Güncelleme Tarihi:
Biri deniz bilimcisi bir akademisyen, biri bankacı, biri de sörf yaptıkça sabah 9 akşam 6 mesaisinin sıkıcılığı yüzüne çarpıp istifa etmiş bir tıbbi mümessil. Onların yaptığı sörfü Türkiye’de yapan yok. Çünkü onlar rüzgâr sörfü değil dalga sörfü yapıyorlar. Hani şu “Fırtına patladı, gemi ikiye bölündü” haberlerini okuduğumuz havalarda, onlar sörf tahtalarıyla dev dalgaların üstünden kaydıraktan kayar gibi inip zevk çığlıkları atıyorlar.
Bu işin elebaşısı İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri Enstitüsü’nde araştırma görevlisi olan 27 yaşındaki Cihan Akça. Sörf virüsü kanına deniz ekonomisi doktorası için gittiği Kanarya Adaları’nda girmiş. Virüs lafını gelişigüzel söylemiyorum, literatürde aynen böyle bir tabir var. Dalga sörfünün Türkiye elebaşısı Cihan Akça bu işe nasıl meftun olduğunu şöyle anlatıyor: “Kanarya Adaları’nda insanlar çok mutluydu. O kadar pozitif insanı bir arada daha önce görmemiştim. Bunun sebebinin dalga sörfü olduğunu anladım. Dünyada sadece üç enerji akımı var. Biri ses, biri ışık, diğeri de dalga. İnsanlar sadece dalgaları yakalayıp eğlenebiliyorlar. Tabiat ana o enerji akımını okyanusun binlerce kilometre açığından gönderiyor ve siz onu sahilde yakalıyorsunuz. Bu zevki tadınca doktorayı bir kenara attım ve okyanus kenarından ev tutup, her gün 4-5 saat suyun içinde yaşadım. 1.5 yıldan sonra da Türkiye’ye dönüp bunu Türkiye’de yaymaya karar verdim. İlk önce çocukluk arkadaşım Mert’ten başladım.”
28 yaşındaki Mert Erdoğan (28) takım elbisesiyle, o toplantı senin bu toplantı benim gezerken, arkadaşının hain planlarından bihaberdi. Haberdar olduğunda da bu tuzağa seve seve düştü ve işinden istifa ederek dalga sörfü misyoneri oldu. “Cihan elinde bir sörf tahtasıyla gelip, hadi dedi. Dalgaların tepesinden kayma zevkini aldıktan sonra, toplantılara girdiğimde ‘Benim burada ne işim var, hayatım böyle mi geçecek’ diye kendi kendime sormaya başladım. İstediğim hayat neydi? Evler, arabalar, kıyafetler mi? Bir yazlık almak için kaç yıl çalışacaktım? Yaşlanınca mı hayatın tadını çıkaracaktım? Kendimi iyot gibi hissetmem dayanılmaz noktaya varınca, beni dalgalara götürecek kadar benzin param olsun yeter diye düşünmeye başladım ve istifa ettim.”
FELSEFESİ BASİTLİK
“Bu kadar basit mi yani?” diye sorduğumda “Dalga sörfünün felsefesi basitliktir zaten” diyor Cihan. İkna olmamış bakışlarımı görünce de ısrarla devam ediyor: “Hawaii’de kullanılan Aloha hem merhaba, hem de güle güle demektir. Hayat bu ikisi arasındadır işte. Basit yaşa, doğayla iç içe ol. Bir nevi 1960’ların hippi kültürü. Mesela Kostarika’da teşekkür yoktur. Provida kelimesini kullanırlar. Basit yaşam demektir. Mutsuz birini gördüklerinde omzuna vurup ‘Provida’ derler. Baktığınızda buraların hepsi okyanus bölgesinde sörf yapan insanların yaşadığı yerler.”
Sahil şeridi 8 bin 493 kilometre olan Türkiye’de sadece 3-5 dalga sörfçüsü olmasına karşın, sahil şeridi sadece 200 kilometre olan İsrail’de 30 bin sörfçünün olması Cihan’ı çileden çıkarıyor. Cihan’ın en büyük hedefi, özellikle Karadeniz sahilindeki üniversitelerde sörf kültürünü yaymak. Hiçbir karşılık beklemeden eğitmenlik yapmaya hazır. Dalga sörfüyle ilgili Türkçe kaynak olmadığı için oluşturdukları blogda, Türkçe kaynak yaratmaya çalışıyorlar ve bu işe ilgi duyanlarla irtibata geçmek istiyorlar. Bunlardan biri aralarına çoktan katılmış bile. Bankacı Çiğdem Öztabak (29) dalga sörfünün Türkiye’de yapılamayacağını düşündüğünden biletini almış İspanya’ya gidecekken bu iki kafadarla tanışmış. Hemen biletini iptal etmiş ve gruba katılmış. Şimdi o da, hafta sonları ve tatil günlerinde dalga sörfü yapıyor.
GÜNEŞ DOĞMADAN İŞBAŞI
Peki dalga oluşacağını nasıl biliyorlar ve ne yapıyorlar? Meteoroloji sitelerini takip edip, havanın patlayacağı zamanları öğrenmek ilk adım. Sonra 5 milim kalınlığındaki kıyafetlerini giyip, sörf tahtalarını alarak güneş doğmadan yola çıkıyorlar. Bu işin püf noktası, güneş doğmadan dalgayı yakalamak. Çünkü gün doğduğunda rüzgâr artıyor ve dalgayı dağıtarak kalitesini bozuyor. Rüzgârla birlikte artan akıntıyla, sörfçünün açığa sürüklenme riski de var.
İyi güzel de, Türkiye’de okyanustaki gibi dev dalgalar var mı ki, dalga sörfü yapılsın? İşte zaten Cihan ve Mert de bunun cevabını bulabilmek için tam 2 yıl Karadeniz ve Akdeniz’i koy koy dolaşarak dalga kovalamışlar. Vardıkları sonuç şu: Türkiye’deki en iyi noktalar Şile, Kerpe, Anzak Koyu, Hatay’daki Samandağ ve Arsuz.
DALGALI DENİZE GİREMEZSİNİZ VALİNİN EMRİ VAR, ÇIKIN!
Yazın özellikle Şile sahilindeki atletli mangal insanları, ellerindeki biraları içerek bu gençlere kafa tutuyorlar: “Yok koçum siz güzel dalga yakalayamıyorsunuz, şu birayı içmeseydim görürdünüz!” Tabii sörf tahtasını bisiklet kullanır gibi kullanacağını sanıp, “Bir kere versenize biz de deneyelim” diyenler yok değil. Denizde dalga beklerken, bazen boğulduklarını zannedip balıkçı tekneleri yanaşıyor. “Yok dayı biz dalga bekliyoruz” cevabını aldıklarında “La havle” deyip kafa sallayarak uzaklaşmaları sıradan bir olay. Ama en büyük handikap, “Bu deniz çok dalgalı, valinin emri var giremezsiniz” diyen cankurtaranlar.
TEK AHLAK KURALI: KOMŞUNUN DALGASINA GÖZ DİKMEYECEKSİN!
Dalga sörfünde tek bir ahlak kuralı var. O da saatlerce beklediği dalgayı yakalayan bir sörfçü dalgayı yakalayıp sörfüyle ayağa kalktığında başka sörfçülerin o dalgaya yaklaşmamaları. Dalgalar bir noktadan sonra kırılıyor ve sağa ya da sola akıyor. İşte sörfçülerden, dalganın akacağı yönü doğru tahmin eden ve tahtasında ilk yükselene saygı duyuluyor.
İNSANA MUTLULUK VERDİĞİ KANITLANDI
Dalga sörfünde amaç dalgaların arkasına geçip kıyıya doğru kaymak. Pasifik Okyanusu’ndaki Tahiti, Bora Bora, Hawaii Adaları’nın da bulunduğu Polinezya bölgesinde sörf, 1700’lü yıllara kadar din olarak kabul ediliyordu. İnsanoğlu oluşan dev dalgalara tapar, ağaçlardan yaptıkları sörf tahtalarıyla hergün ibadet için sörf yaparlardı. Hatta kabileler reislerini en büyük dalgayı yakalayabilenler arasında seçerdi. Ta ki, ünlü kaşif James Cook Hawaii Adalarını keşfedene kadar. Adanın keşfiyle hıristiyan misyonerler, kendi dinlerini yaymak için büyük uğraş verdiler. Fakat ne yaptılarsa dalgaların üzerinde süzülerek mutlu mutlu yaşayan adalıları sörften kopartamadılar. Ve çareyi “Sörf insanlara mutluluk veriyor, o yüzden hıristiyanlaştıramıyoruz” diyerek 1910 yılına kadar yasaklamakta buldular. Kaliforniya’da hazırlanan bir doktora tezinde, su sporlarıyla uğraşanların diğer spor dallarıyla uğraşanlara göre mutluluk oranlarının çok daha fazla olduğu kanıtlandı.