"Dalağı düşük dediklerindenim"

Güncelleme Tarihi:

Dalağı düşük dediklerindenim
Oluşturulma Tarihi: Ocak 18, 2011 15:38

‘Aşk ve Ceza’ dizisinde canlandırdığı Nazan karakteriyle adından söz ettiren Gökçe Yanardağ ile diziyi, yaptığı çalışmaları, oyunculuk öncesindeki mankenlik dönemini, oyunculuğunu, katıldığı güzellik yarışmasını - aldığı dereceleri, aşkı ve hayatı konuştuk.

Haberin Devamı

Nazan karakteriyle ‘Aşk ve Ceza’ya dahil olmanız nasıl…

Geçtiğimiz yıl, Nisan - Mayıs ayı gibi Kudret Sabancı’dan teklif geldi. Daha sonra senaristimiz Ayfer Tunç bana hikayeyi anlattı. Nazan karakterinin yaşadıkları şu an hâlâ pek çok kadının yaşamakta olduğu durumlarla aynı. Bu dramı çok sevdim, çok inandım ve el sıkıştık.  Bu arada annemi Tomris Hanım’ın (İncer) oynayacağını öğrendiğimde itiraf etmeliyim ki heyecanım daha da arttı. Hep çalışmak istediğim bir şirketin, çalışmak istediğim şahane ekibiyle işe başladık.

Töreyi anlatmasının dışında bu rolü kabul ederken kendinizden neler katabileceğinizi düşündünüz mesela?

Benim için öncelik sadece inanmak. Eğer bir şeyler katabildiysem ne mutlu. Ki sokakta aldığım tepkilerden bunu görebiliyorum. Karakterin yaşadıklarını ne kadar samimi ne kadar yalın ve gerçeğe en yakın haliyle anlatabilirsem benim için o kadar iyi. Yani Nazan’a katabildiklerim bunlardan ibaret.

Haberin Devamı

KONU AŞK OLDUĞUNDA PEK ÇOK İNSAN HATA YAPIYOR!

Rol icabı Nazan Bora’ya (Cenk Ertan) aşık, ama Bora onu, parası için… Nazan, ailesini karşısına alıp Bora’yla evlendi. Gözü bir şeyi görmeme durumu… Bu rolü oynarken, içinizden neler geçiyor? Üzülüyor musunuz ya da kızıyor musunuz Nazan’a?

Üzülmüyorum, kızmıyorum da… Bana çok olağan geliyor. Konu aşk olduğunda pek çok insan hata yapabiliyor. Bunun pek çok örneği gerçek hayatta mevcut. Kaldı ki Nazan’ın hayat tecrübesinin, eğitiminin yetersizliği, sosyal bir çevresinin olmadan evde sıkışıp kalmışlığı ve aile baskısı düşünülecek olursa yaşadıkları bana çok normal geliyor. Yanlış ya da doğru… Bora, Nazan’ın kendi seçimidir. Hayatında ki tek ve ilk seçim. Evet, yanlış ama kendi seçimi olması benim için önemli.

İNSANLARIN, DİZİLERE BU KADAR KAPTIRMALARINI ANLAYAMIYORUM!

Sizinle röportaj yapacağımı duyanlar, “Ah Nazan! ‘Gözünü açsın artık. Bora’nın gerçek yüzünü görsün’ dediğimizi ilet” dediler. Seyircilerin bir oyuncuyu rolüyle bu kadar birebir düşünüp, gerçek hayatta da o kişiymişçesine özdeşleştirmeleri…

Buna hiiiççç şaşırmadım. Geçtiğimiz yıl tüm yaz tatilim boyunca insanlar bana Bora’nın ne kadar kötü olduğunu ve neden bunu anlamadığımı sorup durdu. Şimdi herkes ne zaman ayrılacağımı soruyor. İnsanların bu kadar inanmış olmaları bir oyuncu için gerçekten çok hoş. Çünkü bu bir başarıdır. Ama halkın, insanların, dizilere bu kadar kaptırmalarını anlayamıyorum. Sanırım gerçekten çok duygusal bir milletiz. Ayrıca Nazan’ın yaşadıklarını yaşamakta olan kadınların çokluğu düşünülecek olursa bu reaksiyonlar çok normal değil mi?

Haberin Devamı

Doğru diyorsunuz da… Sahi ne zaman farkına varacak Nazan, Bora’nın yaptıklarının?

Bunu bir senaryo grubu biliyor maalesef… Ne desem yalan olur.

Gözün, hiçbir şeyi görmeme durumudur aşk. Peki Gökçe ne yapardı, canlandırdığı roldeki kişinin durumunda olsaydı?

Amanııın zor soru bu. Bunun için bir yorum yapmak gerçekten imkansız. Ne tuhaf Nazan gibi düşünüp, yaşayabiliyorum oynarken. Ama Gökçe olarak Nazan’ın durumunda olsam ne yapardım bilemiyorum.

Karşısındakinin sevgisiyle, gururuyla oynayan insanları nasıl cezalandırmalı?

Ceza… Bu kadar iğrenç bir insan olmak yeterince ağır bir ceza değil mi? İlahi adalet çözüyor bu durumları hiç merak etmeyin.

AŞK BİLİNMEYENDİR!

Haberin Devamı

Aşk nedir peki Gökçe için? Nasıl yaşar, kalbi, ayakları yerden kesildiğinde?

Aşk bilinmeyendir. Tek bir şekli ya da tarifi yoktur. Nerden gelir, nereye gider bilemezsin. Acayip bir şeydir. Seni de acayip biri yapar. Ben katıksız yaşarım; olduğu gibi temiz ve net. Aslında bunu en iyi anlatan Hande Yener’in eski bir şarkısıdır, çok severim sözlerini. ‘Kim bilebilir aşkı, aşktan ölene kadar… Sınırlarda yaşatır insan, kendi gidene kadar.’ diyor şarkı. Aynen…

Kudret Sabancı şefliğinde; insanın orkestra arkadaşlarının Tomris İncer, Kerem Atabey, Nurgül Yeşilçay, Murat Yıldırım, Feride Çetin’in olması… Nasıl onlarla çalışmak? Set ortamı…

Bu kadro ile çalışmak gerçekten çok keyifli. Kasan, kastıran hiç kimse olmadığı gibi herkes çok keyifli. Bütün bir hafta yetiştirmeye çalıştığımız bir işimiz var ve dram çekiyoruz. Aralarda nefes alınacak zamanlarda çevrenizde keyifli insanlar olması çok önemli. Onlarla olmaktan mutluyum.

Haberin Devamı

KUDRET SABANCI OYUNCUYU YIPRATMAZ!

Kudret Sabancı’yla çalışmak birçok oyuncunun hedeflerinden… Nedir Kudret Sabancı’nın farkı? Onunla çalışmak neler katıyor insana?

Yapmış olduğu işler ortada, herkes biliyor. Bu durumda pek çok oyuncunun onunla çalışmak istemesi çok normal. Çalışması keyifli bir yönetmendir. Ne istediğini çok iyi bilir. İnanılmaz seri ve hızlıdır. Oyuncuyu yıpratmaz. Bu da bir oyuncu için çok büyük avantajdır. Disiplinli, sessiz ve sakindir.

Size göre Kudret Sabancı’yı Kudret Sabancı yapan hangi özellikleri?

Açıkçası yorum yapmak haddime değildir. Ama dediğim gibi çok çok nadirdir sabahladığınız gün. Montaj konusunda çok titizdir. En güzeli Kudret Sabancı ile çalışırsanız evinize erken dönersiniz.

Haberin Devamı

Oyunculuktan önce mankenlik yapıyordunuz. Mankenliğe başlayışınız nasıl oldu ve mankenliği seçme nedeniniz?

1991 yılında Başak Gürsoy’a başvurdum. Reklam filmlerinde oynamak, harçlığımı çıkarmak istiyordum. Fakat en eski bilinen iyi bir ajans olduğu için Başak Gürsoy’a başvuruda bulundum. Fakat orası daha ziyade manken - fotomodel ajansı idi. Seçmelere katıldım. Kataloga girmeye hak kazandım. Reşit olmadığım için ailemin vekaleti ve desteğiyle başladık. Reklam filmini çok sonra çektim ve mankenliğe başlamış oldum. Yaptıklarımın hiç biri benim hayal ettiğim ya da planladığım değildi. Ama bu akıştan çok mutluyum. Tekstilin dolayısıyla mankenliğin en keyifli son yıllarını yaşama şansına sahip oldum.

TAMAMEN ISRAR VE TALEP ÜZERİNE OYUNCU OLDUM!

Oyunculuğa 1994’de başladınız. 1991 – 2002 yılına kadar devam ettiğiniz mankenlikten 1994 yılında ilk dizi deneyimizle oyunculuğa geçişiniz nasıl oldu?

Tamamen ısrar ve talep üzerine… Faruk Turgut’tan gelen tekliflerden en sonunda ‘Deli Divane’ dizisine evet dedim. Çok güzel bir işti, çok severek çalıştım. İş bittikten sonra çalışmaya devam ettik. Bu arada pek çok yönetmenle çalıştım. Memnun olanlar, tavsiye edenler derken bu günlere kadar geldim. Yaptığım işi seviyorum. İyi ki teşvik edilmişim. Teşekkür ederim tekrar, bana emeği geçen herkese.

Oyunculuğun avantajları ve zorluklarına değinmenizi…

Aslında işimi yaparken oldukça seçiciyimdir. Seçici olmam koşullarımı kısmen iyileştiriyor. Mesela bugüne kadar emek verip paramı alamadığım bir şirket olmadı. Piyasada çok yapım şirketi olsa da şartları iyi - güçlü yapım şirketleri oldukça az. İyi ve güçlü şirketler zaten kaliteli yapımlar için ona göre işinin ehli olanlarla çalışıyor. E, bu durumda siz de seçkin bir kadro ile çalışmış oluyorsunuz. Ama her işten daha büyük zorlukları olan ağır bir meslek. Bu sektördeki en büyük esas zorluk, geçmişten bugüne kadar taşınan çalışan haklarının olmayışıdır. Bu konularla ilgili çalışmalar var. Umarım bir sonuca varılacaktır.

Sizin bir de güzellik yarışması maceranız var. 1996 yılında Türkiye Güzellik Yarışması’na katıldınız ve 4. oldunuz. Aynı yıl Japonya’da düzenlenen ‘Miss International’ güzellik yarışmasında Türkiye’yi temsil ederek ilk 10’a girdiniz. Nasıl oldu güzellik yarışmasına katılmanız?

Aslında hiç aklımda yoktu. Zaten mankenlik yapıyordum. Uğurkan Erez girdi aklıma. İyi ki girmiş. Benim için harika bir deneyimdi. Bir aya yakın bir süre Japonya’da kaldım. Kamp süresince güzel zamanlarım oldu. Şimdi hatırladığımda bile çok keyif alıyorum.

Ve o tescil güzel derecelerden size kalan güzellikler ve avantajlar neler oldu peki?

Hiç avantajı nedir diye düşünmedim. Var mı bilmiyorum. Ama güzellik göreceli bir kavramdır. Biri sizi çirkin bulsa bile sizin tesciliniz oluyor. (Gülüyor) Şaka bir yana genç bir kız olarak dünyanın en güzel yerlerinden birine büyük bir organizasyona katılıyorsunuz, birçok ülke ile beraber. Farklı ortamlara katılıyor farklı şeyler tadıyor ve görüyorsunuz. Bundan daha güzel ne olabilir ki…

LÜBNAN MUTFAĞINI TEK GEÇERİM!

110 bölüm ‘Damak Tadı’ adlı yemek programı sundunuz. Yemek spesiyaliniz, menünüz artmış olmalı, bu program sayesinde. Nasıl yemekle aranız? Yemek mi, yapmak mı?

Yaşasın yemek yemek! (Gülüyor) En sevdiğim şey…  Çok güzel yerim, canım isterse yaparım da… Ama o program sayesinde damak tadım çok gelişti. Evde hâlâ bazı reçetelerim durur. Baharatı nasıl kullanmam gerektiği, ipuçları gibi pek çok artıları oldu.

Hangi yemekleri çok iyi yaparsınız? Var mı iddialı olduğunuz bir yemek?

Yok öyle özellikle şu ya da bu diyemem. Daha çok özgün şeyler yapıyorum. Elde ne varsa güzel ve leziz değerlendiririm. Salatayı güzel yaparım. Lübnan mutfağını tek geçerim. Sarımsak olmazsa olmazımdır.

DALAĞI DÜŞÜK DEDİKLERİNDENİM!

Gelelim Nazan’dan sonra Gökçe’ye… Neler yüzünüze gülümseme iliştirip, sizi mutlu etmeye yeter?

Zor mutlu olan biri zaten değilim. Çok gülerim. Hatta dalağı düşük dedikleri modeldenim. Hatta sette gülersem çok zor duruyorum.

Başarı kıstasları nelerdir Gökçe’nin?

Yaptığım işe her zaman inanabilmek, inanıyor olabilmek, içime sinmesi benim için yeterlidir. Kimin ne dediği önemli değil. Ben kendimden eminsem tamamdır.


GİTTİĞİN KADARDIR ARKANDA BIRAKTIĞIN!

İnsanlar sizi üzdüğünde, hayat sizi yorduğunda neler yaparsınız, yeniden çiçek açmak için?

Hemen giderim, gitmek iyi gelir. Yol alırım, yol yaparım. Araba kullanmayı severim. Gittiğin kadardır arkanda bıraktığın. Ne kadar gidersen o kadar arkanda kalır. Çabuk çiçek açarım zaten. Uzatmam fazla. Coşkuluyumdur. Öfkem, sevincim, her şeyim coşkuludur. İçine atıp biriktiren biri değilim.

Nelerle ilgilenmek size keyif verir?

Uçmak... Uçma hissini çok seviyorum. Yamaç paraşütü, normal paraşütle atlamayı denemek istiyorum. Bunların dışında fotoğraf çekmek, gezmek ve yemek tabii ki.

‘Olmazsa olmaz’larınız neler?

Sağlık. Sadece sağlık olmazsa hiç bir şey olmaz.

MUTSUZSAM ANNEMLE BABAMI YERİM!

Neler sizi motive eder?

(Gülüyor) Zavallı annemle babama düşer hep bu iş. Genelde mutsuzsam onları yerim. Ama duruma göre de değişir tabii.
 
Bundan sonra yapmak istediklerinizin arasında neler var?

Sinema sinema sinema… Ve yeni, yepyeni heyecan dolu başka bir iş.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!