Daha yapım aşamasındayım

Güncelleme Tarihi:

Daha yapım aşamasındayım
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 08, 2011 00:00

Son zamanlarda Mert Fırat adını kim duysa, aynı tepkiyi veriyor: “Ha o mu, sıkı adam!” Gerçekten de öyle, komplekssiz, içi “yapma, başarma” isteğiyle dolu. Ne düşünüyorsa onu söylüyor, süslemesi, lafı dolandırması, arkadan dolaşması yok. Ayşe Arman, Elele dergisi için yaptığı röportajda tüm bu özelliklerin altını çizdi.

Haberin Devamı

Oyunculuğu kendinize meslek olarak seçtiğinizde kaç yaşındaydınız?

- 12, ama oyuncu olmak istediğimin farkında değildim...
  
Nasıl yani?  

- Ankara’da bir kolejde hazırlık sınıfında okuyordum. Victor diye bir ıngilizce hocamız vardı. Amerikalı. Sevdiği kadının peşinden Türkiye’ye gelmiş. Biz de tahammül ötesi bir sınıfız, ilgimizi çekmek, zapturapt altına almak kolay değil. Ama Victor, öyle bir numara çekti ki hepimiz adama aşık olduk...

Ne yaptı?

- Her hafta bir skeç yazmamızı istedi bizden. “ıster yönetin, ister prodüksiyonunu yapın, ister oynayın ama bana bir oyun getirin” dedi. Biz daha oynamak nedir, yönetmek ne demek bilmiyoruz. Hakan diye bir arkadaşım vardı, habire Benny Hill Show ya da Zeki Alasya-Metin Akpınar seyrediyorduk, ki ilham alalım. Kanımın zehirlenmesi işte o günlere denk düşer...

YAZLARI ALANYA’DA GARSONLUK YAPIYORDUM

Aileniz peki? Sanatçı tipler mi?

- Annem değil. Babam eski ses sanatçısı Nihat Fırat. 80 dönemi şarkıcılarından. Ama 5-6 sene parlayıp sonra ortadan kaybolmuş. Benim annemle babam ayrıydı. Ben altı yaşındayken boşandılar. Babamı yazdan yaza görüyordum. Sürekli, “Nasıl para kazanabilirim acaba?”ya kafa yorardım. Çünkü annem tek başına mücadele eden bir kadındı. Güçlü bir kadın modeli...

Küçük yaşta mı para kazanmaya başladınız?

- Evet, 17 yaşında çalışmaya başladım. Yazları Alanya’da garsonluk yapıyordum. Üniversite sınavına girdiğim yıl, ısveçli bir kız arkadaşım oldu. Büyük aşk. O arada da Rus Dili’ni kazandım, Konya’ya gittim ama sadece 15 gün dayanabildim. Kız arkadaşım “Gel ısveç’e gidelim. Nasıl olsa, tekrar sınava girmek için bir yıl kaybedeceksin, o vakti ısveç’te geçir” dedi. Gittik. Dört ay ders aldım, kurslara gittim, TOEFL’a girdim, kazandım. Göteborg Üniversitesi’nde iki yıl Radyo-Televizyon okudum. Bir taraftan da garson, barmen, aşçı yamağı oldum. Yapmadığım iş kalmadı, sosis satmaktan şarkı söylemeye kadar...

Sonra?

- Sonra “Oyunculuk yapacağım” dedim ve Türkiye’ye dönüp şansımı denemek istedim. O sene de Devlet Tiyatrosu bursla sözleşmeli oyuncu alıyordu. Küçük bir rol verdiler, sözleşmeli oyuncu yaptılar beni. Üç yıl çalıştım orada. Sonra, ÖSS’ye girdim, çeşitli okulların yetenek sınavlarına katıldım, hepsini kazandım ama sonuçta istediğim yerde, Ankara’da tiyatro okudum.

CAM, ÇERÇEVE, KAPI İNDİRMİŞLİĞİM VAR

Sakin ve makul duruyorsunuz. Öyle misiniz gerçekten? Hırslarınız ne alemde?

- Lisede, tiyatro yaparken, bir yandan da kürek çekmeye başlamıştım. Altı yıl çektim. Küreğin getirdiği bir hırs var bende ama bireysel değil, ekip hırsı.

“Birilerinin omuzuna basayım” durumu yok yani...

- Tam tersine, o biri benim sırtıma çıksın, ben onu taşıyayım ama birlikte elimizden gelenin en iyisini yapalım.

Her zaman, her şeye karşı bu kadar cool musunuz? Delirdiğiniz, zıvanadan çıktığınız olmaz mı?

- Olur, olur. Haksızlığa hiç gelemem.

Ne yaparsınız o zaman?

- Kimseye zarar vermem ama cam, çerçeve, kapı indirmişliğim vardır.

Size asla neyi yaptırmak mümkün değil...

- Para için fikrimi satmam...

ERKEN ÖLECEKMİŞİM GİBİ GELİYOR

Oyunculukta yakışıklılığın dezavantajlarını yaşadığınız oldu mu hiç?

- Bu memlekette fark edilmek, ortalamanın biraz üzerinde rollerde oynayabilmek için düzgün bir tipe ihtiyacın var. Yetenek ne yazık ki daha sonra geliyor. Benden çok daha yetenekli adamlar sokaklarda geziyor, çünkü onlara fırsat verilmiyor. Üzücü.

Tiyatrodan, film yapmaya ne zaman geçtiniz, o ateş ne zaman düştü içinize?

- Benim içimde, durduğu yerde duramayan, habire “Hadi, hadi” diyen biri var. Saçma ama erken ölecekmişim gibi geliyor. Sanki belli bir sürem var ve ben o aralıkta ne yaparsam yapacağım, yoksa bitecekmiş, gidecekmişim, hayat elimin altından kayacakmış gibi geliyor. O yüzden de hem tiyatro, hem dizi, hem sinema senaryosu, hem yeni bir filme hazırlık, hem müzik, hem spora koşturmak, anca böyle bir tempoyla mutlu oluyorum ben. Yaptığım her iş bir diğerini besliyor. Çok zeki bir kökenden, birikimli bir aileden gelmiyorum ben, her şeyi benim inşa etmem gerekti, bunun için uğraşıyorum...

Belki de bu yüzden bu kadar başarılısınız...

- Aman dur, “Başarılıyım” demek için erken. O işler öyle kolay olmuyor, ben hala yoldayım, “Oldum artık!” deyip hazırdan yemiyorum, hala ‘olmaktayım’ ve herhalde sonsuza kadar yapım aşamasında kalacağım!

FİLMİN İŞ YAPMAYACAĞINI İKİMİZ DE BİLİYORDUK

İlksen Başarır’la şahane bir ekip oldunuz. Nasıl tanıştınız?

- Sinema sayesinde. “Başka Dilde Aşk” yaptık, fena da olmadı...

Aranızda, “Onun filmi mi benim filmim mi? Onun emeği mi benimki mi?” itiş kakışları olmuyor mu?

- Hiç. “Başka Dilde Aşk”, film benim oynadığım karakterin üzerinden gittiği için ister istemez beni daha ön plana çıkardı, halbuki orada tüm ekibin ve özellikle de bariz bir şekilde ılksen’in başarısı söz konusuydu.

Gelelim “Atlıkarınca”ya. O da çok başarılı bir film. Bu işe girişmeden önce ensest rakamlarına, yaygınlık seviyesine hakim miydiniz? Araştırdınız mı?

- Tabii, tabii. Hikayeyi kurgularken araştırmaya başlamıştık. Ne kadar ciddi bir problem olduğunu biliyorduk. Zaten ne zaman gazetelerde bir kadın cinayeti haberi okusam, “ışin içinde kesinlikle ensest var” derim, çoğunlukla da haklı çıkarım. Bu ülkede çok yaygın. Bu da bir iğrençlik. Tavır almak lazım.

Neticede bir ensest filmi, “Ya çuvallarsak?” diye hiç korkmadınız mı?

- Hayır, sadece “Acaba nasıl tepkiler alacağız?” diye düşündük. Fazla olumsuz tepki de almadık.

“İnsanlar rahatsız olur, bu film iş yapmaz!” korkunuz olmadı mı?

- Yok, ikimiz de bu filmin iş yapmayacağını zaten biliyorduk. Biz daha çok festivallerde yer bulacağını umut ediyorduk, öyle de oldu.

Haberin Devamı

MÜKEMMEL AŞIK DEĞİLİM

Nasıl bir aşıksınız? Dizilerdeki kadar tatlı, uyumlu, mükemmele yakın mı?

- Yok, değilim. Mükemmel aşık değilim. Ne yazık ki, hep işim ön planda.

Ne tür kadınlara tahammül edemezsiniz?

- Güçsüz, muhtaç, özgüvensiz, kendine saygısı olmayan ve kendi potansiyelinin farkında olmayan...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!