Daha yapacak çok iş ama az zamanım var

Güncelleme Tarihi:

Daha yapacak çok iş ama az zamanım var
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 05, 2013 00:00

Türkiye’deki muhalefet sorulunca “Aranıyor” yanıtını veren Ferhan Şensoy, bu hafta sonu vizyona giren ‘Muhalif Başkan’ filminde dürüst, temiz ve namuslu bir muhalif başkanı canlandırıyor.

Haberin Devamı

Şensoy’la, Yüksel Torun imzalı film vesilesiyle söyleşirken, âkil insanlar mevzuundan başkanlık sistemi tartışmalarına, iktidarın sanat politikası(zlığı)ndan muhalefet eksikliğine dek uzandık...

Sinemaya verdiğiniz beş yıl aradan sonra ‘Muhalif Başkan’da rol almaya sizi ikna eden neydi? Üstelik bir ‘ilk film’ bu. Tecrübeli bir oyuncu için bu durum risk almak demek, değil mi?
- Ben hayatımda hiç bir şeyi risk olarak görmem. Kaldı ki, benim bundan önceki Pardon, Son Ders ve daha öncesindeki Şans Kapıyı Kırınca filmlerim de ilk yönetmenliklerini yapan yönetmenlerin filmleriydi. Tecrübeli oyuncunun böyle kaygıları olamaz.
Peki nasıl bir başkan bizim bu muhalif?
- Aslında Zafer, yani canlandırdığım karakter bir dürüstlük abidesi denilebilir. Yıllarca eğitmenlik yapmış, sonrasında da bir şekilde beldesini kalkındırmak, canlandırmak için harekete geçmiş bir adam. Ancak muhalefet partilerinden belediye başkanı seçilmiş insanların arkasından çevrilen ne kadar oyun varsa bu adamın da böyle bir sorunu var. Dolayısıyla dürüst, temiz ve namuslu bir başkan bizim muhalif.
Türkiye’deki muhalefeti nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Ben geçenlerde de söyledim; muhalif aranıyor diye ilan vereceğim. Muhalefet yok ki... Ben mi yanlış düşünüyorum yoksa...
Tayyip Erdoğan da kendince muhalif bir başkan sayılabilir mi?
- Neye muhalif olabilir ki?
Kemal Kılıçdaroğlu nasıl bir muhalif?
- Az önce de söyledim; muhalefet aranıyor!
Ya Devlet Bahçeli?
- Bir önceki soruyla aynı cevabı vereceğim siz bundan bıkana kadar...
Eskiden Demirel’den Ecevit’e, Özal’dan Çiller’e dek her liderin plastipi bile vardı. Bugün neden politik mizah yok? Modası(!) mı geçti yoksa?
- Böyle şeylerin modası geçmez. Ancak bugün bunu yapabilecek mecra bulamazsınız, izin vermezler. Politik mizah sadece tiyatro salonlarına hapsedildi artık. Ellerinden gelse onları da durduracaklar ama halk buna müsaade etmiyor.
La Fontaine’in anlatıcı olduğu yeni oyununuz ‘Masal Müfettişi’nde padişah tarafından gönderilen müfettiş ikide bir oyuna müdahale edip duruyor. Türkiye’de sanat üzerinde görünür yahut görünmez, böyle bir iktidar baskısı olduğundan söz edebilir miyiz?
- Sanat üzerinde baskı kurabilirsiniz ama seyirci üzerinde ne baskı kuracaksınız? Halk üzerinde kurduğunuz her baskı bir şekilde geri teper. Biz olmayan şeyleri değil, bizi rahatsız eden şeyleri icra etmeye, anlatmaya çalışıyoruz. İsteyen istediği bölümü üzerine alabilir.
Siz nasıl engelleniyorsunuz? Direkt maruz kaldığınız bir etki, cümleler var mı?
- (Gülümsüyor)
Ak Parti’nin kültür sanat politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Ne politikası? Öyle bir politika olduğunu sanmıyorum. Bu ülkede bugüne kadar hangi iktidar sanat politikası diye bir kavram geliştirmiş ki?
İktidar partisinin yaptığı, “Helal olsun kardeşim” diyebileceğimiz hiç mi bir şey yok ortada?
- (Gülümsüyor) Bu soruyu geçiniz...
ÂKİL İNSANLARI ANLAYAMADIM GİTTİ!
Peki, nedir bugün en çok kanınıza dokunan?
- Şu ‘N’âkil adamlar mevzuu. Gülümsüyorum ama acı acı gülümsüyorum bu konuya. Başkanlık sistemi diyorlar mesela, âkil adamlar diyorlar... Ne demek istiyorlar, ne yapmak istiyorlar hiç kimse açık konuşmuyor. Ben ne yapılmak istendiğini anlamış değilim, siz anladınız mı diye herkese de soruyorum yer yer, size de soruyorum siz ne yapılmaya çalışıldığını anlamış olabilir misiniz?
Son günlerde en çok konuştuğumuz Emek Sineması mevzuu... İstanbul’un en eski tiyatro sahnelerinden biri, Ses Tiyatrosu’nun bekçisi olarak, bugün “Emek Sineması yıkılmasın” diyenlerin süreç içerisinde ellerinden geleni bütünüyle ortaya koyduğunu düşünüyor musunuz? Yoksa üzerimize düşen, çözüm odaklı başka sorumluluklar var mıydı?
- Bunların hepsi elma armut işler. Yıllar önce Saray Sineması için söylenen yalanlar, dolanlar aynen sahneleniyor yine ama bu sefer gişesi az bu yalanların. Emek Sineması’ndaki tarihi eserleri yukarıya taşımaktan falan söz ediliyor... Bunlar çok milyon dolarlık yalanlar, hangi zihni kuvvetli bunu yapabilir? Bunca milyon dolarlık yatırımı kim karşılığını almadan yapar? Karşılığını da alamaz zaten. Öyle bir şey yok! Emek Sineması’nı yıktılar zaten, yıkılmasın diye bir şey de yok. İçi viraneye döndü, herkes dışına bakıyor...
1980’den beri seyirciyle buluşan bir tiyatro olarak Orta Oyuncular’ın bir oyununu eskiden 300 bine yakın seyirci izlerken, bugün 30 binden söz ediyor olmak; Ses Tiyatrosu’ndaki oyunlarda boş koltuk kaldığına şahit olmak ve hatta halen tiyatronun borçlarıyla uğraşmak size nasıl hissettiriyor? Bu durumun psikolojisiyle nasıl baş ediyorsunuz?
- Biz ne yaptığımızı neden yaptığımızla ölçen insanlar değiliz ki? Bizimkisi tarifsiz bir aşk. Ben her yerde söylüyorum; tiyatro ile evliyim, sinema benim kaçamağım... Hal böyleyken psikolojinizi sorgulayabilir misiniz?
“Bin yaşıma kadar yaşamayacağımı biliyorum, yazmam lazım” diyorsunuz. 62 yıla 20 küsur kitap, 52 tiyatro oyunu sığdırmış bir sanat adamının yazmadığı, yazamadığı ne kalmış olabilir?
- Ben ortaokuldan beri tutarım günlüklerimi. Hayatım yazmakla geçiyor. Bana mesleğimi soranlara önce yazarım diyorum! Hayatta en çok sevdiğim iş, yazmak. Sınırı ve zamanı olmaksızın yazmak istiyorum. Az kaldı uz kaldı falan değil. Anlatabildiğim kadar anlatmak için yazacağım. Bundan daha değerli bir şey yok benim için. Daha yapacak çok fazla işim ama bir o kadar da az zamanım var. Şu an bile bu söyleşi için harcadığım zaman, benim için aslında yazmam gereken zamandan çalınmış bir süre... Hayatta anlatmak istedikleriniz bitmez, ölünce de bitmez çünkü o zaman da anlattıklarınızı anlatan insanlar olacaktır...

Haberin Devamı

Çocuklarımla gurur duyuyorum

Çocuklarımla hiçbir zaman ne yapmaları ya da ne yapmamaları gereken şeyleri anlatmak üzerine bir ilişki kurmadık. Biz tiyatro yapmayacağız diyen kızlarımdan biri sinema-televizyon okudu ve şimdi karşımda oynuyor, diğeri Güzel Sanatlar Akademisi’ni seçti, oyunun dekorunu yapıyor. Bu işlerden uzak duracağım diyen oğlum Mert, Amerika’daki yüksek lisansını sinema üzerine yaptı, şimdi yönetmenlik yapıyor. Çocuklarımla gurur duyuyorum.
Halk ne istediğini biliyor
Toplumda bir eksik yok. Halk ne istediğini biliyor, değişmesi gerektiğinde gereken değişikliği de yapıyor zaten ama değişiklik de fayda etmiyor bazen...
Kavuk mevzuunu anlatmaktan
sıkıldım artık
Kavuk mevzuunu defalarca her yerde anlattım, bundan da sıkılıyorum artık. Devretmeme layık birilerini bulursam hemen şu dakika devrederim. Ama bunun bazı koşulları, kriterleri var. Tipe, boya vesaire şeylere bakan işler değil bunlar. Halen arıyorum, araştırıyorum, soruşturuyorum, uygun biri henüz çıkmadı. Belki bir gün...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!