Dağcılık, dağlılık değil

Güncelleme Tarihi:

Dağcılık, dağlılık değil
Oluşturulma Tarihi: Haziran 23, 2001 00:00



Yavuz HARANİ
Haberin Devamı

Dağcılık, dağlılık değil, elit bir spor. Düşünsel yönü çok önemli bir spor. Bu konuda okumaz ve yazmazsanız eksik kalmışsınız demektir. Bu sözler 23 Mayıs 2001'de Everest Dağı'na tırmanan ikinci Türk olan Tunç Fındık'a ait. ‘‘Kaçkar ve Aladağlar'da en iyi 100 Rota’’ adlı kitabı çıkmak üzere. Ağrı, Everest ve Mont Blanc tırmanışlarında tuttuğu günlükleri de kitap haline getirecek. Bilkent Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu Fındık dağcılıkla ilgili beş kitap çevirmiş. AKUT'un dağ kurtarma biriminin operasyon lideri. Bilkent Üniversitesi Spor Bölümü'nde eğitmenlik yapıyor. Fotoğrafçılıkla ilgileniyor. 10 bin dağ fotoğrafından oluşan zengin bir arşivi var. Fındık 14 Şubat Sevgililer Günü'nde Ağrı Dağı'na tırmanacak kadar bu işe tutkun. Ama üç yıllık eşi Nalan'ı telefonla aramayı da ihmal etmemiş. Onun için ‘‘Bugüne kadar dağcılıkla ilgili yaptığım her şeyi destekledi, sağolsun’’ diyor.

Anladığım kadarıyla Nasuh Mahriki'den farklı bir rota izlediniz.

Nasuh, 1995'te Tibet tarafından, kuzeyden çıkmıştı. Ben Nepal tarafından, güney yüzünden tırmandım. Bu rotadan yapılan ilk Türk tırmanışı oldu. 1953'te Edmund Hillary'nin izlediği rotanın aynısını kullandık.

Kaç farklı yol var böyle?

Bir çok rota vardır. Dağın değişik yüzlerinden ve zorluk dereceleri farklı olan. En kolay rota, klasik rota adını alır. Tibet tarafındaki klasik rotayı Nasuh, Nepal tarafındaki klasik rotayı ben kullandım.

Everest için klasik yani kolay bir rotadan söz edilebilir mi?

Everest, teknik olarak dünyanın en zor dağı değil. Çok daha zorlu kaya ve buz tırmanışlarının yapıldığı dağlar var. Everest'in zorluğu dünyanın en yüksek dağı olmasından kaynaklanıyor. Kendi iklimini yaratıyor ve iklim koşulları çok şiddetli.

Bu zorlu iş için nasıl bir hazırlık yaptınız?

Bunu üç bölüme ayırabiliriz: Fiziki, zihni ve finansal hazırlık. Özel olarak bu tırmanış için bir antrenman yapmadım, zaten hayatım dağlarda geçiyor. 10-11 senedir aktif olarak kaya ve buz tırmanışı yapıyorum. Zihni hazırlık, gideceğiniz yeri tanımak, bilmekle mümkün. Oranın tarihiyle, yapılan işlerle, rotayla ilgili okumalar yapmalısınız

Neden?

Zor bir yere giderken insanlar neyle karşılaşacağını bilemedikleri için sinirli olur. Bunu bertaraf etmek için, iyi araştırma yapmak zorundasınız. Ama dağcılığın kuralı bilinmeyene hazırlıklı olmaktır. Bu yüzden her zaman kendinizi fiziksel ve zihinsel açıdan en yüksek düzeyde eğitimli tutmak, bilgilerinizi yenilemek, tekniğinizi geliştirmek zorundasınız. Kısacası dağcılık dağlılık değil, elit bir spor. Düşünsel yönü çok önemli bir spor. Bu konuda okuyup yazmazsanız eksik kalırsınız.

EN POPÜLER DAĞ

Yazdıklarınız, program hazırlamanıza veya günlükle bütünleşecek bir ön çalışma oluşturmaya mı yarıyor?

Biraz da öyle. Bir de düşündüğüm şeyler kaybolsun istemiyorum. Not alırsanız kalır, yoksa uçar gider.

Rehber de kullanmamışsınız galiba?

Profesyonel dağcılarla yapılan bir tırmanışta rehbere gerek yok. Biz profesyonel dağcılardan oluşan bir ekiptik: Benimle birlikte Amerikalı Garry Guller, İngiliz Mike Trueman, Kanadalı Steven Nelson vardı.

Everest popüler bir dağ değil mi?

Evet. Şu ana kadar zirveye 1100 kişi ulaştı. Ama her tırmanış mevsiminde 600 kişi gidiyor, Sherpalarla birlikte 40-50 kişi zirve yapabiliyor. Çok tırmanılan bir dağ. Ama kolay değil. Basında bir ara Everest'e ‘‘16 yaşında çocuk bile çıktı’’ diye haberler çıkmıştı. Evet ama ailesindeki bütün Sherpalarla ikinci kez denedi ve bütün parmaklarını kaybetti.

ÖLDÜREN ZİRVE

Dağcıları Everest'e çeken, bu kadar tehlikeyi göze almaya iten ne?

Dünyada 14 tane 8 bin metrelik dağ var ama en yükseği o. Çıktığınızda biliyorsunuz ki, dünyadaki milyarca insanın hiç biri o yükseklikte değil.

Bu yıl dört kişi daha öldü galiba?

Bir İspanyol, bir Endenozyalı, bir Avusturalyalı ve bir kişi daha öldü. Mesela 1996'da fırtına yüzünden bir gün içinde 13 kişi ölmüştü. Everest gücünden ve büyüklüğünden bir şey kaybetmedi.

Kısa bir süre önce birilerinin öldüğü bir noktaya geldiğinizde ne hissediyorsunuz?

Ölenleri pek düşünmedim. Dağcılık tarihine çok meraklıyım. Daha önce kitaplarda okuduğunuz, resimlerini gördüğünüz yerlere geliyorsunuz. Ana kamp, yüksek kamplar, Hillary Step denilen kaya duvarı... Tarihini çok iyi bildiğiniz bir yere gidip, orayı gezmeye ve orayı yaşamanıza benziyor. Daha önce gelenlerin neler düşündüğünü ve hissettiğini merak ediyorsunuz.

En kötü ve en iyi hissettiğiniz anlar hangileriydi?

Havanın çok kötü olduğu, tırmanış ihtimalinin çok azaldığı bir dönem vardı. O zaman çok kötü hissettim. 5300 metrede, ana kampta havanın düzelmesini 15 günden fazla bekledik. Hatta bazı ekipler dağı terketti. En iyi hissettiğim an ise zirveyi görüp de oraya ulaşacağımdan emin olduğum andı.

Everest zirvesi nasıl bir yer?

Yuvarlak dondurma topu gibi dağlardan değil Everest. Kayalık ve üçgen biçiminde. Üç tane, kilometrelerce yükseklik ve genişlikte çok büyük yüzü var. Zirve bir piramitin uç noktası gibi. İki tane kısa sırtın birleştiği bir yer, her tarafı uçurum. Zirve noktası en fazla 10 metrekare. Hakikaten dünyanın damı.

Nasuh yakın arkadaşım

Gitmeden Nasuh Mahruki ile konuştunuz mu hiç?

Evet. Nasuh çok yakın arkadaşım. Yükseğe uyumla ilgili çok yararlı konuşmalarımız oldu. Daha önce hiç 8 bin metrelik bir dağa çıkmamıştım. O benden çok daha tecrübeli bu konuda. Onun fikirlerini aldım. Aslında bu kişisel bir şey. Çünkü onun kendi tarzı var.

Nereden kaynaklanıyor bu tarz farkı?

Bünyeler farklı çünkü. Bir de, kişiliğinize, dağcılığa nasıl baktınıza çok bağlı.

Sizin tarzınız ne?

Ben tırmanmaktan zevk alıyorum. Amaç illa zirveye ulaşmak değil. Tırmanmak, kaya, buz üzerinde olmak, dik ve yüksek bir yerde olmak güzel bir şey. Benim açımdan bu bir tür meditasyon. Tırmanırken öyle bir konsantrasyon oluyor ki, kafanızdaki her şeyi bir tarafa bırakıyorsunuz. Şehre döndüğünüzde kafanızı şarj etmiş oluyorsunuz.

Peki dağda sevgilinizi, sinemaya gitmeyi düşündüğünüzde hayati bir tehlike doğuyor mu?

Başka şeyleri çok fazla düşünmeye fırsat yok zaten. Çok özlediğiniz şeyleri; güzel bir yemeği, sevgilinizi veya televizyon seyretmeyi çok düşünürseniz motivasyonunuz yıpranır. Kendinize biraz acımasız olmakta fayda var.

Bu tarz meselesinde bir temel ayrım var galiba. Kimisi bu işi insanoğlunun doğaya meydan okuması, kimisi de doğayla uyumu olarak görüyor.

Tabii, ben uyumu olarak görenlerdenim. Meydan okuma olarak görenler vardır mutlaka. Ama biraz düşününce herkes aynı sonuca varır: Doğayla mücadele edemezsiniz, sizi ezip geçer. Uyumlu olmak insan yaşamı açısından avantajlı. Doğayı, aşılması güç bir engel olarak görmektense yanınıza alıp dost olmak daha iyi.

ŞİMDİ SIRA MONT BLANC'DA

Everest tırmanışı, bilişim firması Meteksan Sistem sponsorluğunda gerçekleştirilen ‘‘Türkiye'nin, Avrupa'nın ve Dünya'nın zirveleri’’ projesinin ikinci ayağıydı. Fındık, Ağrı ve Everest zirvelerine ulaştı. Geriye Avrupa'nın zirvesi kaldı. Tunç Fındık, 15 Temmuz-15 Ağustos arasında da Alplerin Zirvesi Mont Blanc'a en zor rotadan tırmanan Türk olmayı deneyecek. 4000 metrede başlayacak ve 4800 meterede bitecek tırmanışın en zorlu bölümünü 700 metrelik Freney duvarı oluşturuyor.

EVEREST'TEKİ İLK KÖR

Dünyanın zirvesi, herkesi mıknatıs gibi çekiyor. 25 Mayıs'ta 32 yaşındaki ABD Colorado'lu Erik Weihenmayer, toplam 9 kişilik bir ekiple birlikte Everest'e ulaştı. Bu dağcının özelliği, kör olması. Weihenmayer, 13 yaşında görme duyusunu kaybetmiş. Üç yıl sonra da kaya tırmanışına başlamış. Everest'e tırmanmayı hayatının en büyük hedefi olarak belirlemiş.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!