OluÅŸturulma Tarihi: Mart 27, 2000 00:00
CÜNEYT ÖZDEMİRNaif bir tarafın var. İçerideki çocuk görülebiliyor yani… Ama bu naiflik, sanki, "yaralanabilir" bir çocuk olmaktan ziyade "şımarık" bir çocukmuş gibi algılanıyor bence. Sence?..Dışarıdaki çocuk şımarık belki de, içerideki çocuk "kırılgan" gibi geliyor bana. Bu işi yapmayı isteyip istemediğinden, bur'da olmayı isteyip istemediğinden emin değil… Kendini çok yansıtan bir çocuk da değil. Şımarıklıktan öte, ciddi bir "öfkesi" olan bir çocuk. Neye öfkesi var?.. Onu da tam ifade etmek istemiyor. Biraz "kızgın" yani… Bugün içinde bulunulan "durum"a kızgın. Bunu kesinlikle "yıkıcı bir öfke" anlamında söylemiyorum. Aslında, belli kuralların içinde yer almaktan "sıkılan" bir çocuk. Her gün sabah dokuzda buraya gelmek zorunda olmaktan, hergün bir "konu" bulmaya çalışmaktan sıkılan bir insan var… Çok da "ait" olmadığı bir yerde gibi hissediyor kendini. Ve bunun getirdiği bir "küstahlık" var aslında, bir "kibir" var… O kibir de biraz "savunma" amaçlı galiba -aman bana yaklaşmayın; bi' dak'ka!Şu anda yaptığın program, 5N1K, bir "televole" değil… Bir "
haber" ve "haber analizi" programı. Öte yandan, yaklaşımında "light" bir yön de var… Biraz "Amerikan" diyebileceğim… Geçmişteki "çiçek çocuklarını" hatırlatan… Ve tabii "Özal Liberalizminin" bir sonucu olan… Nedir senin programlarını "light" ve "kolay izlenebilir" kılan? Birincisi, bu yaptığım işi, sadece bir "iş" olarak görmek istiyorum. Yani, bu benim "hayatımı" kaplayan birşey değil. Biliyorum ki ben bur'da, belli bir emek harcıyorum, birikimimi ortaya koyuyorum ve bunun karşılığında da bir "para" alıyorum. Ve bu parayla benim hayatım devam edebiliyor. İstediğim yere gidiyorum, ev kiramı ödüyorum, almak istediğim kitabı alıyorum, sinemaya gidiyorum ya da yemek istediğim şeyleri yiyorum… Yani bu sadece bir "iş"."Kendini işinle tanımlamadığını" mı söylemek istiyorsun? E, öyle tabi… Ben "bugün" bu işi yapıyorum. Keşke param olsa da sinema filmi çeksem… Çok param olsa da "hiç" iş yapmasam. Sadece kitap okusam, film izlesem… Dünya'yı dolaşsam ya'… Keşke böyle birşey olsa… Keşke bu kadar param olsa. Ama yok… O zaman ne? "İş" yapıyorum. Ve bu bir "hobi" de değil. Bu "profesyonel" bir iş. Bur'da iki nokta var: Bir, kendim bir parça eğlenmek istiyorum. Yani, sıkılmak istemiyorum ya'… Asık suratla gelip de buraya "Allah kahretsin" diyerek illa şunu yapmalıyım diye uğraşmak istemiyorum. Bunu bir parça renkli hale getirmek istiyorum. Öncelikle bencilce birşey, yaptığım işi "kendim için" renkli bir hale getirmek istiyorum…İki, ayakları yere basan, gerçek bir iş yapmak istiyorum… Yani, hayattan kopuk, büyük idealler uğruna Don Kişot'luklar yapmak falan istemiyorum… Ben "basını kurtarmak" istemiyorum… Yaptığım işin tanımında bu YOK zaten -yani, "vatanı kurtaracaksın"… Bunu basit anlamıyla algılamak lazım. Bu "gazetecilik" ya'… Bir insan birşey yapıyor, biz gidiyoruz, ona kendi bakışımızla bakıyoruz ve birilerine aktarıyoruz. Bu kadar! Bunu öyle büyük amaçlardan kaynaklanıyor gibi ifade edip "şunları şunları çözdüm" bir dedektif haline girmek istemiyorum. Ben "polis müdürü" olmak istemiyorum, bir "avukat" olmak istemiyorum. Ya da bir politikacı gibi "kanaat önderi" de olmak istemiyorum. Ben "akademisyen" de değilim ve böyle bir kimlik sahibi olmaya da özenmiyorum. Bu yaptığım iş, sadece çok basit bir "aktarım". Sadece sorular soruyorsunuz, ve bir-iki yorum yapıyorsunuz. Onu da pek yapmamanız gerek -bazen yapıyorum, sonra kızıyorum kendime.Gazeteler, televizyonlar… Böyle bir "entellektüel"…Entellektüel???!!! E… Entellektüel diy'im ben, böyle bir "kült" basın anlayışı var. Herkes birbirinden "haber" çalıyor, lafı dolandırıp uzatıyo. Bunlar da ne: O bunu dedi, bu buna şunu yaptı… Ne bir araştırma var, ne bir "hayatı yakalama" kaygısı… Hayatı yakalamak derken de ekmeğin, dolmuşun fiyatını bilmek anlamında da değil… Benim baştan beri söylediğim birşey var: "
Magazin çok ciddi bir iÅŸ, ama gerekli ciddiyetle ele alınmıyor". Biz "magazin" bakıyoruz ve "magazin"i ciddiye alıyoruz. Herkes o kadar yüzeyde ki… Bu akÅŸam "futbol" yapacağız mesela… Herkes futboldan konuÅŸuyor, ama biz bu iÅŸe ciddi bir ÅŸekilde yaklaşıyoruz. BambaÅŸka bir açıdan bakıyoruz. "Niye insanlar bu kadar meraklı bu konuya" diye bakıyoruz. Ä°nsanlar niye bu kadar futbol seyrediyor diye bakıyoruz, ekonomisine bakıyoruz… "Meclis" dediÄŸimiz ÅŸey mesela… Burada beÅŸyüz elli tane adam var. Bunlar lojmanlarında kalıp kalkıp Meclis'e gidiyorlar. Ä°kisi de kapalı ortamlar. Ä°kisinin de kapısında polis bekliyor. Hiçbir sosyal hayatları yok. Biz bunu zorluyoruz bir ÅŸekilde açalım diye… Mesela "rock"çı milletvekilleri arıyoruz…Bulabiliyor musunuz? Evet -bir tane varmış. Cazcı milletvekilleri arıyoruz, spor yapan milletvekilleri var mı diye araÅŸtırıyoruz… Sadece milletvekili düzeyinde de deÄŸil tabii… Toplum içinde de. Ä°nsanlar ne konuÅŸuyor, ne yapıyor?.. "Fısıltı gazetesi"nin manÅŸetini kendi gündemimize almaya çalışıyoruz…"Ä°lke"lerin neler?.. Hayatında, iÅŸinde, iliÅŸkilerinde…İlkönce vicdanıma bakıyorum… Yani, "bu benim içimde iyi bir yerde mi"? Gece yatağıma yatınca uykusuz kalmak istemiyorum… Sonrasında "keÅŸke yapmasaydım" diyeceÄŸim iÅŸleri yapmamaya çalışıyorum. Bu insanı çok fazla frenleyen birÅŸey aslında…Bir yere "bağımlı" olmamaya çalışıyorum. Hem siyasal anlamda, hem kurumsal anlamda, hem de -ne yazık ki- aile anlamında da oldu bu… Bugüne kadar bir özel iliÅŸki içinde "aile" olamadım ne yazık ki… Bu da kendi içinde bir yalnızlık getiriyor. Bu da zamanla bir koza gibi etrafınızı sarıyor… Sonuçta ekrana çıktığınızda da çok yalnızsınız esasında… Bir kamera ve sadece siz oluyorsunuz. Bu, "birÅŸeylere baÄŸlı" olmayı da engelliyor ama ben hiçbirÅŸeye "bağımlı" olmamaya çalışıyorum. HiçbirÅŸeye bağımlılığım yok. Ne sigara içerim, ne öyle bir içkiye düşkünlüğüm vardır… Siyasal anlamda mesela; birÅŸeyleri desteklerim ama "bunun desteklenmesi gerekir" diye "düşündüğüm" için desteklerim; inandığım için deÄŸil. Bu da ayrı bir trajedi, kötü bir durum yani bence… Bir boÅŸluk diye düşünüyorum aslında…Niye?.. E, insan otuz yaşında birÅŸeylere inanmalı bence ya'… BirÅŸeyleri idealize etmeli. Ben aÅŸka da "inanmıyorum", paraya da "inanmıyorum"… Öyle, "inançsız" bir adam olarak dolaşıyorum."TeÅŸhircilik", yaptığın iÅŸle ilgili motivasyonunun ne kadarında var? Var mı ya da? Ben on yıl boyunca kameranın arkasında çalıştım…Biliyorum; ama genelde "medya dünyasında birÅŸeyler üretmek" anlamında soruyorum. Herkesin içinde bir biçimde varolan "teÅŸhircilik" anlamında… Yazdığın kitapları yayınlatmanı da içerir ÅŸekilde soruyorum. Bence çok azdır teÅŸhircilik duygusu… Çok çok azdır. Ben hiç kendimi seyredemem televizyonda mesela. Utanırım yani… Yayının müziÄŸine, akışına bakmak için mesela… Orayı geçerim; kendimi seyredemem. Bir de, "teÅŸhir" kelimesi biraz negatif birÅŸey gibi… Ama… Ben de ara sıra soruyorum, hani, "niye yapıyorum bunları" diye… Ve genelde bunları "iÅŸ" olarak yaÅŸamaya çalışıyorum, baÅŸta da söylediÄŸim gibi. Yazarken de mesela… Bir ÅŸiir geçiyor kafamdan; tam yazacakken "bunu yazmaya gerek yok" diyorum bir anda… "Bu tümüyle bana ait"… "HerÅŸeyi" de yazamıyorum… Yazdıklarımın da bir kuÅŸağın, bir grup insanın "hissettikleri" genelde. Ben "kendimi", ya da sadece kendimi yazıyor deÄŸilim… Bu bir iÅŸ gibi yani… Bugüne kadar da hiçbiyere soyunmadım!Yeterince kaçak bir cevap oldu mu bilmiyorum?..Fena deÄŸil… Peki, "erdem"?? "Erdem" yaptığın iÅŸin neresinde? Çok çalışmakta öncelikle. Bu iÅŸ çok büyük emek istiyor. Bir de "samimiyet" tarafı var tabii…Ben daha ziyade "insanları birÅŸeylerden haberdar etme" iÅŸini -yani, doÄŸru ve samimiyetle ve çok çalışılarak yapılmış olduÄŸunu varsayıyoruz- kasdettim. Bu iÅŸin neresinde "erdem"? O anlamda yok bir erdemi. Bu bir iÅŸ. Ortalık zaten "kahraman gazeteci"den geçilmiyor. Ben onlardan deÄŸilim ve benim için "ulvi" bir anlamı hiç bir biçimde yok bu yaptığım iÅŸin. Ama bu bu iÅŸe emek vermediÄŸim anlamına gelmiyor tabii. Buraya gökten zembille inmiÅŸ bir durumum da yok. Kimi insanlarla karşılaşıyorum mesela, sanki böyle bir "külkedisi masalı". "Pardon" yani!! Ben yirmi yaşımdan beri fasılasız çalışıyorum, ne bir hayat kurabilmiÅŸim…Mehmet Ali Birand'ı sormak istiyorum sana. Ne öğrendin ondan? Açıkçası… "EÅŸÅŸek gibi çalışmayı" öğrendim. "Sosyal hayat"ın olmamasını öğrendim. Üçüncüsü; bir haber yapacaksan, "o ne diyecek, bu ne diyecek" diye çok fazla takılmamayı öğrendim. Haberin "içeriÄŸine" bakmayı öğrendim. Ä°yi metin yazar Birand, "iyi metin yazmayı" öğrendim. Referans "en düşük anlama seviyesine anlatmak"tır. KonuÅŸurken, seslendirmede de öyle. Birand'ı beÄŸenmeyenler de olabilir tabii ama, sonuçta haberi anlatır Birand. Ben de bir haberin, okunması deÄŸil, "anlatılması" gerektiÄŸini öğrendim. Devlet-gazeteci iliÅŸkileri ne boyutlarda olabilir ve bu boyut, insanın başına ne tür belalar açabilir, bunu da öğrendim.'68 kuÅŸağıyla senin kuÅŸağını karşılaÅŸtırırsan, -temel deÄŸerler ve yaÅŸam tarzı baÄŸlamında- nedir farklılıklar? '68 kuÅŸağı deyince, ben onları iki kategoriye ayırıyorum. Bir, kendini dönüştürebilmiÅŸ olanlar, bir de "biz hala bur'dayız" diyen eski tüfekler. Bu kuÅŸaktan çok yakın iliÅŸki içinde olduÄŸum çok sayıda insan yok, ama bu kendini dönüştürmeyi baÅŸaranların "özel ve baÅŸarılı" olduklarını düşünüyorum. Bir de, ben, 2000'lerde yeni bir '68 ruhunun doÄŸacağına inanıyorum. Aynı yaklaşım ve söylemlerle deÄŸil tabii ama, bu deÄŸiÅŸen dünyaya paralel bir ÅŸekilde; artık Internet'ten mi doÄŸar, liberalizm mi olur, bilmiyorum ama alttan çok güçlü bir gençlik geliyor bence. Ve donanımlı bir gençlik ve harekete çok yakınız gibi geliyor. Bir siyasi hareket olabilir… Daha önce birkaç siyasi parti denedi, olmadı; ÖDP denedi, olmadı; Cem Boyner denedi, olmadı ama bu olacak. Yani bir ÅŸekilde biryerde bu maya tutacak. Belki biz yapacağız…"Evrensel düzen" içinde nasıl bir yerdesin? O düzenin nasıl bir parçasısın? Çooooook çok çok çok küçük bir parçası. Anlamsız ve çok küçük.Mutlu bir insan mısın? Mutsuz deÄŸilim.Ama "mutlu da deÄŸilsin" öyle mi?.. "Mutlu deÄŸilim" demedim.UzakdoÄŸu'daki o üç pınardan hangisinin suyunu içerdin? AÅŸk? Bilgelik? Zengin…AÅŸk.Daha lafımı bitirmeden! Hiç mi düşünmezsin? Tereddüt geçirmezsin? N'aapiyim zenginliÄŸi ki?..Ben de zenginliÄŸi düşünmemiÅŸtim de, bilgelikle aÅŸk arasında tereddüt yaÅŸarsın tahmin etmiÅŸtim. Hayır hayır. Bilgelikle mi?.. Hiç tereddüt yaÅŸamam… AÅŸk…İZLENÄ°MLERCüneyt Özdemir Ankara Basın-Yayın mezunu. "32. Gün"ün ve Birand'ın rahle-i tedrisinden geçti... ATV'de Cüneyt'in Büyüteci adlı bir haber analiz programı yaptı. EÅŸref Bitlis Olayı'yla ilgili ipucu, bilgi ve baÄŸlantıları derlediÄŸi Komutanın Şüpheli Ölümü adlı bir kitabı var. Ruh Hali adlı kitabında anıları-denemeleri var. Düşsesindeki düşlerin sesini kâbuslarının gürültüsüne raÄŸmen iÅŸitebilirsiniz... CNNTürk'te her akÅŸam saat 19:00'da yayınlanan 5N1K'yı yapıyor ve sunuyor ÅŸimdilerde... Yaptığı iÅŸi abartmıyor. "Hepimiz geçim derdindeyiz" demeye getiriyor ve bu anlamda, Köprü'de balık tutan balıkçıdan, ya da onu seyredip ÅŸiir yazan Orhan Veli'den farklı görmüyor kendini.8 Åžubat 1970'te Ankara'da doÄŸmuÅŸ... (Burcu Kova. Yükselen burcu Balık. Çin burcu Köpek. Jüpiter'i Akrep'te ve Ay'ı da Balık'ta...)Ona "mutlu musun" diye sorduÄŸumda "mutsuz deÄŸilim" diye cevaplandırdı sorumu... Birine mutlu olup olmadığı sorulduÄŸunda kesintisiz ve mutlak bir "mutluluk" hali deÄŸildir sorgulanan. Bunun mümkün olamayacağını çok küçük yaÅŸlarda öğreniriz...Bu soruya cevap olarak "evet, mutluyum" denebilir, "hayır, deÄŸilim" denebilir... "Bilmiyorum" diye de cevaplandırılabilir..."Bilmiyorum" cevabı, "aklım karışık, ve bu sorunun cevabını araÅŸtırmayı reddediyorum" demektir. "Bilmiyorum" diyen kiÅŸi sorunun cevabını bulmaktan korkuyordur muhtemelen. "Mutlu olmayı" bile "baÅŸarı" gibi algılayan ve "kaybedenler" arasında yer almaktan korkan biridir mesela..."Mutluluk", içinde bulunulan "an" için geçerlidir diye de düşünülebilir. Ömürlerimiz, birbirini kovalayan "mutlu" ve "mutsuz" anlarımızın toplamıdır bu teze göre...Cüneyt Özdemir bu soruyu "mutsuz deÄŸilim" diye cevapladı... "Asgari gereksinimlerimin hepsi karşılanıyor ve varoluÅŸumu tehdit edecek bir ıstırap kaynağım yok" dedi yani..."Ne olsaydı mutlu olurdun" diye sormadım ardından... "Üç pınardan hangisinin suyunu içerdin" diye sordum. Daha sorumu tamamlamadan "aÅŸk" dedi... "N'aapiyım zenginliÄŸi" demesi çok küçük bir an için zenginliÄŸi aklından geçirdiÄŸine iÅŸaret ediyordu muhtemelen...Bilgelik pınarından içmeyi düşünüp düşünmediÄŸini sorduÄŸumda "ne alâka" ifadesiyle yüzüme baktı... "Anlam" baÄŸlamında, bilinmesi gereken herÅŸeyi bildiÄŸini düşündüğü için mi, yoksa "mutlak bilgi" aramaktan vazgeçecek kadar olgunlaÅŸmış olduÄŸu için mi böyle baktı yüzüme, o an karar veremedim..."Mutluyum" demedi... O, "aÅŸk" pınarına yöneldiÄŸi anda, eski Türk filmlerinin kahramanları geldi gözümün önüne; hani, pencereye yaklaşıp gökyüzüne bakar ve "Allahım ne kadar mes'udum" derlerdi... Ä°lkgençlik yıllarımda kahkahalarla güldüğüm bu sahnenin "gerçek" ve "yaÅŸanabilir bir an" olduÄŸunu çok ileri bir yaşımda öğrendim ben... "Bilgelik" ve "zenginlik" pınarlarının önünden geçip gitti... "Mutluyum" diyebilmek için o güne kadar öğrenilen herÅŸeyi "yok saymayı" mümkün kılan bir coÅŸku hali gerekli... Belki de bir "yanılsama" sözkonusu burada... Bir "esriklik" hali... Ama... Kimin umurunda?..Lanan Ece ABANA - 27 Mart 2000, Pazartesi Â
button