Çöpten maneviyata giden bir serüven: Aziz Ayşe

Güncelleme Tarihi:

Çöpten maneviyata giden bir serüven: Aziz Ayşe
Oluşturulma Tarihi: Kasım 10, 2013 01:15

Geçen hafta gösterime giren ‘Aziz Ayşe’ filmi, İstanbul sokaklarında kâğıt toplayıp, kazandığı parayı yardım kuruluşlarına bağışlayan bir eşcinselin hikâyesini anlatıyor.

Haberin Devamı

Filmde hikâyesi anlatılan Aziz Ayşe, asıl adıyla Melikşah Yardımcı ve yönetmen Elfe Uluç ile konuştuk.

Aziz Ayşe, 61 yaşında. 40 senedir İstanbul’da yaşıyor. Gerçek adı Melikşah. ‘Ayşe’ ismini ona Sirkeci’deki Romanlar takmış, ‘Aziz’i ise mahalledekiler. Neden mi ‘Aziz’? Çünkü kendi çöpten bulduğu yemeklerle beslenirken, topladığı kâğıtlardan kazandığı parayı çeşitli vakıflara bağışlayan bir insana ‘Aziz’den başka bir şey denemez de ondan.
Ayşe’nin hayat hikâyesi acıklı. Çocukluğundan bu yana şiddet görmüş. Askerde yediği dayaklardan sol kulağı duymaz olmuş. Üzülmüş, üzüntüden verem olmuş. Tecavüze de uğramış. İstanbul Elmadağ’da, 20 yıl yaşadığı yıkık dökük evinden bir gecede kovulmuş. Şimdi o evin bir arka sokağında yaşıyor. Evi de üstü başı da tertemiz, buram buram sabun kokuyor.
Muş’un Malazgirt ilçesinde doğmuş. Annesini daha bebekken kaybetmiş. Babasının altı karısı varmış. Üvey anne ve kardeşleri hep eziyet etmiş Ayşe’ye. Ağabeyleri etek giydirip, temizlik yaptırırlarmış. İşte bu yüzden, hayatta ilk öğrendiği şeylerden biri ‘kaçmak’ olmuş. 15 yaşındayken Adana’ya kaçmış mesela. Adanalıları çok sevmiş. Zaten Ayşe’nin sevmekle ilgili bir sıkıntısı yok. Derdi sevilmek, sayılmak, sahip çıkılmak.
Aradan beş sene geçmiş, ver elini İstanbul... Elmadağ’a yerleşmiş. “20 yıl Elmadağ’da, beş katlı bir evde yaşadım. Zorla beni kovdular oradan. Geceleri yatağıma adam sokup, burada fuhuş yaptığımı iddia ettiler. Ev elimden gitti. Namusumla oturuyordum, hiç kimseye bir zararım da yoktu. Benden ne istediniz?” diyor ister istemez.
Aziz Ayşe’ye “Bağışladığınız paralara ihtiyacınız yok mu?” diye soruyorum. Cevap, bir ders niteliğinde oluyor: “Benim de topluma bir katkım olsun istiyorum. Mehmetçik Vakfı’na bağışta bulunmak için bankaya gittim, ‘Sen kim oluyorsun da Mehmetçik Vakfı’na yardım etmeye kalkıyorsun?’ diye beni kovdular. Halbuki yardım etmek bir haktır, bir vatandaşlık hakkıdır.”
Peki, Ayşe’nin bir günü nasıl geçiyor? Yürüyerek! Her gün Tarlabaşı’ndan başlıyor, oradan sırasıyla Galatasaray, Karaköy, Eminönü ve Sirkeci’ye gidiyor. Yol boyunca kâğıt topluyor. Sonra bu kâğıtları Tarlabaşı’ndaki depoya götürüyor. Cami ve kiliselerin önünde çöp görürse hemen temizliyor. Çünkü ‘oralar kutsal yerler, orada çöp olmaz’.
Ayşe dinine bağlı biri. Namaz kılmayı camide öğrenmiş. Oruç da tutuyor. “Güçlü biri misiniz?” diye soruyorum. Cevabı çok net oluyor: “Güçlüyüm; çünkü kalbim temiz”. Ama haklarını kimse korumadığı için sıkıntı çekiyor. “Başkalarının haklarına saygı duymak dünyanın en güzel şeyi. Benim haklarımı kimse korumuyor. Homoseksüellik suç mu? İnsanız en başta. Barış içinde yaşayalım. Bizim gibileri neden hakir görüyorlar? Herkese insan gibi davransalar bu ülke bu hale gelir mi?” diyor.
Aziz Ayşe, devletten yardım istiyor. Sahip çıkılmak istiyor. En basitinden bir fakirlik belgesi istiyor. Filmin yönetmeni Elfe Uluç, Ayşe’ye fakirlik belgesi çıkarmak için çok uğraşmış ama bir sürü bürokratik engelle karşılaşmış. Birlikte Şişli Belediyesi’nde başvuruları tamamlamışlar ama sonuç alamamışlar.
Ayşe’ye “Hiç âşık oldunuz mu?” diye soruyorum. “Hukuka saygı duyanlara, Allah yoluna gidenlere âşığım. Fakir fukaranın canına kıyanlara âşık olunur mu? İmkânı yok” diyor. Herkes mutlu olsun istiyor. İnsan haklarına saygı duyulsun, kimse kimseyi sokakta rahatsız etmesin, kimse kimsenin hakkında kötü konuşmasın istiyor. Oyunculuğu da çok sevmiş. Kendini izleyince ‘melek’ gibi hissetmiş. Yönetmen Elfe Uluç’a göreyse o zaten bir melek...

Haberin Devamı

Elfe Uluç
ONU GÖRÜNCE BÜYÜLENDİM

Haberin Devamı

Ayşe’yle nasıl tanıştınız?
- Bir arkadaşım, Radikal gazetesinde Timur Soykan’ın ‘Aziz Ayşe’yle ilgili haberini okuyup bana gösterdi. Peşine düştüm, bir hurdacıda buldum onu. Önce beni gazeteci zannetti, kaçtı. Çünkü gazetecilerden korkuyordu. Sonra bir arkadaşım yardım etti, evini bulduk. Her tarafı Türk bayraklarıyla kuşatılmış, inanılmaz bir evdi. Sanırsın konsolosluk!
Peki, filme nasıl ikna ettiniz?
- Evinden atmaya çalışıyorlardı Ayşe’yi. Yardım edeceğimi söyledim. Başta kolay sandım ama bürokratik engeller sonsuzmuş. Muhtarlık yardımcı olmadı. Kamuoyunda bir güç birliği sağlar, bir şeyleri değiştirebiliriz diye belgesel çekmeye karar verdim. Bu Ayşe’yi de motive etti ama yine de ikna süreci 2-3 ay sürdü.
Zor oldu mu birlikte çalışmak?
- Evet, çünkü Ayşe’nin tek kulağı duymuyor. Buna rağmen diyalogları elinden geldiğince ezberledi. Okuma yazma bilmediği için, ben söylüyordum, o tekrarlıyordu. Ama tabii bundan öncesi de var. İyi duymadığı için, iyi konuşamıyordu da. Aylarca konuşma terapisine gitti. Çok zeki biri olmasına rağmen senaryodaki gelecek ve geçmiş gibi kavramları, varsayımsal şeyleri anlayamıyordu. Çekimler de zordu. Bit, pire bile kaptım, saçlarımı kazıttım.
Nasıl biri Aziz Ayşe?
- Ayşe Jeanne d’Arc gibi bir özgürlük simgesi. Yürüyüşü bile toplumsal bir başkaldırı, bir manifesto.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!