Peki, 2001 yılında dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in "Ülkenize dönün, haklarınız devletin güvencesi altındadır" çağrısı yaptığı Süryanileri, terk ettikleri köylerinde gerçekten güvenli bir ortam bekliyor mu? Son aylarda biri Süryani köyünde, biri de tatile gelen bir Süryani vatandaşın Midyat’taki evinde patlayan iki bomba, bu soruya olumlu bir cevap vermeyi zorlaştırıyor. Üstelik bölgede yaşayan ve yurtdışından geri dönmek isteyen Süryanilerde tedirginlik yaratan sadece bombalar değil, pek çok Süryani haraç vermeye zorlanmaktan sokakta dövülmeye, tehdide kadar korku ve baskı altında yaşadıklarını dile getiriyor. Kısacası, Süryanilere "vatanınıza dönün" demek yetmiyor.
Süryanilerin kendi topraklarına geri dönmesi, onlar ve burada onları bekleyenler için sevinçli bir olaydı. Ancak, çoğu koşa koşa gelmeye kalkmadı. Giderken kiminin komşusuna bizzat emanet ettiği, kiminin boş bıraktığı evleri "işgal" edilmişti çünkü. Odalarında başkaları oturuyor, tarlalarını başkaları sürüyordu. Kimi evler, bölgedeki güçlü ağalar tarafından silahla korunuyor, kimse yaklaştırılmıyordu. Bir de korucular vardı. Mardin’den bir rahip o günlerde, "Göç eden Müslümanlar ve Süryanilerin topraklarına köy korucularının el koyduğunu, bu nedenle cinayetler bile işlendiğini" açıkladı.
Aynı sorun Şırnak Sarıköy’de de yaşanmış, evlere yerleşmiş korucular, "devlet önce bize yer göstersin, anahtar teslimi yapsın, öyle çıkarız" demişlerdi. Dönemin valisi Osman Güneş de "Süryani vatandaşlarımızın köylerine dönmeleri yasal haklarıdır. Devletin köy korucularına hiçbir borcu yoktur. Korucular derhal Süryanilerin evlerini boşaltsın" açıklaması yapmıştı.
Tapusu elinde olan Süryaniler evlerine daha çabuk kavuştu ama karışmış tapu ve sınır çizgileri için yeniden keşif yaptırmak gerekti. Cemaat liderleri ilgili makamlara başvurdu. Köylerde hummalı inşaat, tamirat ve restorasyon faaliyeti sürdü. Bir grup aile Midyat’ın Elbeğendi köyünü, tarihi dokuya uygun villalarla modernleştirdi. Sadece o köye 60 ailenin dönmesi, köyün bölgede model köy olması bekleniyordu. Kafro köyünden Avrupa’ya göç eden 25 Süryani aile de geri dönüp evlerini yaptırdı. Diğer köyler onları izledi.
Bu konuda yapılmış bir istatistik yok, ancak şu ana kadar Midyat’a 100 kadar ailenin temelli geldiği, sadece yazları gelenlerle birlikte bu sayının ikiye üçe katlandığı söyleniyor.
ÖNCE EŞEĞE YÜKLENDİ SONRA BİR EVE ATILDI
Ancak Midyat’ta yaşayan Süryanilerin yüzlerinde bir tedirginlik, Avrupa’da olup da dönme kararı verenlerde korku var. Geçtiğimiz ay Midyat’ta, 20 gün arayla patlayan iki bomba, bu tedirginliği ve korkuyu tazeledi. Önce 10 Ağustos 2006’da eski adı Harabale olan Nusaybin’e bağlı Üçköy’de, bir eşeğe yüklenen bombalar, ardından 31 Ağustos’ta gece vakti Almanya’dan yıllar sonra köyüne tatile gelen Gebro-Yıldız Seven çiftinin evine atılan el bombası...
Aslında sonuncusu, Süryani köylerinde patlayan bombaların üçüncüsü; tanıklar iki yıl önce de Üçköy yakınlarında bir bombalama daha olduğunu söylüyor. Eşeği parçalayan uzaktan kumandalı ikinci bomba olayı, ağırlıklı olarak PKK militanlarının Üçköy Jandarma Karakolu’na yönelik eylemi olarak yansıdı basına. Ama pek çok Süryani, eylemin geri dönmelerini engellemek, korkutmak için yapıldığı kanısında.
2005 Haziran’ında meydana gelen ve Turabdin Kalkındırma Dernekleri Federasyonu (DETA) Komisyon Başkanı episkopos İbrahim Gök, Üçköy Muhtarı Maravge Çınar ve işadamı Hapsuno Kara’nın bulunduğu aracın yakınlarında bir mayının patlaması da böyle yorumlanmıştı.
TÜRKİYE’Yİ BÖYLE OLAYLAR YÜZÜNDEN TERK ETMİŞTİK
Evlerine el bombası atılan ve manastırda ayinde oldukları için şans eseri ölümden kurtulan Yıldız-Gebro Seven çifti, uzun yıllardır yaşadıkları Almanya’ya döndü. Almanya’dan telefonla konuştuğumuz Yıldız Seven, "Türkiye’yi 40 yıl önce yine böyle olaylar nedeniyle terk etmiştik. Beş çocuğumuzun beşi de burada doğdu. Biz kendi vatanımızda bir gün rahat yaşamadık ki. Son birkaç yıldır bir şeyler değişti diye umutluyduk. Yazları gelip gidiyorduk. Ama maalesef..." diyor.
Olayı kimin yaptığını bilmediklerini, çok merak ettiklerini söylüyor: "Kimseyle husumetimiz yok, hatta komşularımızı bile doğru dürüst tanımıyoruz, uzun yıllardır ayrı olduğumuz için. Bir Müslüman kiracımız vardı, biz dönmeye karar verince sorunsuz boşaltmıştı evimizi. Midyat polisi, biz size rapor vereceğiz dedi, ancak eşim kaç kez sordu, hiçbir şey vermediler, aramadılar."
Ona göre de bu, Süryanilerin geri dönüşünü engellemek, korkutmak için yapılmış bir olay. Korkularından değil, tatilleri bittiği için döndüklerini, yine geleceklerini anlatıyor: "Çok zorumuza gitti ama yine ve daha fazla geleceğiz. Yerimizi bırakmayacağız, sahip çıkacağız. Buradaki Süryani dernekleri de olayın peşini bırakmayacak. Kimse de dönmekten vazgeçmeyecek."
Böyle düşünmeyenler de var: Midyatlı bir Süryani, "Burada yurtdışından yeni dönmüş biri, bombalar da patlasa bizi geri dönmekten alıkoyamazlar, demişti, bir hafta sonra bomba patladı. Şimdi geri dönün diyorsunuz ama, nasıl, diye soruyorlar. Burada ciddi değişimlere ihtiyaç var" diyor.
Korucu haraç istedi, vermeyince adamları sokak ortasında saldırdı, kimse karışamadıMağdurlar, eski adı Hah olan Anıtlı köyünden İsa Doğan ve Yusuf Ay. Saldırı tarihi yine Ağustos 2006. Hem de son bombalama olayından üç gün önce, 28 Ağustos’ta: Avustralya’da yaşayan İsa Doğan, bir cenaze için geldiği köyünden, kayınbiraderi Yusuf Ay’la birlikte Midyat’a gezmeye iniyor. Komşu köyün ağası, korucubaşı, muhtarı, adamlarıyla peşlerine düşüyor. Önce çarşıda Yusuf Ay’ı durdurup, İsa Doğan’ın nerede olduğunu soruyorlar. Ondan 7 bin dolar haraç almak istemişler, o da reddetmiş.
Köylerde yaşayan Süryaniler, bu tür olayların sık sık yaşandığını anlatıyor. Hangi partiye oy vereceklerine bile ağaların karar verdiğini, kendilerinden ve yurtdışından gelen Süryanilerden haraç alındığını iddia ediyor, vermeyenlerin başına da Doğan ve Ay’ın başına gelenler geliyor, diyorlar.
İsa Doğan’ın yerini söylemeyen Yusuf Ay, Midyat’ın ortasında, herkesin gözü önünde "ağa" tarafından yumruklanmaya başlıyor, direnince adamları üzerine çullanıyor. Ardından çarşı içinde bir terör estirerek İsa Doğan’ı buluyor, onu da dövüyorlar. Halen kafatasında ve kaburgasında çatlak olan Doğan, karakola başvuruyor. Bir gece nezarette kalan saldırganlar, ertesi gün serbest kalıyor, tehditlerini sürdürüyor.
Tehditlerden biri de "üzerimize ifade verirseniz, köyünüze zarar veririz" şeklinde. Hatta Yusuf Ay’ın köyü terk etmeye zorlandığı söyleniyor. Anıtlı köyünde 15 Süryani aile yaşıyor. Saldırı olayından sonra tatile köyüne gelenler apar topar geri dönüyor. Bu olayda suçlanan korucu, komşu köy Ortaca’nın muhtarı ve ağası Cazım Arslan.
Yolları Ortaca’dan geçen Süryaniler sürekli göz altında hissediyor kendilerini. Başka bir köyün sakini "Yurtdışından gelen herkesten haraç alıyorlar, vermezse olay çıkarıyorlar. Diyelim bayram geldi, bayram haracı alırlar. Şikayet etsek, dava açsak, tehditler artıyor, korkuyoruz. Buradaki işleyiş çok farklı, Türkiye’nin batısındaki gibi değil. Kimsenin haberi olmadan baskı altında yaşanıyor, öyle sanıyoruz ki bizim başımızdaki devlet değil, ağalar."
DANİMARKA’DA KARİKATÜR KRİZİ ÇIKTI, MİDYAT’TA DÜKKANIMIZA YÜRÜDÜLER
Midyat çarşıdaki bir kuyumcu, "Daha geçen hafta yeni gelenler dövüldü. 1 Haziran’da yine birine maskeli dört kişi Midyat’taki evinin önünde saldırdı. Danimarka gazetesinde Hz. Muhammed’in karikatürleri çıktı, bu olayı protesto etmek için camiden çıkanlar ellerinde yeşil bayraklarla bizim dükkanlara doğru yürüdü. Asker ve polis olayı durdurdu ama sonra? O gün çocukları okula göndermedik, bir süre kiliseye gidemedik. En ufak bir kıvılcımla her şey olabilir, tedirginiz."
Bu ortamda fısıltı gazetesi de çalışıyor: Bir emniyet müdür yardımcısı, "Allah korusun, düşünsenize, 70 bin Süryani evine dönmeye karar vermiş" diye başlayan bir cümle kurmuş! Zaten genel kanı, saldırı soruşturmalarının üstünkörü yapıldığı ve böyle devam ederse saldırıların artacağı yönünde. Bir yandan da şu soruyu soruyorlar: "Almanya buraların artık güvenli olduğuna nasıl karar vermiş de Süryanileri sınırdışı ediyor?"
4 bin yıldır bu topraklardalar
Şu anda dünya üzerindeki sayıları 20 milyon civarında olan Süryanilerin adının başına en çok eklenen kelime, "kadim." Çünkü onlar, Mezopotamya topraklarında en az dört bin yıldır varolan ve kültürünü bugüne taşıyan en eski Hıristiyan topluluk. Yakın geçmişe kadar sadece Mardin, Midyat ve çevresinde sayıları onbinlerle ifade ediliyordu, bugün iki bin kişi kadarlar. Türkiye’de toplam nüfusları 25 bin. 1970’lerden başlayarak ve özellikle 12 Eylül 1980 darbesinden sonra göç ettiler. Bugün daha çok İsveç ve Almanya’da yaşıyorlar. Gitmek için nedenleri vardı: Bir gecede köylerinin ismi değişmişti. Köyleri basan PKK yiyecek, para yardımı yapmayanlara baskı yapıyor, yardım yapmak zorunda kalanlar da askerlerin tepkisine maruz kalıyordu. Çatışma ortamının yarattığı yeni çıkar gruplarının baskısı da cabası oldu. Kimi zaman kendini o toprakların sahibi sanan "ağa"ların, kimi zaman devleti arkasına alan korucuların kurbanı oldular. Bugüne kadar bölgede 40 kadar Süryani’nin faili meçhul cinayete kurban gittiği söyleniyor. Dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in "geri dönün" çağrısını andıran genelgesi, akan suları biraz tersine çevirdi. 2002’den itibaren Türkiye’ye geri dönüşten söz edilmeye başlandı. Ancak bu o kadar kolay olmayacaktı...
İLK DÖNEN JAKOB GABRİEL
Burası bizim vatanımız
Kuyumcu Jakob Gabriel, Midyat’ı 13 yaşındayken terk edip, 30 yıl sonra ilk dönenlerden. Midyat Süryani Kültür Derneği’nin (MSKD) kurucu üyesi: "Orada gerçekten iyi bir yaşantımız vardı, herkesin işi, parası vardı. Korkmadan sokaklarda dolaşabiliyorduk, ama sonuçta yabancıydık. Avrupa ne Süryanilere ne başka halka yurt olmaz. Biz burayı seviyoruz. Ama Avrupa’dakiler çok tedirgin." (Fotoğraftakiler soldan sağa, MSKD kurucusu Jakob Gabriel, ikinci başkanı Yuhanna Aktaş ve proje koordinatörü Özcan Dilmen)
MARDİN VALİSİ MEHMET KILIÇLAR
Olay netleşince o korucunun elinden silahını alacağız
Bombalama olayı, Süryani vatandaşlarımız evde yokken olmuş. Bombaların parçalarını incelemek üzere Diyarbakır’a gönderdik. Şu anda faili meçhul bir olay. Buna benzer başka hadiseler de oluyor, ancak biraz da abartılıyor. Mesela Deyrulzafaran Manastırı genel sekreteri Yusuf Bektaş’ın arabasının camı kırılmış, bu herkesin başına gelebilir. Ağabeyi Yakup Bektaş, Midyat’ta maskeli kişilerce dövülmüş. Her tarafa yazmışlar, bana Almanya’dan bir Süryani derneğinden mektup geliyor, "Süryani vatandaşlarımız öldürmek amacıyla dövülmüştür" diyor. Yakup Bektaş değişik ticari ilişkileri olan bir insan. Büyük ihtimalle bu ilişkilerden dolayı başına bu geldi. Biz yine de olayları inceliyoruz.
Haraç isteme ve dövülme olayına gelince, o köy muhtarı hakkında adli ve idari soruşturma yapıyoruz. Olay netleşince silahını da alacağız. Koruculardan geçmişte de çok şikayet vardı, biz onları zapturapta aldık. Biz devlet olarak ne yapmamız gerekiyorsa yapıyoruz. Bunlar münferit olaylar. Süryaniler de geri dönüyorlar, baskı ortamı olsa dönerler mi? Evlerini yapıyorlar, biz de köylerinin yollarını yapıyoruz. Bir de kilisemizi cami yapmışlar dediler, onu da inceliyoruz, eğer doğruysa, boşaltıp, kendilerine vereceğiz. Biz burada Süryanileri bir zenginlik olarak görüyoruz, onlar bizim vatandaşımız. İçleri rahat olsun, her türlü şikayeti ciddiyetle inceliyoruz.