İhsan YILMAZ
Oluşturulma Tarihi: Ekim 04, 2003 02:23
İlk romanı Git Kendini Çok Sevdirmeden ile büyük bir ilgi gören yazar Tuna Kiremitçi (31) bir yıl aradan sonra ikinci romanıyla yarın okurun karşısına çıkıyor. İsmi yine ilginç: Bu İşte Bir Yalnızlık Var.
Bir önceki romanının çok satması şaşırtmış Tuna Kiremitçi'yi. Çünkü Git Kendini Çok Sevdirmeden hálá best seller listelerinde ve satışı 50 bini geçmiş durumda. Git Kendini Çok Sevdirmeden'de geç kalınmış aşkı anlatan Kiremitçi bu kez yalnızlığı seçmiş kendisine konu olarak. Kitabının kahramanı bir müzisyen. Bu seçimin özel bir anlamı var onun için. İlk gençlik yıllarında müzikle uğraşmış ‘‘rate bir müzisyen’’ olarak tanımlıyor kendini. Bu kitap bir anlamda o yıllara ve müzisyenlere karşı ödenmiş bir vefa borcu.
n Yeni romanınızın teması yalnızlık, neden?
-Henüz yazarlığımın ilk dönemlerinde olduğum için temel insanlık halleri üzerine çalışmaya devam ediyorum. Yalnızlık da insanlığın temel hallerinden bir tanesi, üstelik puslu bir lamba gibi yalnızlık. Onun ışığında aşk da, hüzün de, neşe de farklı görülüyor. O bakımdan yazılması verimli olan bir şey. Hayatta da yalnızlığın kötü bir şey olmadığını düşünüyorum aslında. Kötü olan tek başına olmak. Ben hep sevdiklerim dokunabileceğim uzaklıkta olsunlar ve ben yalnızlığın tadını çıkarabileyim, istemişimdir. En büyük lüks, konfor o. Seçilmemiş yalnızlık kötüdür. Seçilmiş yalnızlık tercih edilebilecek bir şey.
n Romanda anlattığınız seçilmiş bir yalnızlık mı?
-Hayır seçilmemiş, hayatın itmesiyle içine düşülmüş bir yalnızlık. Mehmet Olcay hayatta bazı şeyleri ıskalamış, evliliği, mesleğiyle ilgili. Ama belki de yalnızlığın getirdiği gazla hálá aşık olmaya cesaret edebiliyor.
n Bu İşte Bir Yalnızlık Var'da diyalogların fazlalığı dikkat çekiyor. Daha kolay okunsun diye mi bu yolu seçtiniz?
-Üslup olarak Git Kendini Çok Sevdirmeden'den çok fazla bir fark yok, bundaki olaylar daha küçük ilk kitaba göre ve daha az şeyler oluyor. Daha nazlı, daha ufak tefek bir şey oldu ama bundan dolayı daha çok yazarlık gücü gerektiren bir kitaptı. İlk kitapta iki zaman kullanmıştım, bunda tek zaman var, tek bir doğrultuda giden bir hikaye.
n Okuru daha fazla çekecek mi sizce?
-Tek zamanlı olması kitabın okunmasını kolaylaştıracak. Diyalogların daha fazla olduğunu ben pek düşünmüyorum. Kitapta bir erkeğin dünyası anlatılıyor. Mehmet Olcay adında bir müzisyen. Bir erkeğin dünyası anlatıldığı için farklı bir yerden hayata bakan bir roman.
n Evet, eskiden bir grubunuz vardı, müzik yapıyordunuz. Ne kadar özdeşleştiniz kahramanınızla?
-Mehmet Olcay benim 10-11 yaş büyük ve müziği bırakmamış halim. Müzik benim için her zaman bir ukdedir. Rate bir müzisyenim ben. Eğer müziği bırakmamış olsaydım 10-15 yıl sonra nasıl bir hayat sürecektim acaba, diye düşünerek yazdım Mehmet Olcay'ı. Mehmet benim cesaret edemediğim bir şeyi yapıp hayatını müziğe yatırmış, bedelini ödemiş, ama bunun pişmanlığını yaşamıyor. Böyle insanlara her zaman çok büyük saygı duyarım. Ayrıca müzisyenlerin dünyasına büyük bir sevgim var. En zor zamanlarımda yaşama sevinçleri ve enerjileriyle hayatımı renklendirdiler. Kitap, bir tür gönül borcunun da ödenmesi aslında.
n Müziği bıraktığınız için bir eziklik duyuyorsunuz sanki?
-Tabii, her zaman bunun ezikliğini duydum. Çünkü bir dönem müzisyen olmayı çok ciddi düşündüm, ama belki cesaretim eksikti, belki yeteneğim o kadar yoktu, belki de imkanlar elvermediği için olmadı. Ama her zaman müzisyen arkadaşlarıma karşı çok büyük gıpta etmişimdir.
n Kırık, yarım kalan aşklar, dile getirilemeyen bir sevgi. Nedir anlattığınız aşklardaki bu yarım kalmışlık ya da başlayamama durumu?
-Bu İşte Bir Yalnızlık Var'da anlattığım yanlış bir aşk. Neye göre yanlış; insanların içinde bulundukları koşullara göre yanlış. İki kişi var, ikisi de birbirini istiyor, önlerinde bir fiziksel engel de yok, ama bir türlü işin içinden çıkamıyorlar. Kendi kendileriyle ve toplumla bir çelişkileri var. Bu da hayattaki en büyük dramlardan biri. Mehmet Olcay hayatında çeşitli çıkmazları bulunan bir adam, bir de bu aşk hikayesiyle yeni bir çıkmaz sokağa giriyor. Hayattaki olanaksızlıklar ve onlara karşı insanın verdiği klasik tragedyalardan gelen mücadele bana hem hüzünlü, hem dokunaklı, hem de anlamlı gelir.
n Aşk için ne diyorsunuz?
-Aşk kadar önemli mevzu çok az var. Üzerinde yazdıkça, düşündükçe, sırlarını daha çok derinleştirip kendini daha iyi gizleyen bir konu.
n Mutlu aşk yok mudur sizce?
-Var ancak mutlu aşkta anlatacak çok fazla bir şey yok.
n Şair olarak tanındınız edebiyat çevrelerinde. Ne oldu bıraktınız mı şiiri?
-Gizli gizli devam ediyorum şiir yazmaya. Şu anda yayınlatmak gibi bir düşüncem yok. Şiir insandan 24 saatini isteyen bir uğraş. Oysa romanda ben her akşam üç saatimi buna harcayacağım diyerek kotarabilirsiniz. 24 saatinizi şiire vermezseniz ortalama bir şeyler yazarsınız.
n İlk romanınız Git Kendini Çok Sevdirmeden 50 bin sattı. Bu başarıyı bekliyor muydunuz? Bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz?
-Konuşma diliyle yazılmış bir kitap olduğu için okuyucuyla buluşacağını tahmin ediyordum, ama bu hız ve şiddet beni şaşırttı. Kendi kendime de soruyorum bunu. Yazarken mütevazı olmaya gayret ediyorum, yani okuyucunun benden cahil veya daha az zeki olmadığını unutmamaya çalışıyorum. Bu bilinçle hareket ettiğim için de okurlar buna bir karşılık veriyorlar.
n Kitabın isminin bir etkisi olabilir mi?
- İsmi çekici gelmiştir muhakkak, çünkü beni de çeker kitap isimleri. Her şeyin isminden etkilenirim; şehir isimleri, nehir isimleri, rock grubu isimleri, futbol takımı isimleri. Galatasaraylıyım ama Gençlerbirliği bence harika bir takım ismi mesela.
n Hayatınızda bir değişiklik oldu mu?
-Pek olmadı. Üç yıldır çalıştığım reklam şirketinde çalışmaya devam ediyorum. Onlar da beni evvelden tanıdıkları için, işyerimde pek bir değişiklik olmadı. Arta kalan zamanı da ya yazarak ya da eşim, annem ve kız kardeşimle geçiriyorum. O yüzden hayatımda pek bir şey fark etmedi. Olumlu anlamda fark etmesi var tabii ki, çok sihirli bir his ama öyle bir şöhret hissi değil. Çünkü hayatın akışı pek izin vermiyor. Gazetelerde yazılar çıktığında annem duygulanıyor, okurlardan mektuplar geliyor o kadar.
n Çok satan eserlerin yazarları ciddi edebiyat çevresinin kendileriyle ilgilenmediğini düşünüp hayıflanıyorlar, böyle bir endişeniz var mı?
-Sadece edebiyat çevresinin değil, herkesin bir önyargısı vardır çok satan kitaplara. Benim de vardı. Çok satan kitapları herkesten sonra okumayı kendime görev bilirdim. Ama benim şöyle de bir şansım var, edebiyat dünyası da ilgisiz kalmadı, Semih Gümüş, Ömer Türkeş olumlu yazılar yazdılar ki bu da benim için sevindirici.
İKİ KİTAP YAZINCA HEMINGWAY OLUNMUYOR
İki kitap yazınca insan Hemingway olmuyor! Daha gidecek epey yolum var farkındayım. Henüz egomu şişirecek bir büyüklükte değilim. Ne olup ne olmadığımın farkındayım. Yalnız artık yazmaya düzenli zaman ayırmam gerekiyor, bunu yapamadığım zaman huysuzlanabiliyorum.