Bir de her sene iki dönem olmak üzere Londra Üniversitesi ve Sothebys’in ortak organizasyonunda İslam Sanatı dersleri veriyor. Gülgün çok sık seyahat ediyor, kafasında seyahat fikri belirdiği anda bavulunu hazırlayabilenlerden. Her sene iş ve keyif amaçlı standart yolculukları var; Fas, İskoçya, Normandiya, Londra, Paris ve Budapeşte her sene gidilenlerden. Bunlardan arta kalan vakitte de daha önce görmediği bir yeri keşfediyor. Serdar Gülgün kasımda bir düğün vesilesiyle gidip, 15 gün kaldığı Hindistan’ı anlattı.
Hindistan’a gidişiniz biraz farklı oldu galiba.
- Evet, senelerdir yanımda bir arkadaşımla gitmek istiyordum. Baktım, yıllar geçiyor gidemiyorum, bir arkadaşımın düğününü fırsat bilip gittim. Düğünden sonra da tek başıma devam ettim.
n Düğün neredeydi?
- Yeni Delhi’de. Delhi, bir yandan çok modern, diğer yandan da çok klasik bir şehir. Arkadaşım olduğu için kendimi evde gibi hissettim. Şehrin kozmopolit hayatı çok hoşuma gitti. Tanıdıklarım sayesinde çok hoş evlere girme şansım oldu. Hollywood filmlerine benziyor biraz hayatları. Ya da bir İngiliz aristokratı Hindistan’da nasıl yaşarsa öyle yaşıyorlar.
n Hint düğünleri nasıl, bizimkilerden farklı mı?
- Çok çok hoştu. Üç gün üç gece süren bir Sih düğünüydü. Sihler, saçlarını sakallarını kesmiyor, başlarına renkli kumaştan sarık bağlıyorlar. Birçok ritüelleri vardı. Önce Sih tapınağında dini nikah kıyıldı, sonra da iki büyük
yemek oldu, kadınlar ve erkekler için ayrı organizasyonlar yapıldı. Son geceki yemek, bizdeki düğün yemekleri gibiydi. Herkesin en şık kıyafetleriyle geldiği, son derece şatafatlı bir akşamdı.
MOĞOL BAHÇELERİ ÇOK ETKİLEYİCİ
Gitmeden önce kafanızda canlandırdığınızla gördüğünüz Hindistan arasında fark var mıydı?
- Çok korkuttular beni, yalnız gitmemin çok yanlış olacağını söyleyip durdular. Hastalanırsın dediler, pislik diz boyu dediler... dediler de dediler. Türk milletinin bu havalarını hiç anlamıyorum; biz Türk’üz, dünyanın en steril ülkesinde yaşamıyoruz. Buradan çıkıp da oraya pis demek çok snop geliyor bana. İstanbul’un bir sürü semtine gidin, Hindistan’ın on katı pis. Sonuçta, oradaki ne pislik, ne de insanlar rahatsız etti beni. Üstelik büyük bir zenginlik gördüm, insanların içinin zenginliği bile yeter. Çok paraları yok belki ama yüzleri gülüyor, mutlular. En alelade köylünün üzerinde bile rengarenk bir sari var, yaşama bağlılar.
n Delhi’de nereleri görmeyi önerirsiniz?
- Cami Mescit çok etkileyici. Ama esas beğendiğim Hümayun’un Türbesi ve bahçesi oldu. Bu türbe, Tac Mahal’in ön çalışması olarak kabul ediliyor. Delhi’ye tekrar gitsem ve sadece iki saatim olsa, burayı görmek isterdim. Binanın mimarisi, bahçeleri, jali dedikleri taş oyması kafeslerin hepsini tekrar görmek isterim. Jali, cahar kelimesinden geliyor, dört demek. Bu da İslam ve Moğol sanatında görülen dörtlü simetrinin adı. Buradaki jali’lerin, yerdeki mermer desenlerin eşi yok. İran bahçelerine de ‘cahar bağ’ denir, dört bahçe demektir. Sulama sistemleri buna göre yapılmıştır, çok iyi düşünülmüştür. Hindistan’a gidip, sadece Moğol bahçelerini gezenleri biliyorum.
ÇADIR ODADA SABAHA KADAR MAYMUN KORKUSU
Delhi dışında nerelere gittiniz?
- İlk olarak Agra ve Tac Mahal’e gittim. Agra’nın dışında Fateh Pur Sikhri isimli eski Moğol sultanlarının şehrini gördüm. Fateh Pur Sikhri’de Türk Sultan Köşkü diye bir bölüm var, hükümdarlardan birinin eşi Türk’müş. Yollarda çok güzel manzaralar gördüm; tavus kuşu sürüleri, filler-develer, köylerde rengarenk giyimli insanlar... Tac Mahal’den çok etkilendim, çünkü çocukluğumdan beri merak ediyordum. Yanına gittiğimde, büyüklüğünü idrak ettim. Şah Cihan’ın yaptırdığı ve daha sonra oğlu tarafından hapsedildiği Agra Fort’u (Agra Kalesi) gördüm. Sanırım, Hindistan seyahatimin doruk noktası bu saraydı. Çünkü benim sevdiğim bir tip saray bu, İslam tipi yani.
n Jaipur nasıldı?
- Jaipur deyince, ilk olarak filler üzerinde çıkılan Amber Fort geliyor aklıma. Bunun dışında Jantar Mantar Rasathanesi muhteşem. O senelerde nasıl böyle ileri olabilmişler? O zaman bu yapıldıysa, şimdi başka bir şey yapıyor olmamız lazım gibi geldi bana. Jaipur’un sokak sokak ve lonca usulü ayrılmış çarşıları çok hoştu. Terlikçiler, kumaşçılar...
n Meşhur bir mücevherci var Jaipur’da, gittiniz mi?
- Evet, Gem Palace’a da gittim. Mücevherden çok anlamam ama orada gördüğüm mücevher herhalde az yerde vardır. Her biri sanat eseri, ne kadar değerli taşlar kullandıkları önemli değil. Bir de taşı snobe ediyorlar.
n Ne demek bu?
- Batı’da bir tek taş üzerinde döner bazen tasarım. Tırnakların üzerine şöyle konmuş, yanına böyle bir şey yapılmış, üzerine bir spot koymazlar... Bunlarda da öyle bir bolluk var ki en değerli taşları mücevherlerin üzerine saçmışlar sanki. Bazen birini yampiri koymuş, değerine önem vermeden onlarcasını yan yana leblebi gibi doldurmuşlar. Çok cool geldi bu tarz bana. Özenilmiş değil ama çok şıklar.
n Son durak Varanasi miydi?
- Evet. Otelden sabah 05.00 gibi çıkıyorsunuz, kayığa karanlıkta binip, nehirde günün doğmasını izliyorsunuz. Beni biraz korkutmuşlardı, o yüzden günüm tedirgin başladı ama devamı çok etkileyiciydi. Korkacak bir şey yok ki... ölüleri yakıyorlar ama o korkunç değil, kutsal ve mistik bir görüntü. Maymunlardan daha çok tedirgin oldum doğrusu.
n Hangi maymunlardan?
- Udaipur’da şehrin bir saat dışında Devi Garh Otel’de kaldım. Burası bir 18. yüzyıl sarayı. Muhteşem bir çağdaş uygulama ve dekorasyon yapılmış. Dünya otel literatüründe de çok önemli bir yeri var. Hem ana binada odaları var, hem de aşağıdaki bahçelerin birinde çadırları. Çadırlar banyolu, klimalı. Bir gece çadırda kalıp binaya geçtim. Çadır odada sabaha kadar uyuyamadım çünkü dışarıda dolaşan maymunlardan çok huzursuz oldum. Hırsızlık yapıyorlar, yemekleri yiyorlar, ısırıyorlar falan. Sabaha kadar tetikte bekledim maymun gelecek diye.
DÖRTLÜ SİMETRİ FARKI
Bütün gördüklerinizden sonra en çok aklınızda kalanlar neler?
- Beni en çok etkileyen; Hinduizmin yarattığı kültürden çok, İslam dininden gelen hükümdarların öncülük ettiği sanat oldu. Belki de ben İslam sanatı formasyonundan geldiğim için öyle hissettim. Sanatta asimetri, sevdiğim bir şey değildir. İkili, hatta dörtlü simetriyi severim.
Nedir dörtlü simetri?
- Bir mendili ikiye katlayıp, iki tarafına desen çalışabilirsiniz. Bir de, onu dörde katladığınızı düşünün; varacağınız yeri bilerek, milim milim çalışmanız gerekir. Dörtlü simetride daha görkemli eserler çıkar ortaya. Moğol eserlerinde bunu gördüm. Mimarisi, bahçeleri çok ihtişamlı. Hindu sanatı daha naif, doğa üzerine kurulu.
Hint ve İslam sanatı arasında ne farklılıklar gördünüz?
- Ben imparatorluk sanatlarını, saray eserlerini, kumaşları seviyorum. Etnik ve folklorik sanatı da çok beğeniyorum ama tercih etmiyorum. Bizimkine benzerlikler de var aslında. Yüzyıllarca öncenin kumaş desenlerini Hindistan’da görebiliyorsunuz. Zamanında oradan Osmanlı’ya çok kumaş gelmiş, ‘bulunmaz Hint kumaşı’ dilimize de girmiş zaten.
seyahatte ne okuyorGitmeden önce ilgili kitaplar; seyahatte de oradaki kişilerin biyografilerini okuyor.
ne dinliyorYanında müzik taşımıyor. Yerel müzikleri dinliyor.
ne yiyor, ne içiyorSokaktan bir şey almıyor ama tüm yemekleri deniyor. Yemeği, bir kültürü tanımanın yollarından biri olarak görüyor.
ne giyiyorTurist gibi görünmekten veya kendini seyyah kılığına sokmaktan hiç hoşlanmıyor. Gittiği yerin hava koşullarına göre günlük kıyafetlerini giyiyor, yerel kıyafetleri günlük kıyafetlerine adapte etmekten de hoşlanıyor. O da bavulu ağır olanlardan.
neyle seyahat ediyorUçakla. ‘Çabuk gidelim, orada daha çok vakit geçirelim’ diyor.
nerede kalıyorTarihi özelliği olan otellerde kalmayı seviyor. Gittiği yerde arkadaşları varsa, onların evinde kalıyor.
kimle seyahat ediyorBirlikte seyahat ettiği kişiden çok, gidilen yerdeki arkadaşları önemli. ‘Bir yere ille de biriyle gitmek mecburiyetinde değilim, tek başıma da çok seyahat ederim’ diyor.
çantasının olmazsa olmazlarıYaz-kış şal veya atkı gibi bir şey; birkaç tane kitap, fotoğraf makinesi, kişisel bakım ürünleri