Maddi zorunluluklar, çalışma aşkı ve hep daha iyisini başarma dürtüsü gibi sebeplerle birden fazla meslekle uğraşan kadınlar da var.Zıt işlerinin ortak paydasını yakalayabilen bu kadınlar, daha sosyal, daha aktif ve daha planlı bir hayatın izini sürüyor. Madame Figaro dergisi, bu zorlu yolu seçen dört ünlü kadınla görüştü.DENİZ TÜRKALİ
Oyuncu ve Leyla Kafe ortağı:
Oyuncu olmanın getirdiği sosyal rahatlık, Leyla’da çok işime yarıyorAsıl mesleğim, eğitimini aldığım tiyatro oyunculuğu. Kafe, bar meselesiyse sonradan ortaya çıktı. Leyla’dan önce Sarhoş Gemi ve Beşinci Kat gibi serüvenlerim oldu ama sonra vazgeçtim. Şu anda Leyla’yı Tünel’de büyük bir zevkle işletiyorum. Tiyatroda provalar devam ederken Leyla’ya pek uğrayamıyorum. Ama oyun başladıktan sonra genelde daha çok vaktim oluyor. Şu anda Tiyatro Kedi’de "Müzikaldeki Hayalet" adlı oyunda oynuyorum ve vakit buldukça Leyla’da bulunmaya gayret ediyorum.
Oyunculuk dışında hayatımda hiçbir şeyi planlamadım. Restoran, bar açmak ve işletmek, üzerinde düşündüğüm bir şey değildi, hepsinde de teklif geldi.
İki işi birden yürütmekten çok memnunum. Özellikle oyunculuktan para kazanmanın çok zor olduğu bir ülkede, kafe işletmek ekonomik olarak çok avantajlı. Leyla bana maddi açıdan büyük destek oldu. Leyla’yı kendi mekanım, kendi evim gibi görüyor ve buraya pozitif enerji veriyorum. Burada çalışanlara da "Verdiğiniz suya, hazırladığınız yemeğe birazcık mutluluk katmazsanız, bu işin tadı olmaz" diyorum.
İki işim arasında paralellikler var. İnsanların önüne çıkmak bir performans gerektirir, ben de Leyla’da misafirlerin karşısına çıkıyorum. İşte oyuncu olmanın getirdiği sosyal rahatlık Leyla’da benim çok işime yarıyor. Oyuncu olmak, kendini açmak, sosyal olmak, utangaçlığı kırmak demek. Mesleğim sorulduğunda "oyuncu" diyorum. Oyunculuk benimle var olan bir şey. Kafe ise işim, yaparım ya da yapmam. Leyla çok sevildi ve artık bir kurum oldu. Buraya ruh vermek çok hoşuma gidiyor. İki iş yapıyorum diye asla kendimi çok bölünmüş hissetmiyorum. Zaten asla tek bir işe konsantre olamam, şu anda yazıyorum mesela.
ELİF ILGAZ
Doktor ve televizyoncu
Tek bir işle uğraşsaydım, muhtemelen daha başarılı olurdum
Ben aslında şu anda kendimi üç meslekli bir kadın olarak görüyorum, son yedi ayda edindiğim meslek olan annelik zamanımın çoğunu alıyor. Oğlum Alp dört aylıkken işime geri döndüm. Günün yarısını işte, diğer yarısını da oğlumla geçirmeye çalışıyorum. Sabah Alp ile birlikte saat 05.30’da kalkıyorum. Ardından ya CNN Türk’e ya da Acıbadem Bakırköy Hastanesi’ndeki hasta randevularıma yetişiyorum. En geç saat 15.00 gibi evde olmaya çalışıyorum. CNN Türk’te Birand Yapım ekibi ile birlikte "Yaşama Sevinci" adlı sağlık programını hazırlayıp sunuyorum. Acıbadem Hastanesi’nde de yaklaşık sekiz yıldır Nöroloji Uzmanı olarak çalışıyorum.
Eskiden tesadüfler sonucu çift meslekli bir kadın olduğumu düşünürdüm. Bugün bilinçaltımın beni çift meslekli olmaya yönelttiğini biliyorum. Şu anda mesleklerimden birinden vazgeçecek olsam, yerine mutlaka başka bir şey koymaya çalışırım. Aksi halde eksik hissederim kendimi...İki iş yapmak benim seçimim ve çok yorulsam da bu durumdan keyif alıyorum. Televizyon kariyerimin ilk yıllarında Nöroloji ihtisası da yapıyordum. Yıllarca az uyku ve az tatille idare ettim. Hastanedeki arkadaşlarımın öğle molalarında uykusuzluktan içim geçtiği ve ağzım otomatik olarak açıldığı için, muziplik yapıp ağzıma kalem soktuklarını hatırlarım.
Başarılı kişilerin hayatlarına baktığınızda, çoğunlukla tek bir işe konsantre olduklarını görürsünüz. Bu nedenle, muhtemelen tek işle uğraşsaydım daha başarılı olurdum. Ama huy işte, yapamıyorum. Her iki işim de çok büyük sorumluluk gerektiriyor. Hata yapma hakkınız neredeyse yok! Dolayısıyla stres dozu bir hayli yüksek işler. Son beş yıldır sağlık programı hazırlayıp sunduğum için televizyonculuğumun doktorluğumdan beslendiğini söyleyebilirim. Mesleğim sorulduğunda "Doktorum" diyorum. Önce doktorum sonra televizyoncu.
İki meslekli kişiler çok yoğun ve meşgul olsalar da birçok kişiye kıyasla işleri ve çevrelerinden daha tatmin olurlar. Monotonluk nedir bilmez, bir işte yaşadıkları stresi, öteki işte atabilirler. Ben de bütün bir gün hastanede çalıştığım zaman aşırı yorulduğumu hissediyorum. Ama günün yarısı çekimlerde geçiyorsa, hastaneye çok daha büyük bir motivasyonla gidiyor ve daha fazla iş yapabiliyorum. İki işim sayesinde de farklı yaşam tarzları olan arkadaşlarım var. Bu da bana zenginlik katıyor.
İki işte çalışmak her zaman maddi getiriyi katlayacak anlamına gelmeyebiliyor. Çünkü bir işinize zaman ayırırken, aslında öteki işinizin mesaisinden çalıyor ve maddi getirisini azaltıyorsunuz.
İNCİ TÜRKAY
Tiyatro oyuncusu ve iş kadını
Bir yandan rol ezberleyip, diğer yandan ekonomi dergisiyle röportaj yapmak hoşBenim aslında üç işim var. En önemli ve en zor işim annelik. Eğitimini aldığım oyunculuğa yıllarımı verdim. Son iki yıldır da oyuncak dükkanım Taygatoys tüm vaktimi alıyor. Dört firmanın Türkiye distribütörlüğünü aldım. Uluslararası ticaret alanına giren bu işi kavramak için en az konservatuar eğitimi kadar zorlu bir eğitimden geçtim. Ekonomi, muhasebe, matematik, ithalat, ihracat ve farklı bilgisayar programlarını içeren dersler alıp, bir sürü kursa gittim. Tiyatro eğitimi alan biri için zor bir geçişti bu...
Oyunculuk ve oyunçakçılık arasında paralellikler kuruyor, iki işimi birbirinden besliyorum. Televizyon kariyerimi bilinçli olarak çocuklar üzerine yapıyorum. "Sihirli Annem" dizisinde ve "Duma Duma Dum" adlı çocuk programında edindiğim deneyimler de bana oyuncak işinde çok faydalı oldu.
Bir defa dünyaya gelmişim, yapabileceğim maksimum şeyi yapmak ve öğrenmek istiyorum. Şu anda da televizyon için bir çocuk programı hazırlıyor, tiyatroda "Closer" adlı oyunun provalarını yürütüyor ve Taygatoys’u önemli bir marka yapma yolunda hızla ilerliyorum. Bir tarafta rol ezberlerken, diğer tarafta ekonomi dergileriyle röportaj yapıp oyuncak pazarındaki marjları konuşmak hoşuma gidiyor.
İki iş yapmanın en büyük dezavantajı, oyuncak işinin yarattığı stresin oyunculuğuma yansıması. Oyunculukta kafanızın boş olması, sahneye çıkarken tüm sıkıntılarınızdan arınmış olmanız gerek. Oysa ticaret, para pul işleri hem çok yorucu hem de çok stresli. Yine de bu kadar yoğunluğun arasında oğluma vakit ayırmaya çalışıyorum.
Hayat boyu "Bir şeyi yap ama tam yap!" fikrini savundum. Gerçekten de sadece oyunculuk yapıyor olsaydım, mesela Almanya’nın Nürnberg kentindeki oyuncak fuarına gitmek yerine Broadway’e gidip bu sezonki oyunları seyredebilirdim. Ama hepsini birden de yapabiliyorum. Örneğin Amerika’da oyuncak fuarına gittiğimde Broadway’de de bir sürü yeni oyun görüyorum. Aslında tek bir konuda uzmanlaşmanın çok daha iyi olduğuna inansam da içimde öğrenme hevesiyle coşan çocuğa dur diyemiyorum.
Mesleğim sorulduğunda tiyatro oyuncusu olduğumu söylüyorum. Bazen oğlumun okulunda form doldururken anne mesleği hanesine ne yazacağımı bilemiyorum. En son iş kartı bastırırken "anne" title’ını kullandım.
SERRA YILMAZOyuncu ve çevirmen
Aslında oyuncuyum ve para kazanmak için artı bir iş yapıyorum
İkinci işim olan çevirmenlik, asıl mesleğim olan oyunculuğun istikrarlı olmaması sonucu doğdu ve gelişti. Kısaca ben dil aracılığıyla takviye iş oluşturup, takviye para kazanmış bir insanım. Eskiden tiyatro yaptığım yıllarda Fransızca dersleri verirdim, hem özel ders verdim hem de Fransız Kültür Merkezi’nde çalıştım. Sonra simültane çeviriye başladım. Freelance çevirmenlik yaptığım için oyunculukla beraber bu işi de götürebiliyorum.
Hayatımda "kariyer yapmak" diye bir deyim hiçbir zaman olmadı ve bundan böyle de olmayacak. Hayatımı kariyer yapmak üzerine değil, zevk almak üzerine kurdum. Zevk aldığım işleri yaparak hayatımı idame ettirmeye çalıştım. Oyunculuk en keyif aldığım iş, tercümanlıktan da çok büyük keyif alıyorum.
Ayrıca ben aktif olmaya alışık bir insanım. Bizim nesle çalışmanın bir erdem olduğu öğretildi ve ben de sürekli çalışıyorum. Boş oturamıyorum, oturduğum zaman da kaşınıyorum. Örneğin şu anda 10 günlük bir boşluğum var, hemen çeviri bürosunu arayıp yapabileceğim bir iş olup olmadığını sordum.
Mümkün olsa kendimi sadece oyunculuğa adamak ister, daha fazla dizi,
film ve piyeste rol almayı arzu ederdim. Bir uzun metrajda oynamayı isterdim, ama Türkiye’de kaç tane uzun metraj çekiliyor ki! Ne yazık ki hayatın gerçekleri bizim tercihlere uymuyor ve hem hayatımı idame ettirmek hem de sevdiğim için çevirmenliği oyunculukla paralel olarak sürdürüyorum.
İki işim de birbirini çok iyi besleyen meslekler. Örneğin simültane kabininde etkili bir ses tonu, sesin kulağa nasıl geldiği, nasıl konuştuğunuz, ne kadar ikna edici olduğunuz çok önemli. Ama özellikle ardıl çeviride yani bir gruba, bir cemaate ya da iki kişiye hitap ederken rahat olmanız ve konuşan nasıl konuştuysa onu yansıtacak şekilde konuşmanız son derece önemli. Konuşan kadar ikna edici olmanız ve bunu yaparken de vücut dilinden faydalanmanız gerekiyor. Dolayısıyla oyunculuk çevirmenlikte çok büyük bir artı puan. Kürsüye çıktığımda yanımda cumhurbaşkanı duruyorsa, büyük bir rahatlıkla çevirimi yapabiliyorum. Çevirmenliğin oyunculuğa kazandırdıklarına bakarsak, çevirmenlik sayesinde normal vatandaş olarak kesinlikle giremeyeceğim ortamlara kolaylıkla girebiliyorum. Parlamento ya da hapishaneye giriyorum. Şu anda da hapishanede geçen bir dizide oynuyorum ve tecrübelerimden faydalanıyorum.
Esas işim oyunculuk, çevirmenlikse yan işim... Türkiye’de çok aydın, çok ileri kesimden insanlar bile ne yazık ki oyunculuğun ciddi bir iş olduğuna inanmıyor. Benim de asıl işimin çevirmenlik olduğunu, oyunculuğu eğlenmek için yaptığımı düşünüyorlar. Aslında oyuncuyum ve para kazanmak için artı bir iş yapıyorum.