Güncelleme Tarihi:
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in eşi olmaktan ziyade, insan hakları savunucusu avukat kimliğiyle tanınan Reyhan Yalçındağ Baydemir’in çocukluğuna dair en net görüntüler beş yaşına ait. Kendisinden üç yaş büyük ağabeyi okula giderken, onunla birlikte okuma yazmayı söktüğü için, “Beni de okula gönderin” diye kendini yerlere fırlattığını hatırlayıp gülümsüyor. Ama gülümsemesi, bir yıl sonra gerçekleşen 1980 darbesini anlatırken kesiliyor:
“Dayım ve amcam üniversite öğrencisi ve bir siyasi hareketin içindeler. İçeri alındılar. Bebeklerle oynadığımı hatırlamıyorum. Bütün çocukluğum şimdiki Diyarbakır E tipi, o zamanki ismiyle 5 No’lu Askeri Cezaevi’nin kapısında geçti.”
Bu dönemki tanıklıkları, onu İngilizce eğitim veren Özel Karacadağ Koleji’nin fen sınıfında olmasına rağmen hukuk okumaya itiyor. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne giriyor. Dünyayı değiştirme, dönüştürme ideali, Kürt öğrenci hareketi, eylemler, ev baskınları... Atom mühendisliği, petrol mühendisliği, tıpta okuyan arkadaşlarından dağa çıkanlar oluyor, o kalıyor: “Birileri gitti, birilerimiz kaldı. Üçüncü sınıftaydım. Otobüsle Ankara’dan Tunceli’ye giderken Elazığ’da durdurulduk. Aynı kampüsten beş öğrenciyiz. Gözaltına alındık. 10 küsür gün sistematik işkence. İki yıl sürdü dava, beraat ettim. Fiilen uzattım okulu tabii...”
“Gençlik, en ateşli çağ, hiç mi gönlü kaymaz insanın, hiç mi aşık olmaz?” diye soruyorum, cevap: “Bir özgürlük rüyamız, köyleri yanan, yıkılan bir halkımız var ve o nedenle de bunları yaşama lüksün yok, borçlu hissediyorsun kendini...”
Okulu bitirip Diyarbakır’a dönüyor ve avukatlık stajına başlıyor. O zaman İHD yöneticisi olan Avukat Osman Baydemir ve arkadaşları çok acil İngilizce bilen bir hukukçu arıyorlar. Çünkü AİHM’de 100’e yakın dosya var. Ölüm, işkence, tecavüz, köy yakmalar... Reyhan Yalçındağ bu ekibe katılıyor ve 24 yaşında kendini AİHM’de savunma yaparken buluyor. Yedi yıl sonra eşi olacak Osman Baydemir ile tanışması o döneme rastlıyor: “Kesinlikle aramızda böyle bir şey yoktu. Bizim yaşadıklarımız çok normal, herkesin günlük hayatta yaşadığı şeyler değil. Silopi’de gözaltında kaybedilen HADEP yöneticileri için oraya gidiyoruz. Dönüşte o da gözaltına alınıyor. Öyle laylaylom bir ruh haliyle sabah duruşmaya girmişiz, akşam kahvemizi içelim, yemeğe gidelim, diye bir geçmiş değil. Bizim buradaki insan hakları mücadelesi içindeki duruşumuz, tanıklıklarımız başka bir şey.
Bunlar sizi daha çok birbirinize yaklaştırıyor, yaşadıklarınızı kıymetli kılıyor, birbirinize özeni getiriyor. Zaten şimdi de klasik bir evlilik yürütmüyoruz.”
OĞLUMA KÜRTÇE SORUYORUM TÜRKÇE YANITLIYOR
Oğlum Mir Zanyar muntazam Kürtçe konuşuyordu. Kreşe başladıktan sonra, çocuk artık Kürtçe sorsan da Türkçe yanıt veriyor. Çocuklarım eğer ki anadillerini bilmeden, nereden geldiklerini unutan çocuklar olursa ben o zaman ölürüm. 23 sene cezaevinde yatan bir arkadaşım, bir gün dedi ki: “Yeğenlerimin günün birinde, ‘Atma dayı biraz daha inandırıcı olsun söylediklerin. Senin anlattıkların ancak masallarda olur’ derlerse o zaman ölürüm. Gerçekten masal kahramanları mıydık biz?” Gelecek kuşaklar umarız bu ödenen bedelleri, kayıpları canlı bir hafızayla asla kardeş halka kin duyarak değil, daha çok severek, daha çok el uzatarak yaşarlar.
İHD, DEHAP’ın ayağına bastı dediler
Aşk mıydı peki?
Kesinlikle. Çok büyük bir aşktı. Onun o temizliğine, insanlara ayrımsız duyduğu sevgiye, o adanmışlığa... Hâlâ da öyledir. Evim herhangi bir Diyarbakırlı’nın yaşadığı ev. Alacağı ayakkabıya ödeyeceği parayı düşünür; çünkü yedi kız çocuğunu onun maaşıyla okutuyoruz. Tabii ki ben bir anneyim ve o da bir baba ve iki çocuk büyütüyoruz. Ama, iki çocuğumu o çocuklarla birlikte düşünmeyi öğrenmek bu evliliği ayakta tutan.
Nasıl fark ettiniz aşık olduğunuzu?
Valla uzun bir süre kendime ifade edemedim. Nasıl acılar çekiyorum, olmayacak bir şey. Onun İHD’yi bırakıp siyasete atılacağı süreçte oldu.
Nasıl geldi evlilik teklifi?
Evlilik teklifi olarak gelmedi zaten, o daha katıydı. Ben daha baskın çıktım. Amerika’ya dil öğrenmeye gitmişti. Döndü, siyasete atıldı, belediye başkanı oldu. Çok yoğun bir dönemi. Ben de İHD’de Genel Başkan Yardımcısı’ydım. Hatta, “İHD, DEHAP’ın ayağına bastı” dediler evlendiğimizde. Ayağına da basmamıştım aslında.
Çocuklar ne değiştirdi hayatınızda?
Aktivitelerimizin yoğunluğundan hiçbir şey değiştirmedi aslında. Annemle babam çocuklar için bizde kalıyor, annem her sabah arkamdan bağırıyor, “Böyleyken niye evlendin, hadi evlendin niye çocuk yaptın? Çocukları yalnız bırakıyorsunuz, tatile götürmüyorsunuz, geç geliyorsunuz, sizi özlüyorlar, ne biçim anne babasınız” diye.
Ne zaman gittiniz en son tatile?
Tatil ne demek, yok böyle bir şey. Çocuklar hâlâ görmediler denizi. Huzurlu olmayınca tatile gidemiyorsunuz. Gerçekten burada hiçbir zaman olağan bir yaşam sürmüyorsunuz. Birinci çocuğumu doğurmak üzereyken bu şehrin sokaklarında yedisi çocuk 10 kişi öldürüldü. Ben bu çocukların otopsilerine girdiğimde 8.5 aylık hamileydim. Eşime suikast haberini aldığımda üç gün önce doğum yapmışım oğluma. Bir şokla sütüm kesildi.
Yormuyor mu bu sizi, hayat gidiyor diye düşünmüyor musunuz?
Onu düşünüyorsunuz. Biz bu kadar yıldır mücadele ediyoruz ama hani ne kazandık, ne başardık? Zaman zaman, yine sil baştan mı, diyorsunuz? Yeniden mi gençler ölecek, diyorsunuz? Cenazelerin geldiği bir süreçte bu şehrin büyükşehir belediye başkanı nasıl tatile çıksın? Utanırım böyle bir teklifle ona gitmeye.
Peki nasıl dinleniyorsunuz?
Dinlenemiyoruz. Burçlara da inanmam ama kişilik özelliği olarak yakın çevrem de söyler, bu kadın hiç mi oturmaz diye. Ben Aslan burcuyum, o Koç. Yakında doğum günü var, 26 Mart.
KIYAFETLERİNİ BEN ALIRIM
Kutlar mısınız doğum günlerini?
Yok canım, çocuklarımızınkini bile kutlamayız. Fırsatını bulursak hediye alırız, özel gün olduğu için değil, denk gelmiştir. Zaten onun zamanı yok, kıyafetlerini
ben alırım.
Bir emeklilik hayaliniz var mı?
Şöyle bir hayalim var. Bunların yazılması gerektiğine inanıyorum. Bu coğrafyada köyler yakıldığında, eşler, çocuklar, geçim kaynakları olan hayvanlar, ahırlarla yakıldığında kadınlar en çok niye ağladılar biliyor musunuz? Dediler ki, “Tüm fotoğraflarımız da yandı!” Yani o yok artık, onun bir fotoğrafı da yok. Öldürülen çocuğunun, faili meçhulde kaybettiği kardeşinin, eşinin... O nedenle de zihnimin, yüreğimin tanıklık ettiklerini yazmayı çok istiyorum.
N.Ç. dosyası, Uğur Kaymaz dosyası, şiddet, işkenceler, gözaltında kaybolmalar ağır dosyalar...Evdeki psikolojinizi etkilemiyor mu bu?
İlk dönemler daha korkunçtu. Diyarbakır’da beş çocuk annesi bir kadın imam nikahlı eşi tarafından öldürüldü. Yerel basın konsomatristlik yaptığını yazdı. Kadın örgütleri olarak iş bölümü yaptık. Bir avukat arkadaşımla öldürüldüğü eve, karakola gittik. Kadın onlarca kez eşi tarafından darp edilmiş, birçok kez savcılığa gitmiş; tek birinde koruma kararı alınmaksızın evine geri gönderilmiş. Kadın tam tersi eşi tarafından fuhuşa zorlanıyor, çünkü adam madde bağımlısı. Ev dehşetti, Mir Zanyar ile aynı aylarda bir bebeği vardı. Ona mama alamıyormuş... Hatırlayınca çok kötü oluyorum hâlâ. Cenazeyi ailesi almayınca biz kaldırdık (ağlıyor). Bu şehirde bunu yaşayan binlerce kadın var. Bu kadınlar evin içindeki erkek şiddetiyle de, yoksullukla da hep bir başına mücadele etti, etmeye çalışıyor. Kimi de kendini öldürüyor. Daha 15 gün önce dört çocuğuna kahvaltıda bir şey sunamadığı için intihar etti bir kadın.