Güncelleme Tarihi:
İŞTE MEL GİBSON'UN SEKİZİNCİ ÇOCUĞU VE ANNESİ (FOTO GALERİ)
8 yıl sonra beyazperdede
Yıllardır kamera arkasında başarılı işlere imza atan Mel Gibson, sonunda oyuncu olarak setlere döndü. Ünlü aktörün sekiz yıl aradan sonra rol aldığı “Edge of Darkness” adlı film, ülkemizde geçtiğimiz cuma günü vizyona girdi. Türkiye’de Pinema Filmcilik tarafından gösterime sunulan filmin iki başrol oyuncusu Mel Gibson ve Ray Winstone, Kelebek için Pinema Film’in sahibi Pamir Demirtaş’ın sorularını yanıtladı. Ve bu röportaj, Gibson’ın babalığıyla ilgili ilginç bir gerçeği de ortaya çıkardı.
28 yıllık evlilikte 7 çocuk
11 çocuklu bir ailenin altıncı çocuğu olarak dünyaya gelen Gibson, evlendiğinde de geniş bir aile kurma arzusundaydı. Bu nedenle ünlü oyuncu, 1980 yılında evlendiği ve 28 yıl evli kaldığı Robyn Moore ile tam yedi çocuk yaptı. Gibson’ın sekizinci çocuğu, uğruna Moore’u boşadığı Rus şarkıcı Oksana Grigorieva’dan geçtiğimiz yıl dünyaya geldi. 54 yaşındaki oyuncu, kaç çocuğu olduğu sorusuna esprili bir yanıt verdi: “9 veya 12, kaç çocuğum olduğunu bilemiyorum. Artık saymayı bıraktım!”
Yıllardır kamera arkasında başarılı işlere imza atan Mel Gibson, sonunda oyuncu olarak setlere döndü. Ve “Edge of Darkness”lahayranlarının karşısına çıktı. Uzun yıllardan sonra iddialı bir filmle dönüş yapan Gibson, kendisini neyin ikna ettiği sorusuna şöyle yanıt verdi: “Hikayenin insanı gizlice saran bir yanı vardı. Yapımcı ve yönetmenle buluştuğumda, onların ‘filmle ilgili açık ve zeki bir görüşe sahip iki zeki adam’ olduğunu hissettim. Onlarla çalışmanın harika bir şey olacağını biliyordum.”
Bu övgüler tek taraflı değil elbette... Filmin yönetmeni Martin Campbell, “Craven rolü için ilk ve tek tercihim Mel Gibson’dı. Bu rol onun çapında biri tarafından canlandırılmalıydı. Çünkü Mel’in ağırbaşlılığına sahip pek fazla aktör yok” derken, yapımcı Graham King de açıklamalarıyla onu onayladı: “Mel’i çok istedik ve onu, onun için kusursuz olan bir rolde tekrar kameranın önüne geçirebildiğimiz için çok şanslıydık.”
KAÇ ÇOCUĞUM OLDUĞUNU SAYMAYI BIRAKTIM
Siz sekiz yıldır beyazperdeden uzaktınız. Neden bu kadar uzun süren bir ayrılık yaşadınız ve geri dönüş için neden “Edge of Darkness”ı seçtiniz?
- Mel Gibson: Galiba sadece yorgundum. Bu inzivanın sonunda ise işe dönme vaktimin geldiğini düşündüm. Işte tam o sırada ilgi uyandıran bu proje karşıma çıktı. En iyi senaryoyu bulduğuma inandım, “tamam” dedim. Hepsi bu...
Size senaryoda bu kadar cazip gelen neydi?
- Mel Gibson: Çok zekice yazılmış bir hikaye, içinde birçok harika öge var. Üstelik ekstra ikramiye olarak da Ray’le çalışma şansı yakaladım.
Bildiğimiz kadarıyla büyük bir aileye sahipsiniz. Sekiz çocuğunuz mu vardı?
- Mel Gibson: Sekiz veya 12, bilemiyorum! Artık saymayı bıraktım (gülüyor)...
VURULMA SAHNESI İZLEYEN HERKESI SARSACAK
Ben filmi eşimle izledim ve o senaryo gereği kızının vurulduğu sahnede ağladı.
- Mel Gibson: Bu çok normal, çünkü gerçekten güçlü, etkileyici bir sahne... Izleyen hemen herkesi sarsacaktır diye düşünüyorum.
Evet, bence de filmin en çarpıcı sahnelerinden biriydi. Üstelik siz de kendinizi role iyice kaptırmıştınız, çok doğaldınız. Peki sonrasında hiç “Ya benim ailemden birinin başına böle bir şey gelirse ne yaparım?” diye düşündünüz mü?
- Mel Gibson: Teşekkür ederim... Bence bu oyun, yalan söylenerek oynanıyor. Detaylı yalanlar söyleyip, içinde bir parça gerçek payı bulmaya çalışıyorsunuz. Ya da gerçek yağmuruna tutup, diğerlerini ikna ediyorsunuz. Ne kadar başarılı olduğumuz ise o örnekleri sunanların elinde. Biz sadece elimizden gelenin en iyisini yapabiliriz. Soruya gelince, insan çekim anında zihninde o yerlere gidebiliyor, anlık kâbuslar yaşayabiliyor tabii... Bu çok doğal. Çünkü çok güçlü bir film. Etkilenmemek mümkün değil.
YÖNETMENE MÜDAHALE ETMEK ISTEMEDIM
Yönetmenliğe karşı bir tutkunuz olduğunu biliyoruz. Hatta bir röportajınızda yönetmenliği aktörlükten daha çok sevdiğinizi söylemiştiniz. Bu filmde hiç kendiniz kontrol etmeniz gerekti mi? Yani çekimler sırasında yönetmen koltuğuna da geçmek istediniz mi?
- Mel Gibson: Hayır. Bir bütünün tamamlayıcısı olduğunuzda, başka birinin kendi vizyonunu ortaya koymasına yardım etmeli, buna saygı göstermelisiniz. Katacak yararlı bir şeyin varsa katarsın, mahsuru yok. Yönetmen kabul ederse, ne âlâ... Etmezse de ısrar etmeye hiç gerek yok.
Yönetmen Martin Campbell’la çalışmak nasıldı? Sonuçtan ve bu işbirliğinden memnun kaldınız mı?
- Mel Gibson: Evet, harika bir yönetmen... Iyi bir yönetmen, oyuncunun filme bir şeyler katmasını istiyor zaten. Sadece senaryoyu okuyup replikleri sıralamakla, yönetmenin sana nerede duracağını söylemesiyle olmuyor. Olay bundan ibaret değildir çünkü. Iyi yönetmenler, o şekilde film yapmazlar. Bir film yaptığınızda, o filmin yapım aşamasına herkes dahil olur. Bazen sen kendi versiyonunu yaparsın, omuzlarına bir palto gibi oturur; bazen de senin o role kattığına yönetmenin “Benim vizyonuma tam uymuyor. Biraz kuzeye doğru kaydırabilir miyiz?” diye müdahale eder. Bu biraz da kimyaların uyuşma meselesi sanırım...
Peki ikinizin arasındaki kimya nasıldı?
- Mel Gibson: Tek kelimeyle kusursuz... Hiçbir sorun yaşamadık.
Mel Gibson gibi siz de bu filmde harika bir iş çıkarmışsınız. Tebrikler...
- Ray Winstone: Teşekkür ederim. Fena değildim işte...
Siz uzun süre Ingiltere’de boksörlük yaptınız, sonra televizyona geçtiniz. Şimdi de sinema sektöründesiniz ve rol aldığınız proje sayısı her geçen yıl artıyor. Bu geçiş sureci nasıl oldu?
- Ray Winstone: Ben gerçekten çok şanslıydım. Bugüne kadar hep yapmak istediğim şeyleri yaptım, o fırsatları yakaladım. 20 yaşındayken film yapsaydım başarılı olamazdım herhalde, çünkü buna hazır değildim. Yavaş yavaş tanınmak, insana iyi iş çıkarmayı öğretiyor. O sayede yükseliyorsun. Çok da cesurdum herhalde. Tıpkı Mel’le oynadığımız filmdeki karakter gibi...
BİR BABA, KIZININ KATİLLERİNİN İZİNİ SÜRÜYOR
Yaklaşık 20 yıl önce BBC dizisi olarak yönettiği “Edge of Darkness”ın sinema versiyonuna da yönetmen olarak imzasını atan Martin Campbell, hazırlık sürecini ve filmin hikayesini şu sözlerle özetliyor:
“Biri beş yıl önce o diziyi film yapma olasılığından söz etmişti.
Bunun harika bir fikir olduğunu düşündüm. Çünkü çok güçlü bir hikaye var ortada: Kızını kaybeden bir baba, sadece kızını kimin ve neden öldürdüğünü bulmak için değil, aynı zamanda kızının gerçekte nasıl bir insan olduğunu öğrenmek için bir keşif yolculuğuna çıkar.
Kızını anladığını sanmaktadır ama onun hakkında hiçbir şey bilmediği, aslında tamamen farklı bir hayata dahil olduğunu sonradan keşfeder.”