Güncelleme Tarihi:
Gülay: Gizem, her yaşın ayrı güzelliği var ama şu 7 yaş öncesi anneliğinin kıymetini bil ve tadını çıkar arkadaşım.
Gizem: Ah Gülay, biliyorum. Bebekken bir an önce büyüsün istiyordum ama şu an 4 yaşta dondurmak istiyorum kendisini. Ben bir de bunun ergenliğiyle uğraşamam.
Gülay: Uğraşıyoruz el mecbur ama şimdi sarıl, öp, kokla, dünyanın en güzel ve akıllı kadını olduğun için sana hayran olmasının tadını çıkar. Hatta gözünün önünden ayırma. Bilge, Lorin yaşlarındayken oyuncaklarını salona getirmişti, arkadaşım vardı bizde. "Hadi kızım topla oyuncaklarını, odanda oynamaya devam et" dedim. Arkadaşım kaş göz etti. Bilge gidince de açıkladı: "Yahu gönderme odasına, 3-5 sene sonra yalvaracaksın ‘Çık o odadan, biraz bizimle otur’ diye, hazır dizinin dibindeyken tadını çıkar!"
Gizem Coşkunarda: Aynı şeyi yakın zamanda düşündüm biliyor musun? Hem salonda oyun oynaması hem de gece hâlâ benimle yatıyor olması hakkında. Doktoru “4 yaşına kadar sizinle yatabilir, sonra ayırmalısınız” demişti ama bu deprem korkusundan bırakamadım Lorin'i odasına. Şimdi Bodrum'da artık odasına geçsin dedim ama sonra da düşündüm ve odasından çıkmayacağı, benimle bir daha asla yatmayacağı günlerin çok da uzakta olmadığı kanısına vardım. Kucağımda taşımaların son demlerindeyiz, inan tadını çıkarıyorum. Ama anladığım siz zorlanmaya başladınız, doğru mu?
Gülay: Evet, artık ben tam bir ergen annesiyim. “Ergenim çok gerginim” diyorum kendisine. Ve sık sık hatırlatıyorum o yapmıyor, hormonları yapıyor bu tavırları diye. Onun gibi davranırsam evimiz yaşanmaz hale gelir. Bulduğum yöntemi açıklıyorum, bütün ergen anneleri uygulayabilir; ceza öpücüğü...
Gizem: Ceza öpücüğü mü, ama çok iyiymiş bu! Öpülmekten hoşlanmıyorlar değil mi? Nasıl öptürmezler ama ya, haksızlık bu! Senelerce bizi alıştırıyorlar, tüm ilgimizi alıyorlar, bizi sömürüyorlar, sonra da arkalarını dönüp gidiyorlar mı? Olamaz!
Gülay: Evet, tam da öyle (gülüyor). Canımı sıkacak, gergin bir yanıt verdiğinde sımsıkı sarılıp kocaman bir öpücük alıyorum. Bu sırada az boğuşuyoruz ama kafa, göz öpüyorum işte.
Gizem: O sırada Bilge yüzünü gözünü eliyle siliyor…
Gülay: Tabii tabii, bildiğin boğuşmaca; kahkahaları da koyveriyoruz, gerginlik filan gidiyor. Toplum içinde de uzaktan kaş gözle ‘öperim bak’ yapıyorum, hemen kuzu oluyor.
Gizem: Ooo, hele toplum içinde büyük tehdit gerçekten, ergenlerin bug’ını bulmuşsun Gülay sen... Vallahi ben daha çocukları anlamaya yeni başladım, şimdi tüm bu öğrendiklerimi unutup bir de ergenleri anlamakla uğraşamam.
Gülay: Otomatik yükleniyor Gizemcim, üzülme.
Gizem: Gerçi etrafımdaki ergen yeğenlerimle epey iyi anlaşıyorum ama kendi ergeninle aynı şey olmuyordur sanırım.
Gülay: İyi tarafından bakmaya gayret edince sorun olmuyor, alışıyorsun. Misal ben eller havaya pop insanıyken bir anda Molchat Doma diye bir post punk grubu tanıyor, hatta seve seve konserine gidiyorum. Genel kültürümü geliştiriyor.
Gizem: Ay yok artık, punk filan dinleyemem ben. Gitsin ne istiyorsa onu dinlesin, bana ne ya. Zulüm ayol bu!
Gülay: ‘Büyük konuşma’ lafını çok severim. Sen de birkaç yıl sonra birtakım konserlerden hikâye paylaşırken sana bunları hatırlatırım. Punk'un post'una geçmiş bizimkiler, Lorin'e kadar neler olur kim bilir.
Gizem: Haklısın, ben Lorin'in “Yapay zekâya âşık oldum” diye geleceğini, “Mars'a gidiyorum ama tek bilet, dönüş yok” diyeceğini filan düşünüyorum. Kendimi bunlara hazırlıyorum ama punk dinleyemem, sanırım bu da benim kırmızı çizgim (gülüyor).
Karekök, EBOB, EKOK…
Gülay: Bir de LGS hazırlığı var ki insanı gerçekten ortaokul yıllarına döndürüyor. İki bilinmeyenli denklem, karekök, EBOB, EKOK çözer hale geliyorsun ve zihnindeki bütün paslar birer birer sökülüyor. Neler hatırladığıma inanamazsın. Sanırım biz alzheimer olmayız.
Gizem: Öyle mi diyorsun ya. Ben hep kötüydüm zaten matematikte, Lorin yandı desene. Ya benim bir savım var Gülay. Bu çocuk bakma, büyütme işinin hızlandırılmış bir sanal gerçeklik demosu olsaydı, dünyanın yarısı kesinlikle üremezdi. Ergenliklerine yetişmek için çağı yakalamak zorunda kalmak, zihni diri tutma konusunda filan işe yarıyor olabilirler ama o kimseyi beğenmedikleri ve herkesi ezik buldukları halleri beni resmen tahrik ediyor (gülüyor).
Gülay: Yaa aslında sadece bu yönleriyle bakarsak tabii; ancak o kadar tatlı ve iyi gelen yönleri de var ki... Birbirimizin kıyafetini giyebiliyoruz, moda zevkimden nefret ediyor ama ayakkabılarıma hayır diyemiyor. Birlikte kahve içmeye, sinemaya filan gitmek çok enteresan; her daim en yakın arkadaşınla plan yapmadan etkinliklere gidebilmek gibi. Dünyayı anlamaya çalışmasını izlemek, sorularını ve sorunlarını büyütmesini, sonra onlara yol gösterip çözmesini sağlayınca sana büyücü gibi bakmasını filan seviyorum. Hem de mesleki olarak bana çok katkısı var, her daim güncel bir genel kültür.
Gizem: Bu bahsettiğin tatlılıklar her ergenle mümkün mü bilemiyorum ama bugünlerden attığım adımlar belki onu bana daha yakın kılar ve biz de inşallah dediğin gibi oluruz. Faydalandığın bir kitap ya da okurlarımızın izlemesini önereceğin bir film var mı bu konuyla ilgili?
Gülay: Ergenlik hormonlar yüzünden birtakım değişimler yaşatıyor ve çocuklarımız birer yabancıya dönmeden doğru manevralarla iç dünyalarına dahil olabiliriz sanırım. Dediğin gibi daha ilk yıllardan itibaren iletişim kapısını hep açık tutmak en önemli adım bence de. Yeni bir kitap değil ama çocuğum ergenliğe girmeden önce okuduğum için kendimi şanslı hissettiğim 'Ergen Beyni'ni öneririm. Yazarı ünlü nörolog Dr. Frances E. Jensen kitapta kendi çocuklarından öğrendikleri sayesinde ergenlerin aslında yabancı bir tür olmadıklarını, yalnızca yanlış anlaşılmış bir tür olduklarını keşfediyor. Evet, ergenler farklı, ama bu farklılıklarının altında yatan önemli fizyolojik ve nörolojik nedenler var.