Güncelleme Tarihi:
Gizem: Gülay bir maruzatım var. Senin bu konuda hayli titiz olduğunu biliyorum...
Gülay: Beslenme konusu değil mi, bu konuda ünümü biliyorum (gülüyor).
Gizem: Evet... Lorin’in yeni okulundaki yemek listesinden pek memnun değilim. Hiçbir zaman evde dondurma yapan annelerden de olamadım ama düşün ki beni üzdü bu liste.
Gülay: Neler var listede?
Gizem: Bir günün öğle yemeğinde; makarna, mercimek çorbası ve yoğurt vardı. Bir başka gün patates oturtmayla pilav yan yana... Diğer günlere lafım yok ama ikindi kahvaltılarının tamamı poğaça, gözleme, börek... ‘Karbonhidrat kafa’ olacaklar. Meyve, kuruyemiş, yoğurt filan kimsenin aklına gelmemiş sanırım.
Gülay: İnanamıyorum ben bu okul yemeklerine. Özellikle anaokulunda, çocukların hücre büyüme hızının çok yüksek olduğu, proteine en çok ihtiyaçları olduğu bir dönemde karbonhidrata bu kadar yüklenmek biraz işbilmezlik mi acaba? Çünkü sadece mali kaygılarla olamaz poğaça-gözleme düşkünlüğü. Örneğin, basit bir mercimek köftesi hem bitkisel proteini hem bol yeşilliği ve sebzeleriyle dengeli bir ara öğün olarak poğaçadan daha pahalı değildir.
Gizem: Aslında sorun çocukların yeme alışkanlığı. Misal Lorin ana yemek öğünlerinde hiç yemek ayırt etmez. Birçok çocuğun yemediği şeyleri severek yer. Belki de ‘çocuklar okulda aç kalmasın, birini yemezse diğerini yiyip doysun’ mantığında ilerliyorlar. Bu bizim için kahvaltıda geçerli mesela. Kahvaltıda çok seçici davranıyor Lorin ama ben bu duruma üzülmek bir yana, zamanla diğer arkadaşlarına özenerek yemeye başlar diye seviniyorum. Çünkü biliyorsun çocuklar birbirine baka baka davranış geliştiriyorlar.
Gülay: Evdeki yemek alışkanlıkları da önemli ama ben çocuklara sadece doysunlar diye şeker-karbonhidrat yüklediklerini düşünüyorum. İyi bir okul diyetisyeni tarafından hazırlanmış listeyi, öğretmenlerin telkiniyle ve senin de dediğin gibi arkadaşlarına özenerek yiyebilir çocuklar. Sen dua et, her şeyi yiyen Lorin, Bilge gibi her şeye burun büken, yemeyen arkadaşlarına özenmesin. Bilge de yemek ayırmaz, sebzeyi de eti de yerdi. İlkokul 1’de “Benim patlıcana alerjim var” demeye başladı. Arkadaşı yemediği için...
Gizem: Bak hiç bu açıdan düşünmemiştim ama ben sadece iki kuralı olan bir anneyim. “Yemek güzel yenecek, uyku güzel uyunacak” lafımı artık Lorin bile ezberledi. Küçüklüğünden işlediğim için bozulmayacağını umuyorum. Elbette yoldaysak, tatildeysek biraz esneklik gösteriyorum ama bir çocuğun sağlıklı beslenmeden ve özellikle iyi bir gece uykusu almadan büyüyebileceğine inanmıyorum.
Gülay: Çok haklısın ve çok şanslısın. O yıllarda ne dersek inanıyorlar ve uyguluyorlar. Bilge’ye “Bizim patlıcanlarımız dayının bahçesinden geliyor ve ilaçsız olduğu için alerji yapmıyor” diye hikâye yazıp yemesini sağlamıştım. “Alerjin yok, ye” diye diretmeme gerek kalmamıştı. Beslenmede asıl sorunlar biraz büyüdükten sonra başlıyor. Bilge paketli gıdayla ilkokulda tanıştı. Şeker ve çikolatayla da... Öncesinde bunların hepsini evde yapıyor, sınır koyabiliyordum ama ilkokulda kantin diye bir canavar var.
Gizem: Sen istediğin kadar koru; geçtim okulu, bir misafirlikte kuzenini ya da arkadaşını görmesi bile yetiyor. Lorin abimlerde kuzenlerinin o şekerli soğuk çaylardan içtiğini görünce “Ama onlar içiyor” diye yanıma gelmişti. Ben de yine sağlıklı olmadığını anlatıp canı çok istiyorsa deneyebileceğini söylemiştim. Fazla baskıdan da korkuyorum zira. Ama “Nasıl olsa görecek, yiyecek” demek yerine belli bir yaşa kadar korumak gerekiyor. İlk 1.000 günün önemi çok büyük. Sonrasında kantin canavarı daha az zararlı olur en azından.
Gülay: Arada esneyebiliriz ama kola yerine pekmezli su vermek gibi yöntemleri kullandım sonuna kadar. 1.000 gün benim için de çok önemliydi ve “Tamamen şekersiz ve tuzsuz geçireceğiz” diye akrabalarla epey kavga etmişliğim var. Sonrasında protein ağırlıklı beslenme şart. Bir de en önemlisi küçükken yemekleri asla karıştırmamak. Bulamaç gibi pürelerle doyan çocukların ağız tadı gelişmiyor ve sonra özellikle sebze yemeyi reddediyorlar.
Gizem: Yok canım ne kolası! Ama 1.000 gün hiç tuz vermedin mi? Bu kadarını da beklemiyordum! Hiç yemediği için ne olduğunu bilmiyor, dolayısıyla kötü gelmiyor diyeceksin, haklısın da ama yine de işte (gülüyor)... Gülay: Buharda haşlanmış brokoli için “Çabuk ver” diye ağlardı, “Bekle kızım, soğusun” diye üfleye üfleye verirdim. ‘Sağlıklı bebek’ takibimizi yapan doktorumuza çok güvendim ve ne dediyse yaptım. İlk 1.000 gün tuz yemeyen bebeklerin, ailesinde genetik yüksek tansiyon olsa bile, yetişkinliklerinde yüksek tansiyon hastası olmadıklarına dair bilimsel bir araştırmayı gösterdi. “Yapabilirsen öneriyorum” dedi, yaptık. Çünkü ailemizde yüksek tansiyonu olan büyüklerimiz var. Bilge bugün hâlâ yemeğine artı tuz dökemez ve biraz tuzluysa yemez. Damak tadı alıştı.
Gizem: Bence inanılmaz bir emek bu. Gerçekten kolay değil. Hayat özellikle çalışan anneler için zor ve yoğun. Kolaya kaçmadan bir şeyleri sürdürebilmek takdir edilesi gerçekten. Çünkü 3 yıl boyunca değil sadece dışarıda, bir başka evde de çocuğun yemek yiyememesi anlamına geliyor.
Gülay: Bizim arkadaşlar arasında ilk gerçek dondurmayı yemesi filan efsane olarak anlatılır. Koca çocuk zevkten bayılacaktı dondurma yediğinde.
Gizem: Haksız mı çocuk bayılmakta sence?
Gülay: Hayır ama biz onun hücrelerini düşündük (gülüyor).
Gizem: Peki, Bilge şu an okul kantininde ne bulup yiyor? Kantinler gerçekten çok kötüydü. Yıllar içinde gelişme oldu mu merak ediyorum.
Gülay: Asıl kanayan yaramız işte bu. Maalesef okul kantinleri çıkarılan yasaya rağmen düdüklü şekerden içinde kaçıncı kalite olduğu belli olmayan çikolata kremasına bulanmış waffle’a, bırak gazlı içeceği meyveli sodaya kadar her şeyi satıyor. Çocukların obezite tehlikesinden korunması için okul kantinlerinde yasanın uygulanması için baskı yapmak şart. Bilge’nin eski okulunda bu saydıklarımın hepsi vardı. Ancak kantin günü sadece 1 gündü ve tost-ayran alması konusunda anlaşıyorduk. Diğer, içinde ne olduğu belli olmayan şeyleri canı çekiyorsa ben evde yapıyordum. Yeni okulundaysa gazlı içecek yerine ayran, abur cubur yerine meyve var, çok mutluyum.
Gizem: Oh ne güzel, okulda yoksa ulaşması da mümkün değil. İnsanın içi rahat eder. Gün içinde de yanına sen evden sağlıklı yiyecekleri gönderdin mi tamamdır bu iş.
Gülay: Biraz kuru üzüm, fındık gibi atıştırmalığı çantasından eksik etmiyoruz. Aileler bilinçlendikçe okul kantini ve okul yemekhaneleri de kendini düzeltmek zorunda kalacak. Aslında biliyor musun, çocuklar değil, aileler abur cubur seviyor, onlar da öyle alışıyor. Bence biz ebeveynler çocukların sağlığı için kendi keyiflerimizden feragat edebilsek sağlıklı beslenmelerini sağlamak o kadar da zor olmamalı.