Güncelleme Tarihi:
Beşinci solo albümü "Yolun Yarısı" önümüzdeki günlerde çıkacak olan Demir Demirkan, 36 yaşına geldiğini ancak baba olmak istemediğini açıkladı: "Bizim gibi insanlar ortaya bir can çıkarırken ince eleyip sık dokuyor. Dünya nüfusu 6 milyarı geçmiş durumda. Bunun bir karşılığı var. Dünyadaki öz kaynaklar yavaş yavaş tükeniyor. Durmadan üremek iş değil. Ben bu yüzden çocuk düşünmüyorum."
Demir Demirkan, beşinci solo albümü "Yolun Yarısı"nı önümüzdeki günlerde müzikseverlere ulaştıracak. Bir tercih yapıp uzun zaman önce Bodrum’a yerleşen ünlü müzisyen, Sertab Erener’le ilişkisinden yaşam felsefesine, yeni albümünden çocuk istememe nedenlerine kadar her şeyi Kelebek’e anlattı.
Demir Demirkan’dan "Yolun Yarısı" geliyor. Gerçekten yarıladınız mı hayat yolunu?
Evet, bir yıl önce... 36 yaşındayım. Yaşa çok fazla takılan biri değilim, ama 36 yaşında bazı şeyler kafada daha bir yerine oturuyor.
Yolun yarısına gelince şarkılar da yumuşamış sanki... Eski sert rock çizgiden biraz uzaklaşmış gibisiniz.
- İnsan değişiyor tabii. 20 yaşındaki asilik ve enerjiyle o tür müzik çıkıyor. Ama biraz vakit geçince algın, gitar çalışın, yazdığın söz değişiyor. Sen değişiyorsan bunu reddetmemek lazım. Onu reddedip "Ben heavy metalci kalacağım" demek komik.
Eskisi gibi olsun diye çırpınsak da hiçbir şey eskisi gibi değil diyorsunuz...
- Bu eskiden kopamama, geçmişe tutunma ile ilgili bir şey. Ama sen ne kadar kopmamaya çalışsan da günler geçiyor.
Sevgiliniz Sertab Erener’in yer aldığı reklamın sloganı "hayat beklemez", sizin düşüncelerinizle örtüşüyor.
- Evet, gerçekten de doğru. Hayat beklemiyor.
Eskisi kadar sert rock yapmasanız da görünüm ve tarz açısından pek bir değişime uğramıyorsunuz ama...
- İstesem de rock hissini kaybedemem. Ne yaparsam yapayım içimde o. Arkadaşlarım çoluk çocuğa karışmış durumda, giyimleri yaşlarını yansıtıyor. Ama düşünüyorum da neden başkalarına uyum sağlamadan yaşayamıyoruz ki? Tamam 36 yaşındayım, yaşarsam 50-60 yaşında olacağım. Ama 60 yaşa uyum sağlamak değil benim meselem. Biz pakete bakıyoruz, asıl içeriğe bakmak lazım.
Gerçek isminizi kullanıyorsunuz değil mi? Fazla kafiyeli geliyor da kulağa...
- Evet... Aslına bakarsan benim kardeşlerim adları hep "han" ile bitiyor. Nurhan, Gülhan, İlhan, Ferhan... Hepsi benden büyük. Benim bir büyüğümle aramdaki fark 8 yaş. Kaza kurşunu gibi bir durumum var yani...
Kadın-erkek-bebek meselelerine nasıl bakıyorsunuz?
- Zor işler bunlar. Ben o yüzden çocuk düşünmüyorum. Dünyaya bir can teslim etmek bayağı sorumluluk istiyor.
"Kurtarılmış bir bölgede çocuk yetiştirmem" gerek mi diyorsunuz?
- Evet, ama o zaman da çok mu idelist bir dünya kuruyoruz kafamızda diyorum. Mesela alışılmamış öğrenim kurumları var. Öğretmenler çocukları başka türlü yetiştiriyor, müfredatın dışında eğitim veriyorlar. Çiçek bahçesinde, hayvanlarla birlikte falan... Ama acaba o birey topluma girdiği zaman yeteri kadar girişken oluyor mu? Karşıt fikirler de var. Sen istediğin kadar steril ortamda yetiştir, korumacı ol... Bu kez de gerçek dünyaya adım attığında bağışıklık sistemi gelişmemiş olacak. Korkunç bir şey olur o da!
Hangi okullar o bahsettiğiniz?
- Dünyanın birkaç yerinde bu tarz okullar var. Çocukları ruhsal olarak eğitmeye çalışıyorlar. Fikir çok iyi, ama sonrasını bilmiyorum. Sonra ne olacak? Mesela ben ruhsal olarak geliştikçe acı çekmeye başladım. Çünkü toplumun ruhsal olarak geliştiğine inanmıyorum. Kavgalar çocukça, egolar çocukça. Bu ne tuhaf bir durum. Ben bu albümü o yüzden yaptım. Acı çekmeyelim, üzülmeyelim demek olmaz! Kabul etmek bir yol ve bu kabullenme olgunluk getiriyor insana.
Siz de kendinize göre bir yol seçip Bodrum’a yerleştiniz...
- Evet böyle bir düzen kurdum kendime... İçinde değilim Bodrum’un, Yakaköy diye bir yerde oturuyorum. Bodrum’a kışın daha çok iniyorum. Yazın imkansız, çünkü her taraf çok kalabalık oluyor. Konserlerim ya da özel bir işim olduğunda İstanbul’a geliyorum artık..
Romantik misiniz?
- İtiraf etmeliyim ki romantiğim. Kabul ettim romantik olduğumu. Ama romantik olduğum kadar gerçekçiyim de. Bu Carlos Castaneda diye bir yazarın "Savaşçı" diye bir piri var. Ondan hayatla savaşmakla ilgili çok şey öğreniyor. Bu öğretiyi ben de 1,5-2 yıl önce keşfettim. Daha önce bilmiyordum. Önceden Uzakdoğu felsefesiyle ilgileniyordum. Bu öğreti bana daha çok uydu.
Sertab Erener de farklı felsefeleri ve dinleri araştırmayı seviyor, değil mi?
- Evet, kendimizi geliştirme çabalarımız birbirine paralel gidiyor diyebilirim.
Son olarak, "Ya çocuk?" dersem...
- Bunu söyleyeceğini biliyordum. Bizler gibi insanlar ortaya bir can çıkarırken ince eleyip sık dokuyorlar. O yüzden çok zor. Dünya nüfusu 6 milyarı geçmiş durumda. Bunun bir karşılığı var ve yavaş yavaş öz kaynakların gidiyor. O nedenle de "Daha çok çocuk yapalım" demek yerine, olana nasıl bir düzen getirelim diye düşünmek gerek. Durmadan üremek iş değil.
Müzisyen olmayan biriyle beraberliğim yürümezdi
- Müzisyen olmanın ilk kez bir lüksünü yaşadık. Biz bu düzeni Sertab’la (Erener) birlikte kurduk. Sonuçta sabahtan akşama kadar süren rutin bir işimiz yok.
Yani iyi ki sevgiliniz de müzisyen... Yoksa bu kadar özgür olamazdınız.
- Evet, benim sevgilim, birlikte yaşadığım insan müzisyen olmasaydı, rutin bir işi olsaydı, birlikte olmamız imkansızdı. Bu ikimizin şansı, tanrının sevgili kuluyuz.