Güncelleme Tarihi:
Geçtiğimiz yıl Musevi işadamı Musa Aytun ile evlenen Seren Serengil, önemli açıklamalar yaptı. Dinlerinin farklı olduğu için eşinin ailesinin ilk başlarda evliliklerine sıcak bakmadığını belirten ünlü sanatçı, "Eşim, ramazanda oruç tutuyor ben de sinagogta dua ediyorum. Çocuğum ileride Museviliği seçerse, buna karışmam. Din konusunda seçimi çocuğumuza bırakacağız" dedi.
8.5 aylık hamileyken bebeğinizi kaybettiniz. Çok acı çektiniz, zor bir dönem geçirdiniz. Şu an nasılsınız?
- İyiyim Allah’a şükür. Gerçekten çok zor günler geçirdim. Daha kucağıma alamadan, bebeğim karnımda öldü. Fakat çocuğumu kaybettiğim gün, benim için milat oldu. Çünkü hastaneye zamanında gitmeseydik, ben de ölecektim. Zehirlenmek üzereymişim.
Bebek erkekti değil mi?
- Evet, adını Musa koyacaktık. Yeniden anne olmayı ve bir oğlum olmasını diliyorum. Oğlum olursa bu kez adını Camir koyacağım. Camir, NBA’de ünlü bir basketbolcunun adı. Onu beğeniyle takip ediyoruz.
Doğum sırasında bebeği gördünüz mü?
- Normal yolla doğum yaptım ama bana göstermediler. Eşim doğuma girdiği için oğlumuzu gördü. Eğer oğlumu görseydim, benim için her şey çok daha zor olurdu.
Yunan adalarında tatildeyken rahatsızlandınız ve apar topar Atina’da bir hastaneye kaldırıldınız. Bebek oraya mı gömüldü?
- Hastane yetkilileri çocuğu gömmek için bizden izin istediler, biz de verdik. Evet, oğlum oraya gömüldü. Hastaneden çıktıktan sonra bir daha bu konuyu hiç açmadık. Yani onu İstanbul’a getirmeyi hiç düşünmedik. Eğer bu acı olayı, her an tazelenecek şekilde hayatımıza soksaydık, ne Musa ne de ben toparlanabilirdik. O yüzden bu trajik olayı bir an önce unutmak istedik. Musa müthiş bir eş. Beni hep motive etti ve hiç yalnız bırakmadı. Üç gün boyunca yataktan çıkmadan birbirimize sarılıp ağladık.
Bebeğin eşyalarını saklıyor musunuz?
- Evet, her şeyi duruyor ama gidip bakmıyorum.
Musa Bey Musevi. Evliliğinizde sorun yaşadınız mı?
- Dinlerimiz farklı olduğundan dolayı evlenebilmek için çok mücadele ettik. Ve bu sıkıntıyı yine Musa’nın sayesinde atlattık. Aslında Musa’nın ailesinin bu evliliği istememelerine hiç kızmadım. Çünkü her aile kendi dininden bir gelin ya da damat ister. Dolayısıyla onların vermiş oldukları tepkiler karşısında asla saygımı bozmadım. Hep sustum, hep bir adım geride durdum. Sonuçta onlar benim eşimin annesi ve babası. Musa, mantık çerçevesinde olan her şeyi dinler. Ailesinin söylediklerini mantıklı bulsaydı, benimle evlenmezdi. Herkesin bir yaşı, kimliği ve seçme hakkı vardır. Musa, ailesi beni istemiyor diye kararından vazgeçecek birisi değil. Tabii onlar da başta beni tanımıyorlardı. Onların kriterlerine uygun bir eş olduğumu zamanla anladılar. Ve şimdi beni seviyorlar. Ben de onları çok seviyorum. Müthiş insanlar çünkü.
TEVRAT OKUYORUM
Sizden din değiştirmeniz istendi mi?
- Asla! Ne onların ailesinden ne de eşimden bana böyle bir teklif geldi. Çünkü bu din farklılığı bizim için önemli değildi. Musa, her şeyin dozunda güzel olduğuna inanan birisi. Bizim evde çok güzel bir düzen var. Onun orucu varsa, ben de onunla beraber oruç tutuyorum, onun hamursuzu varsa ben de o gün hamurlu bir şey yemiyorum. Aynı şekilde Musa da ramazanda oruç tutuyor, benimle camiye gelip dua ediyor. Ben de sinagoga gidip dua ediyorum. Sonuçta bütün ibadethaneler Allah’ın evi. Biz birbirimizin dinine, kitabına, peygamberlerine saygı gösteriyoruz. Saygı gösterince de sorun olmuyor. Ayrıca Müslüman olarak dünyaya gelip, başkası için din değiştirmek bana riyakárlık gibi geliyor. Dünyaya gelecek çocuğumuz da din konusunda kararını kendisi verecek. Ben zaten Müslüman olduğum için, çocuk Müslüman olarak dünyaya gelecek. Ama büyüdüğünde Musevi olmak isterse, tercihini saygıyla karşılarım. Dediğim gibi dinini kendisi seçecek.
Peki, doğacak çocuğunuzu İslamiyet’in şartlarına göre mi yetiştireceksiniz?
- Dediğim gibi bizim evde her iki dine de saygı var, her iki dinin de vecibeleri özgürce yerine getiriliyor. Dolayısıyla çocuğumuz da her iki dinin geleneklerini ve kurallarını görerek yetişecek. Sonrasında ise seçim hakkı ona kalacak. Bu konuda Musa’yla anlaştık.
Röportaja başlamadan önce Tevrat’ı okuduğunuzu söylediniz. Neden okumak istediniz?
- Aynı anda Kuran’ı da okudum. Her iki kutsal kitap birbirine çok benziyor. Zaten hiçbir dinde, birbirini seven insanların ayrılmasını isteyen bir söylem yok. Bütün kitaplarda sevgi çok kutsal. Aslında ben biraz da Tevrat’ı, kayınpederimi anlamak için okumak istedim. Çünkü kayınpederim, dinine, gelenek ve göreneklerine çok bağlı, bazı konularda yoğun birisi.
Gelelim sizin annenizle ilişkilerinize...
- Şu sıralar yine konuşmuyoruz. Annemin hayattayken yerine getirmesi gereken bazı sorumlulukları var. Bunu ona hatırlattım o da bana, "Benim ölümümü mü bekliyorsun" dedi. Konuşmuyor benimle.
Neydi annenizin yerine getirmesi gereken sorumluluk?
- Miras... Annemin yanına menfaat için yaklaşan çok insan var. Bu anlamda yarınımdan korkuyorum. Bizim ailede herkes birbirine dost gözüküyor. Ama anneme bugün bir şey olsun, herkesin ilk işi bana kötülük yapmak olur. Babamın ona bırakmış olduğu mallar var. Bu mallarda benim de hakkım var. Ama annem bütün bu malları bir yere bağışlayabilir, saygı duyarım. Zaten şu anda benim güzel bir hayatım var. Bir şeye ihtiyacım yok. Ama yarın bir başkası, benim babamın bıraktığı mirasa göz dikerse, işte o zaman iş büyür. Ben bunları yaşamak istemediğim için annemi uyardım. O da bana kızdı.
Gülben Ergen samimi değil
Bu zor günlerinizde dargın olduğunuz Gülben Ergen’in sizi aradığı ve dostluğunuza kaldığınız yerden devam ettiğiniz gündeme gelmişti. Bu doğru mu?
- Bir gazetede, "Gülben, Seren’e geçmiş olsun dedi" diye bir haber çıktı. Aynı gün Gülben beni aradı! Oysa haber çıkana kadar aramamıştı. Aradı derken mesaj çekti. Bu şekilde davranması bana samimi gelmedi. Atlas’ın hediyesini bile aldım ama gidemiyorum, ayaklarım gitmiyor. Çünkü birbirimizin yüzüne nasıl bakacağımızı düşünüyorum. Sırf bu düşünce beni durduruyor. Bir şey kırılınca, bir daha tamir olmuyor. Ben onun mutlu olmasını dilerim ama bizim arkadaşlığımız bundan sonra hayaldir.
Otelde sahneye çıkan panayır sanatçısıdır
Yeni projeleriniz var mı?
- Evet. İlk olarak Erol Köse ile maxi single yapacağım. Daha sonra da bir televizyon projesinde yer almak istiyorum. Televizyonlardan o kadar çok teklif geliyor ki, bir tanesini değerlendirmek istiyorum. Şu an piyasada olan assolistlerden daha fazla reytingim var. Hiçbirinin ne programı ne de dizisi tutuyor. Çünkü yapmacıklar, inandırıcı değiller ve geçmişlerini örtmek istedikleri için antipatik oluyorlar. Dolayısıyla benim varlığım onları rahatsız ediyor. Çünkü ben onları kişiliğim ve kalitemle dövebiliyorum. Her zaman onlardan fazlalıklarım olmuştur, olacaktır da. Sahnelere dönmeyeyim diye dua edenler var.
Sahnelere dönecek misiniz?
- Sahne mi kaldı? Hepsi animatörler gibi tatil köylerinde sahneye çıkıyor. Üzerlerinde bir tuvalet, yanlarında iki kamera, panayır sanatçıları gibi bir otelden diğerine koşuşturup duruyorlar. Siz hiç başka bir ülkede bir sanatçının, bir otelde tatilcilere üç ay boyunca şarkı söylediğini gördünüz mü? Ben görmedim. Tatilciler niye üzerlerinde şortlarıyla, çekirdek çıtlatıp beni seyretsin ki? Şortlu tatilcilerin karşısında şarkı söyleyeceğime, evimde kalitemle otururum daha iyi. Onlar Arap kültürünü yaşayan alaturka insanlar. Hepsi korkularından çocuk doğurur gibi her yıl bir albüm çıkarıyor. Dünyadaki sanatçılar ise üç-dört yılda bir albüm yapıyor. Eğer zirvede kalmak animatörler gibi otellerde sahneye çıkmaksa, ben bu sektörün dibinde kalmayı tercih ederim. Bu arada tabii ki, iyi bir otelde, yılda dört kere çıkar, şarkımı söylerim. Ama 100 bin dolar verirlerse. Öyle 20-30 bin dolara bu işi yapmam. Bir de beni dinleyecek müşteriye kıyafet şartı koyarım.
Nefret kitabımda annemi ve acılarımı anlatıyorum
Yakında "Nefret" adlı kitabınız piyasaya çıkacak. Birçok insan bu kitapta annenize olan nefretinizi anlattığınızı düşünüyor. Bu kitabın konusu nedir?
- Herkes bana, "Neden sana yakışmayan insanlarla beraber oluyorsun?" sorusunu yöneltiyor. Eğer bir kız, babasından ve annesinden sevgiyi bulamıyorsa, muhakkak sevgiyi başka insanlarda arar. Yani sevgiyi bulacağı yer artık onun için önemli değildir, seçicilikle uğraşmaz. Ben bu kitapta beş yaşından itibaren geçirdiğim travmaları, acıları, evliliklerimi, arkadaşlıklarımı, ilişkilerimi, eksikliklerimi, neden hep sevginin peşinden koştuğumu, neden böyle birisi olduğum için hep annemi suçladığımı anlattım.