Güncelleme Tarihi:
- Klasik Batı Müziği’nde dramatik öyküsüyle dikkat çeken pek çok eser, kahraman varken neden Clara’yı seçtiniz?
- Clara, müzik tarihinde üç açıdan önemli bir şahsiyet: Öncelikle 19’uncu yüzyılın ilk büyük star piyanisti. Kendisi pek iddialı olmasa da iyi bir besteci. Schumann ve Brahms’ın en yakını. 9 yaşında sahneye çıkan, 60 yıl boyunca Avrupa’nın ünlü salonlarında konser veren Clara’nın gözlemleri, 19’uncu yüzyılda müziğin gelişimini, çağın konser atmosferini, Schumann ve Brahms’ı derinlemesine tanımamızı sağlıyor. Clara ayrıca 19’uncu yüzyılda Beethoven’in gerçek varisi olduğunu iddia eden List-Wagner ve Schumann-Brahms ekolleri arasındaki mücadelede önemli rol üstlenmiş. Örneğin Lizst’in piyanistliğine hayran fakat yapıtlarını hiç beğenmiyor. Bu görüşleriyle çevresindekileri etkiliyor. Benim onu tanıma çabam ise yaklaşık 10 yıllık bir öykü. 2002’de yayımlanan Bach biyografisinden sonra Brahms’ı yazmak istemiştim. Hazırlık sürecinde Clara’yı derinlemesine öğrenmeden, Brahms’ı anlamanın mümkün olmadığını gördüm. Clara’yı okurken, onun hayatının da müzik tarihinde önemli kesişmelere vesile olduğunu fark ettim. Daha sonra Chopin biyografisini hazırlarken Romantizm akımını derinlemesine inceleme fırsatı buldum. Bu akımın en önemli isimlerinden Schumann çifti yine gündeme geldi. Clara’nın öyküsü, aynı zamanda Schumann ve Brahms’ın öyküsüydü.
BENİ EN ÇOK POSTANE YORDU
- Kaynak bulmakta zorlandınız mı?
- Kaynak kitapları internet üzerinden yurtdışından getirttim, elektronik ortama aktarılan eski kitaplardan yararlandım. Berthold Litzmann, Clara Schumann’ın günlüklerini 1912’de üç ciltte toplamıştı. Clara’nın kızı annesinin günlüklerini eleyip bir kısmının yayımlanmasına izin vermiş, gerisini yok etmişti. Bu önemli kitabın eksik iki cildini bulmak için çok uğraştıysam da başaramadım. Özetlenmiş İngilizce çevirisini bulabildim. Beni en çok yoran, İstanbul Paket Postanesi’ndeki bürokrasi, yurtdışından getirtilen kitap, CD ve diğer ürünlere getirilen yeni kısıtlamalardı. Bir kitabı gümrükten çekmek için tam bir gün harcadığım, 100 lira vergi ödediğim oldu. Bilgiye ulaşmaya, kitap yazmaya çalışırken gümrük mevzuatına takılmak çok ağırıma gitti.
- Bu çalışma sırasında rastladığınız, size en ilginç, şaşırtıcı gelen bilgi neydi?
- Robert Schumann ömrünün son iki yılını akıl hastanesinde geçirmişti. Bu dönemin günlük doktor raporları 2006’da yayımlandı. Beni en çok şaşırtan, bu günlüklerdeki detay ve Almanların arşiv koruma konusundaki hassasiyetiydi. Prof. Dr. Yeşim Gülşen Parman, Schumann’ın parmaklarındaki sorunun nörolojik bir hastalıktan kaynaklandığını, bu semptom üzerine bir kitap yazıldığını söyledi. Bu kitabı ilgiyle okudum. Brahms ile Clara’nın 1853-58 arasındaki mektuplarını okurken ikilinin müziğe bakışı ve aralarındaki ilişki konusunda pek çok ilginç detay öğrendim. Mesleğim nedeniyle 30 yıldır orkestra ile şefler arasındaki gerilime tanık oluyorum, bunun 19’uncu yüzyılda da yaşandığını görmek beni gülümsetti. O zamanın orkestralarının Schumann’ı şef olarak hiç sevmediğini gördüm... Bir başka ilginç konu Bach’ın ölümünden sonra uzun süre unutulup, 19’uncu yüzyılda birden tanrılaşmasıydı.
YAZMAYI SÜRDÜRECEĞİM
- Kitabı hazırlarken akademisyenlerden, müzikologlardan yardım aldınız mı?
- Bu kitapta müzik tarihi açısından bazı önemli metinler ilk kez Türkçeye çevrildi. Belge niteliğindeki metinlerin öğrencilere kaynak olabileceğini gözönüne alıp eksiksiz, doğru tercüme edilmesi için yardım aldım. Almanca metinlerin tercümesinde Yeşim Tükel Kılıç, Asuman Karakaya, Alp Altıner, kitabın bütünü açısından Mesut Çınar ve nörolog Prof. Dr. Yeşim Gülşen Parman yardımcı oldu.
- Bundan sonraki kitabın konusu belli oldu mu?
- Türkçedeki kaynak eksikliği nedeniyle, tüm önemli kaynakları bulmaya, eksiksiz aktarmaya çalıştım. Kalın bir kitap oldu, beni çok yordu. Şu anda hiçbir şey düşünemiyorum. Yaz aylarında dinleneceğim. Yıl sonunda yeni konu seçip çalışmaya başlayacağım. 30 yıllık orkesra müzikçiliğinden sonra artık müzik yazarlığına yönelmek istiyorum. Yeni kitap bu konudaki kararlılığımı pekiştirdi.
ROBERT SCHUMANN’I SADECE RADİKAL FEMİNİSTLER SUÇLAYABİLİR
Schumann’ın karısının besteciliğini kıskandığı, engellediği söylenir. 19’uncu yüzyıla bugünün değer yargılarıyla bakıldığında, akıl yürütme yöntemiyle bu tür spekülasyonlar ortaya çıkabiliyor. Bach’ın çello süitlerini, aslında bu eserleri notaya alan eşi Anna Magdalena’nın bestelediği söylenir. Bu da bir spekülasyondur. Çünkü Magdalena’nın besteciliğini kanıtlayacak başka önemli bir eser yoktur. Clara ise sadece Opus 17 piyanolu üçlüsüyle bile müzik tarihine geçebilir. Fakat çok hayran olduğu eşi Robert’in yanında kendisini besteciliğe layık bulmaz, uğraşını bir hobi gibi değerlendirir. Evet, Clara önce babası, ardından eşi tarafından kullanılmıştır. Müzik öğretmeni ve enstrüman satıcısı olan babası onun sahne başarısıyla kendisine yeni öğrenciler bulmuş, piyanolar satmıştır. Evlendiklerinde yeterli geliri olmayan Robert Schumann, ilk 13 yıl onun piyanistlik kazancıyla geçinmiştir. Meşhur piyanist Clara’nın kocası olarak anılmak, eşinin parasıyla yaşamak ona ağır gelmiştir. Özgüveni eksik olduğundan, eşinin besteleri karşısında kendi yeteneğinden tereddüt etmiştir. Clara 10 hamilelik yaşamış, sekiz çocuk doğurmuştur. Evde piyano çalışırken eşinin rahatsız olmamasına özen göstermiştir. Tüm bunlara karşın Robert Schumann’ı suçlayamayız. Mahler’in karısını engellediği söylenir, Schumann Ailesi’nde bu sözkonusu değil. Schumann her fırsatta karısına aşkını, piyanistliğine ve sanatına hayranlığını ifade eder. Günlüklerine “İlk fırsatta Clara’ya evde müzik çalışacak koşulları hazırlamalıyız” yazar. Hastalığı ileri düzeye ulaştığında “Ben sana layık değilim” diyecek kadar sever onu. Schumann’ı suçlamak için sanat tarihine militan feminist olarak bakmak gerekir.