Güncelleme Tarihi:
Uzun zaman önce verdiğiniz bir röportajda “Mutsuz olduğum için fotoğraf çekiyorum” demişsiniz. Bu durum hâlâ geçerli mi?
- Mutsuz olduğum için değil de “kendimi iyi hissetmek için fotoğraf çekiyorum” demiş olabilirim. Bütün insanlar bir gün hayatlarının sonlanacağı gerçeğiyle yaşadıkları için derinlerde bir yerde bunun bir mutsuzluğu var. Sadece kendisiyle ilgili de değil, sevdiği insanları bir gün mutlaka kaybedeceği için ve bu yolculuğun bir gün biteceğini bildiğimiz için içimizde her zaman bir mutsuzluk oluyor.
Fotoğraf çekerek hayata bağlanıyorum gibi bir tablo yok ortada öyleyse...
- Yok canım, öyle bir tablo değil bu. Bu neden yaşadığımızla ve hayata tutunacak bir sebep bulmakla alakalı.
Hayata tutunmanızı sağlayan tek şey fotoğraf mı peki?
- Benim için fotoğraf... Başkası için keman olabilir, resim olabilir ya da gazetecilik olabilir.
Bu sadece işe endeksli yaşamak olmuyor mu?
- Fotoğraf hiçbir zaman hayatımda sadece iş olarak var olmadı. Aslında iki tane Mehmet Turgut var. İlki o kitapta gördüğün fotoğrafların sahibi Mehmet; işte benim özel hayatım diyebileceğim fotoğraflar onlar. Bir de “46”yı çıkaran, albüm ve dergi kapakları, reklam fotoğrafları çeken Mehmet var.
Kitaptaki fotoğrafların işinizle ilgisi yok o halde?
- Asla, o fotoğraflar gerçek Mehmet Turgut fotoğrafları.
Diğerleri?
- Diğerleri bana para olarak dönen işler, ama kitaptakilerin hiçbiri bana bugüne kadar para kazandırmadı.
Bir fotoğrafın altında “Gösteriş yapmak istediğim bir kareydi” yazıyor. Kastettiğiniz ne tür bir gösteriş?
- Hayatımda gösteriş olsun diye hiç fotoğraf çekmedim. Yeni flaşlar almıştım ve stüdyomu fotoğrafçı arkadaşlarım ziyaret etmişti. Onlara flaşların ne kadar iyi olduğunu göstermek istedim. Bir de kendi paramla aldığım ilk ekipmandı. Bunun getirdiği bir hisle onlara gösteriş için çekmiştim. Ben gösteriş için değil göstermek için çekiyorum fotoğrafları. Zaten fotoğrafın bir tavrı varsa kendi gösterişini yapar.
30’un içinde 30 yaşınıza kadar çektiğiniz fotoğraflar yer alıyor, onu biliyorum da bu kitapta yer alan fotoğraflardan ilkini çektiğinizde kaç yaşındaydınız?
- Ben şu anda 35 yaşındayım, son iki sene çektiğim işlerden koymadım galiba. Bunlar son 11 senede çektiklerim.
DELİ TARAFIM FOTOĞRAFA YANSIYOR
Kitabın önsözünde Ali Deniz Uslu, başarınızı istediğinizi yapabilmenize bağlamış. Bugüne kadar her istediğinizi yaptınız mı?
- Evet, hiçbir zaman acaba bu fotoğrafı çekersem ne olur diye tereddüt etmedim.
Mehmet Turgut’un marka olması gibi bir hayaliniz var mıydı?
- Hiçbir zaman öyle bir hayalim ya da öngörüm olmadı. Ama doğduğumdan beri fotoğrafçıyım. Kendime geldiğim andan beri fotoğraf çekiyorum. Herkesin hayatında olduğu gibi benim de kırılma noktalarım oldu. Bu kırılmalar olurken yaptığım tek şey fotoğraf çekmekti. Bir insanın bir mesleğe yatkınlığı ve hevesi vardır ama yeteneği yoktur. Ya da yeteneği vardır ama ondan ölene kadar haberdar olmaz. Ben bu konuda şanslı olanlardanım. Hem meyilliyim hem de yaptığım işi seviyorum.
Kırılma noktalarınız nelerdi?
- Hepsi özel hayatımdaki kırılmalardı. Hiç işle alakalı meseleler değildi. Kimsenin bilmediği ve bana özel hayatım içinde yaşadığım, çok üzüldüğüm veya çok mutlu olduğum zamanlar ya da mekan ve şehir değişiklikleri olabilir. Bunları kimse bilmez, sizi hep aynı adam olarak görürler. Arka tarafta nasıl bir kaos ya da sükunet var bilmezler.
Fotoğraflara yansıyan kaos mu sükunet mi?
- Fotoğraflarıma yansıyan aslında benim deli tarafım. Normal hayatta yapamayacağım her şeyi fotoğrafta yapıyorum.
Her an her şeye fotoğraf olarak mı bakıyorsunuz?
- Yok... Durumlara, mekanlara veya manzaralara bakıp da “Bunun fotoğrafını çekmeliyim” hissiyatı bende yok. Sadece insanlara baktığım zaman o his gelir bana.
FİKİR KONUSUNDA ŞANSLI BİR ADAMIM
46 dergisinde sürekli farklı fikirler, konseptlerle çıkıyor. Bu fikirlerin hepsi size mi ait?
- Evet, ana fikir benden çıkıyor.
Hangi koşullarda çıkıyor peki bu fikirler? İnsanları her daim şaşırtmayı başarıyorsunuz ya, o açıdan soruyorum.
- Genelde pazar sabahları, erken saatte. Bunun bir hediye olduğunu düşünüyorum. Fikir ve konsept konusunda şanslı bir adamım. Burada otururken gerçekten kafa yorsam 46’nın önümüzdeki altı sayısını çıkartabilirim. O anda hayatımda ne olduysa, bir şekilde derginin konseptine yansıyor.
O halde son “Evil Edition” sayısından önce epey kötü insanla karşılaştınız.
- Belki de öyle olmuştur.
Kitapta “İsmail Amca”nın diğerlerinden farklı olarak pek çok karesine yer vermişsiniz. İsmail Amca’yı özel kılan neydi?
- İsmail Amca’yı kaybettik. Zaten kitapta ismiyle hitap ettiğim tek kişi İsmail Amca. Ankara’da yaşadığım dönemde çok sevdiğim bir abimdi, çok renkli bir karakterdi. O sadece bu kitapta olabilecek, bir sonrakinde olamayacak, o yüzden en çok onun fotoğraflarını kullanmak istedim.
ANKARA’DAKİ RUHU BURADA YAKALAYAMADIM
Ya diğer modeller?
- Kitaptaki herkes çok özel benim için, sadece birer imaj değiller. Aynı zamanda çok iyi arkadaşlarım. O fotoğraflar yüzünden aramızda çok sağlam bir bağ kuruldu. Bu ruhu İstanbul’da da yakalamaya çalışıyorum.
Yakalayabildiniz mi peki?
- Geleli beş sene oldu, henüz yakalayamadım. Burada her şey biraz daha mekanik ilerliyor. Geldiğim şehirde insanlar birbirlerine biraz daha bağlıydı ve insanların insanlardan başka hiçbir şeyi yoktu. Burada hepimizin elinde çok fazla şey var.
İstanbul sizi de değiştirdi mi?
- İnsan ilişkilerimde keskin değişiklikler olmadı. Ne yaparsam yapayım o mekanikliğe geçmeyeceğim. Uzay filmlerinde olur ya herkes aynı renk giyer. Ben hiç beyaz giymeyeceğim, hep siyah devam edecek. Sadece karşımdaki insanları biraz değiştirmek, çalıştığım insanların beni biraz anlaması üzerine efor sarf etmem gerekiyor.
Sürekli karşınızdaki insanları değiştirmeye çalışmak zor değil mi, yıldırmaz mı insanı?
- Benim işim bu. En azından benim stüdyoma girdiğinde ben onun fotoğrafını çekerken beni anlaması yeterli.
Fotoğraflarını çektiğiniz insanlara duygusal bir bağ kuruyor musunuz?
- Çok kalın duvarları yoksa kuruyorum.
İSTANBUL’A GELDİĞİM İLK YILLARDA SÜRÜNDÜM
Peki, ya fotoğrafçı olmasaydınız?
- Fotoğrafçı olmasaydım, olmazdım. Kaybolurdum.
Duvara tosladığınız zamanlar olmuyor mu?
- Çok nadir oluyor. O zaman da o duvara gerçekten çok sert yükleniyorum, bir delik mutlaka bulurum.
Son dönemde sosyal medyada farklı farklı eleştiriler alıyorsunuz, neden dersiniz?
- Ben de herkes gibi özensiz bir fotoğrafımı çekip Instagram’a koyuyorum. Bu yüzden de çok tepki alıyorum. Ben çirkin bir adam olsaydım, o zaman işin bu tarafı o kadar eleştirilmeyecekti. Çirkin bir adam olup kendi fotoğrafımı çekseydim, onun altına o kadar pozitif şeyler yazılmayacaktı. O zaman da bunun karşıt görüşleri olmayacaktı.
Şimdi bu sözleriniz yüzünden de yerden yere vurulacaksınız!
- Ben narsizmden bahsetmiyorum. Kendine güvenmeyen, kamera önünde tedirginlik yaşayan, kendisiyle barışık olmayan bir adam olsaydım da bu durum geçerli olurdu. Ben kendi fotoğraflarımı çektiğim için bir anda Mehmet Turgut olmadım ki. Öyle bir hayat yok! Ben İstanbul’a geldiğim ilk iki-üç sene gerçekten süründüm. Yattığım yerde kafama kar yağan bir stüdyoda yaşadım.
Takılıyor musunuz bu eleştirilere?
- Çok takılmıyorum çünkü yaşadığım dönem içinde kimse bana sanatçı diyemez, ben de kendime sanatçı diyemem. Yaptığım işin sanat olduğu da tartışılır. Ben ne zamanki bu dünyadan giderim, benden kalan belgeler kaç kişi tarafından konuşulursa senin sanatçı olup olmadığın anlaşılır.
YAŞLI DEĞİL YORGUN HİSSEDİYORUM
Rüyalarınızın da fotoğraflarınızı etkilediğini yazmışsınız. Nasıl rüyalar ki onlar, böyle ilginç işler çıkıyor?
- Kabus, kabus! Dönem dönem oluyor, gecede dört kez uyanıyorum. Kafaca kendimi rahatsız hissettiğim dönemlerde oluyor bu daha çok, bu aralar da öyle.
35 yaşındayım dediniz ama gözleriniz daha bir yaşlı bakıyor sanki.
- Yok, asla yaşlanmış gibi hissetmiyorum ama bir yorgunluk var. Aynı anda çok şey düşündüğünüz zaman böyle oluyor.
HAYATIMDA ÜÇ KADINI SEVDİM
Kitabınızda “Bir kadının bütün parçalarını çekiyorum, çünkü hayalimdeki kadını arıyorum” diye yazmışsınız. Buldunuz mu o kadını?
- Hayır. Yok ya, aslında buldum, haksızlık etmeyeyim. Hayatımda gerçekten üç tane mükemmel diyebileceğim kadını sevdim, zaten onlarla da çok uzun ilişkilerim oldu. Ama bir yerden sonra hepsi bitti. Demek ki mükemmel diye bir şey yokmuş, ben de dahilim buna.