Oluşturulma Tarihi: Eylül 06, 2004 00:00
“Gaz sobasıyla ısınıyoruz, buna rağmen çalışma ortamımız soğuk oluyor. Meslek hastalıklarımız kalp-damar, eklem rahatsızlıkları, kış enfeksiyonları. Aramızda evli, çocuklu olanlar var ama çoğumuzun ailesi yaptığı işi bilmiyor”... Bu sözler, Türkiye'de sayısı 50'yi aşmayan, büyük sıkıntılarla görevini yerine getiren, ancak görev yaptıkları alanın “belkemiği” olan bir meslek dalının mensubuna, “nü model” N'ye ait.Hacettepe Üniversitesi'nde 3 yıldır çıplak modellik yapan ve isminin verilmesini istemeyen N, mesleğinin zorluklarını anlattı. Üniversitede yer alan grafik, seramik, heykel, resim ve iç mimari bölümlerinde görev yaptıklarını ve şu an okulda 9 modelle birlikte çalıştığını dile getiren N, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında “geçici personel” statüsünde görev yaptıklarını kaydetti.Okulun 1980'lerden itibaren “nü model” almaya başladığını ve ilk yıllarda bu modellerin ücretlerinin akademisyen ve öğrencilerin ”cebinden karşılandığını” dile getiren N, daha sonra bu yasal çözümün getirildiğini, ancak buna rağmen sıkıntıların sona ermediğini söyledi. İşlerinin “meslek” olarak kabul edilmediğini, bu yüzden de ”emeklilik haklarının” bulunmadığını vurgulayan N, “Biz ne işçiyiz, ne de memur... Düzenlemede ismimiz (canlı model) diye geçiyor. Ama meslek tanımımız ne yazık ki yok. Ne emeklilik, ne de kıdem tazminatı hakkımız var. Kısacası, işten çıkarıldığımızda ortada kalacağız. Hepimizin en büyük şikayeti de bu” dedi. “GAZ SOBASIYLA ISINIYORUZ”Çalışma koşullarının da ağır olduğunu vurgulayan N, 2 ay süreyle aynı pozisyonda durdukları çalışmalar bulunduğunu ve 45 dakika çalışıp 15 dakika dinlenerek bu çalışmaları tamamladıklarını kaydetti. N, ellerine ise aylık 1 milyar liranın altında paranın geçtiğini, ancak bunun da imkansızlıklar yüzünden bir türlü zamanında ödenemediğini söyledi. Problemlerden birinin de “malzeme sıkıntısı” olduğunu kaydeden N, “Görev yaparken yatak, yastık, örtü, şal gibi yumuşak bir zemin gerekiyor. Aksi takdirde ciddi eklem problemleri ortaya çıkıyor” diye konuştu. Kış aylarında modellik yapmanın zorlaştığına işaret eden N, “Gaz sobasıyla ısınıyoruz. Okul bazen çok soğuk olduğundan öğrenciler atkı, bereyle çalışırken biz donuyoruz. Bu da bizim mesleğimizin cilveleri. Meslek hastalıklarımız ise kalp-damar, eklem rahatsızlıkları, kış enfeksiyonları” dedi. “ÇOĞUMUZUN AİLESİ BİLMİYOR”Kendisinin bir arkadaşının önerisiyle bu mesleğe başladığını ve büyük bir keyif alarak yaptığını ifade eden N, mesleğe talep olmadığını, özellikle kadınların model olmaya heves etmediklerini söyledi. Çalışmalarda genelde kadın modelin tercih edildiğini ifade eden model N, yaşanan bu sıkıntıyı da, “Ancak erkekler istese de kadınlardan talep olmuyor. Geçenlerde gazete ilanı da verildi ama başvuran olmadı” sözleriyle aktardı. Mesleğe alışmakta zorluk çekenlerin bulunduğunu, bazılarının bu sorunu “giysilerini zamanla çıkararak” aştığını, kimilerinin ise aşamayarak işi bıraktığını belirten N, “İlginç tepkiler öğrencilerden de gelebiliyor. Bir arkadaşım, başka bir okulda yaşadığı anısını aktarmıştı. Modellik için soyunduğunda sınıftakiler gülme krizine girmiş ve sadece 2 kişi kalmış” dedi. Sıkıntılardan birinin de işini ailesine açıklama noktasında yaşandığını dile getiren N, “Benim ailem biliyor. Ben açıkladım. Ancak çoğumuzun ailesi ne iş yaptığını bilmiyor. Seneler sonra öğrenenler oluyor. Aramızda evli, çocuk sahibi olanlar da var. Ancak işimizi genelde deşifre etmeyi sevmiyoruz” diye konuştu. ÇIPLAK EYLEM DE YAPILMIŞ!İstanbul'daki bir üniversitede görev yapan çıplak modellerin 1970'li yıllarda haklarını aramak için eylem yaptıklarını ifade eden N, bu eylemde modellerin soyunup pankart açtıklarını kaydetti. Bazen modeller arasında bu yönde şakaların yapıldığını belirten model N, “İş kıyafetlerimizle eylem yapacağız diyoruz. Tabii bu işin şaka tarafı ama gerçekten sorunlarımız çok büyük. Çoğumuz ancak ek işler yaparak geçinebiliyor. Parasız kalanlar oluyor. Ancak üniversitenin de bu noktada yapabileceği birşey yok” sözleriyle sorunlarını dile getirdi. “NE OLURSA OLSUN KEYİFLİ”Bununla birlikte bu mesleğin kendisinin “ufkunu açtığını” belirten N, sevgiyle yaptığı bu “ağır işçiliği” son olarak şu sözlerle özetledi: “Ben, çok daha farklı bir algı ve düşünce sistemim olabileceğini öğrendim. Çıplakken insan farklı ve korunmasız oluyor. Konsantrasyonum güçlendi, kendimi insanlardan izole etmeyi öğrendim. Ne olursa olsun bence keyifli ve kim ne derse desin bu bir 'meslek”...HERŞEY EKMEK PARASI İÇİN... Evlerini bırakıp, ekmek parası kazanmak için Türkiye'yi karış karış gezen tarım işçilerinin kaderi değişmiyor. Derme-çatma çadırlarda ve sağlıksız koşullarda yaşayan tarım işçileri, bir kilo et parası bile etmeyen günlük ücretlerle gün boyu sıcak altında çalışıyorlar. Her yıl ocak ayından itibaren Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan yolculuğa başlayan tarım işçilerinin büyük bölümünü Şanlıurfalılar oluşturuyor. Tarım işçileri, karpuz, sera, pamuk çapası ve hasadı için Çukurova'ya, yerfıstığı hasadı için Osmaniye'ye, pamuk ve soğan hasadı için Hatay'ın Amik Ovası'na, pancar, nohut ve patates için İç Anadolu'ya, fındık hasadı için de Karadeniz'e gidiyorlar. Pamuk hasadının yoğunlaştığı Çukurova'da, Adana-Karataş karayolunda, kaldıkları sağlıksız çadırlarda, hergün hamur ve bulgurdan oluşan gıdalarıyla tarım işçileri günlerini geçiriyor. Çadırlarını genelde tarlalara yakın kanal ve oto yolların hemen yanına kuran tarım işçileri, bir çadırda 10 ya da daha fazla kişiyle kalıyorlar. Naylon, çuval ve kamışlardan yaptıkları çadırlarda yaşayan tarım işçileri, tuvalet ihtiyaçlarını, dört çuval parçasını dört direğin etrafına çevirip gidermeye çalışıyorlar. Çamaşırlarını dere kenarında yıkayan tarım işçileri, yemeklerini ise çadırlarının önüne koydukları 3 taş parçasının üzerindeki tencerede, çalı-çırpı yakarak pişiriyorlar. GÜNLÜKLERİ 12-13 MİLYON LİRATarlada çalışmak bir yana gölgede bile bunaltı veren Çukurova sıcağında gün boyu çalışan tarım işçilerinin, bu emekleri karşılığında aldıkları ücret ise bir kilo et parası bile etmiyor. Tarla sahipleri ile aralarında köprü görevi yapan ve “elci” diye tabir edilen işçi temsilcileriyle, pamuğun kilosunu 125 bin liradan toplamaya anlaştıklarını belirten tarım işçilerinden Hasan Mert, şunları söyledi: “Bir işçi günde 125-130 kilodan fazla pamuk toplayamaz. Bu da 12 milyon 500 bin lira ile 13 milyon lira eder. Bu parayla hastamıza ilaç mı alalım, çocuklarımızı mı okutalım, karnımızı mı doyuralım, yoksa kış mevsiminde çalışmadığımız günler için birikim mi yapalım?” Hasan Mert, çalışmaları karşılığında parayı peşin alamadıklarını belirterek, “Ağalar ne zaman hasat biter, ürünlerini satarlarsa paramızı o zaman verecekler” dedi. Türkiye'yi karış karış gezmekten başka çarelerinin olmadığını belirten Hasan Mert, en büyük sıkıntılarının, memleketlerinde bırakacak kimseleri olmadığı için hastalarını da beraberlerinde getirmek olduğunu söyledi.
button