Güncelleme Tarihi:
Aslında Amerikalılar’ın “Love and hate” tabirine uyan bir karakter. Yani aşk ve nefret arasındaki ince çizgide
dans edenlerin önde gideni. Zaten sevenleri bunun için seviyor, kızanları bunun için kızıyor ona. Ama kim ne derse desin yıllardır gündemde. Radyoculuğu, tiyatroculuğu, televizyonculuğu, fotoğraf merakı, son dönemdeki Gezi Parkı söylemleri hep tartışmaların odak noktasında. Okan, her ne kadar paparazzilerin korkulu rüyası olsa da bir magazin figürü olmaktan kurtulamıyor, çünkü yaptığı işin doğa-sında bu yatıyor. Yine de öyle yüksek bir egosu var ki; burnundan kıl aldırmıyor. O kılı almış mıyım, alamamış mıyım; okuyun karar verin.
* Tamam iyi kötü seni tanıyoruz ama nedense aileni kutuya koyup saklamış gibi yaşıyorsun?
- Çünkü Şirin ile ben...
* Yok yok yanlış anladın, annen ve babandan bahsediyorum..
- Hımmm... Buna saklamak değil de, öne çıkarmamak diyelim. Çünkü şov dünyasında sıklıkla rastlanıldığı üzere yokluktan varlığa geçiş gibi basının kullanacağı ya da büyük cinayetlerin olduğu arabesk bir öyküm yok.
* Sen anlat da kararı okur versin.
- Zaten meşhur olmak ya da öne çıkmak isteselerdi kendi tercihlerini yaparlardı. Ailemden bahsetmemem onların kişiliklerine duyduğum saygıdan. Aynı saygıyı kızıma da duyuyorum.
* Ben nazar değmesin diye ondan bahsetmiyorsun zannediyordum.
- Kızımız İstanbul, konuşmaya başladıktan sonra Şirin ve ben onu artık bir birey olarak kabul etmeye başladık. 20 yaşına geldiğinde, arzu etmediği şöhret ona neden babasından miras kalsın?
* Edebiyatı geçelim, gelelim soyağacına.
- Bunu anlamadıysan soyağacında biraz zorlanabilirsin. Babam Ümit Bayülgen avukat. Öz annem Ayla Hanım ise akademi mezunu bir ressam.
* Ee ne varmış bunda, gayet sıradan bir aile, anladık işte.
- Peki. sen istedin. Annemin büyükbabası Kayseri’den atla İstanbul’a gelip Kapalıçarşı’da halıcı açar.
* Allah cezamı verecek galiba, kendim kaşındım.
- (Gülüyor) Dedem Hamdi Bey 5 evlilik yapmış. Hanımlarından biri olan Rahime...
* Bak hikayenin burasını biliyorum. Kuran-ı Kerim tefsiri ile ünlü Elmalılı Hamdi Yazır’ın kızı. Yani Elmalılı deden...
- Hayır direkt dedem değil, Elmalılı Hamdi Yazır ile sadece kan bağı var aramızda. Bunu konuşup, röportajlarda anlatıp ortaya çıkarmaktan hoşlanmıyorum aslında...
* Peki ya gerçek dedelerin?
- İkisi de öyle bildiğin tonton dedelerden değil; sinirli, ketum ve dostluk kurulması zor adamlardı. Muammer dedem sinirlendiğinde maaile evden kaçardı. Çalışma odasına toz almak için bile 30 yıl kimse giremedi.
* Sen de korkundan 3,5 atıyordun herhalde.
- Asla... Bayılırdı bana. Para harcadığı ve sevdiği tek torunu bendim. Adamcağızı uyurken bulduğumda iple yatağa bağlardım, yine de gıkı çıkmazdı.
* Sanırım ailede seni etkileyen Muammer deden.
- Hayır; annemin, Muammer Bey’den beni şeklen ve karakter olarak benzettikleri Atilla adında bir üvey kardeşi vardı. Hayatta en etkilendiğim adam oydu. Ne yazık ki bendeki muhteşem ümitsizlik duygusunun nedeni de Atilla dayım oldu.
* Neden?
- 17 yaşında şizofreni teşhisi konuldu, 26’sında intihar ederek bize kötü bir sürpriz yaptı. O gidince havalar karardı; güneş gitti ve sanki bir daha gelmedi. Onun ölümü ailedeki mutsuzluğun başlangıcı oldu. Bu yüzden süprizleri hiç sevmem.
* Güzel sürprizler de vardır hayatta.
- Kötü sürpriz varsa iyi sürpriz yoktur. Bak sana bir şey anlatayım. Bir ara bir kız vardı, bana ağlayarak “Senin bana aşık olman bir sürpriz olur, o da sadece 20 yılda bir olur” dedi ve ben ona aşık olmadım.
* Aşk da kötü bir sürpriz.
- Hem de en beterlerinden. Zaten aşkı keşfetmem çöküşüm oldu. Annemle babam ayrılmıştı. Galatasaray’daki 7 yılımın sonunda aşk yüzünden okulu bıraktım.
* Sen Galatasaray Lisesi mezunu değil misin?
- Önce annemin yanına, ardından Bodrum’a gittim. Nihayetinde de 84’te Şişli Lisesi’ni bitirdim. 7 yıl Galatasaraylı olmak için yeterlidir. Sonra nereye gittiğine kimse takmaz. Bunu her yerde söylüyorum, yine de beni Galatasaray mezunu sanıyorlar. Hiçbir etiketi taşımaya meraklı değilim ama zorla taşıtıyorlar çünkü tipik bir Galatasaraylı’yım. Ukalalık falan.
* Yalan söyleme Okan, Belieber etiketini taşıyorsun.
- (Gülüyor) “Kendini bozduğun bir şey var mı?” diye sorarsan, evet ben bir Belieber’ım. Justin Bieber’cılarla başım fena belada, baskı altındayım.
Bana Sabetayist dediler
* Merak ediyorum, ikinci çocuğunun adı Paris mi olacak?
- İstanbul’un adını Şirin koydu ama ben de şehir isimlerini seve-
rim. Paris değil ama Berlin olabi-
lir. Endülüs’te birçok sanatçının gittiği ‘denizi yansıtan ayna’ anlamındaki Almaria da güzel olur.
* Kızınıza İstanbul adını verirken onun karmaşasını taşımasından korkmadınız mı?
- Ben öyle şeylere inanmıyorum. Her Ahmet aynı mı? Benim de bütün isimlerim öztürkçe. Kaan lider, Okan eski Türk tanrılarının genel ismi, Bayülgen de iyilik tanrısı. Bunların üstüne bir de babamın İzmir’le bağlantısı olunca bana sabetayist bile dediler.
* Sabetayist misin?
- Bizim ailede sabetaycılık yok ama Balkanlar’dan gelen kan var; Kayseri’den, Erzurum’dan, Van’dan, Ege’den de var. Deşer-
sek belki Sabetaylık da çıkar, Kürtlük de, bilemiyorum.
Çocukluğumdan beri psikiyatriste giderim
* Peki o dönemde psikiyatriste gitmeyi denedin mi?
- Denedim mi? Psikiyatristen çıktın mı diye sorsana. Çocukluğundan beri psikiyatriste götürülmüş, daha sonra da kendi kendini götürmüş bir adamım. Çok söyledim bunu ama bana insanlar hâlâ akıllı mualamesi yapıyor.
* Akıllı sanılan Okan’a teşhis konulabildi mi?
- 17 yaşında dönemin en önemli doktorlarından Metin Özek’e götürdüklerinde adam bana kişilik nevrozu teşhisi koydu. Çok debelenip onu yendim. Ama öyle panik atak hastası gibi değil, efendi efendi uğraşarak.
* Efendi efendi mi? Pek sana yakışan bir tabir değil.
- Hep şöyle dedim kendime: Başıma her ne gelirse gelsin; hayat beni dünyayı algılayamayacak espriden yoksun zavallı bir insan haline dönüştürmesin, sertleştirmesin, başka insanlara karşı nefretle doldurmasın.
* İlacın bu muydu?
- Ayrılmış anne baba çocuğuyum. Bu yüzden “ailesi olanları kıskanmamalıyım, onlara garez beslememeliyim” diye söz verdim kendime. Dağılmalar, ölümler bile olsa sükunetle, soğuk kanlılıkla kabul etmeyi öğrendim sonunda.
* Öğrenene kadar az çekmemişsindir?
- Düşünsene bir çocuğun, iki anne iki de babası var. Dördü tarafından da seviliyor ama hepsinin o kadar farklı kişilikleri var ki; bu farklılıklar da seni biçimlendiriyor. Yani benim genelde yaşadığım şizofrenik durumun nedeni bu.
Telefonu kapadığımda ağlıyordum
* Meditasyon falan yapmışsındır sen...
- Şeker, tatlı laflar ettiğim için mi meditasyon yaptığımı düşündün? Hayatta inanmam öyle şeylere. Meditasyon yapanlara da diyorum ki “Acele etmeyin bir gün ıslak tişört gibi olup o kadar çok gevşeyeceksiniz ki, tutulacak bir yanınız kalmayacak. Çünkü o gün ölmüş olacaksınız”...
* Meditasyonun nesi bu kadar kötü?
- Öyle sabahtan akşama kadar bağdaş kurup parmaklarını kıvırmakla olmaz bu iş. Biz de diğer canlılar gibi gerilebilmeli, heyecanlanmalı, kavga edip barışabilmeli, zaman zaman da kızabilmeliyiz.
* Sen Nirvana’ya ulaşmışsın. Gençken de bu kadar olgun muydun?
- Hayır. Anne ve özellikle babamla olan diyaloglarımda her zaman ani çıkışlar gösterir, karşılarına dikilir, üzerdim onları. Onlara çok hırçın mektuplar yazmışlığım vardır.
* Anılarında yer edinen bir mektup var mı atarlı Okan?
- Fransa’ya okumaya gittiğimde babama yazdığım mektup onu acayip üzmüştü.
* Okan’dan da bu beklenir.
- Onu üzmek için yazmamıştım ki... 32 yaşımı bitirdiğimde babam bana bir telefon açtı; “Oğlum sen doğduğunda 32 yaşındaydım. Bugün senin de bu yaşta olmandan çok çok mutluyum. Artık beni biraz anlamaya başladığını sanıyorum” dedi. Telefonu kapattığında hüngür hüngür ağlıyordum.
* Gerçekten babanı anlayabildin mi?
- Şimdi 50 yaşındayım ve onu daha iyi anlıyor, çok seviyorum. Hayattaki en büyük arzum babamı güzel bir şekilde ve çok uzun yaşatmak çünkü o ne kadar uzun ve güzel bir yaşlılık geçirirse ben de aynısını yaşayacağım.
Soyadımı Görgün yapmışlar
* Okan Görgün’ü tanıyor musun?
- Yıllar sonra tanıştık Okan Görgün’le. Bak, sana onun hikayesini anlatayım. İkinci babam beni gerçek oğlu gibi sevdiği için öldükten sonra mirasını bana bırakmak istemiş. Yapılan hukuki işlemler sırasında bir hata sonucu benim Bayülgen soyadım kaldırılıp Görgün olmuş. Ben de yıllar sonra fark ettim.
* Uyuyan prens Okan soyadının farkında bile değil.
- Yahu nereden bileyim. Pasaportumu değiştirmeye gittim, dediler ki sizin soyadınız Bayülgen değil Görgün. Haydaaa! Sonra ben de gittim değiştirdim. Tekrar Okan Bayülgen oldum.
Beni fotoğrafa yönlendiren Playboy'dur
* Gençliğinde bugünleri görebilsen, yine bu hayatı yaşamayı tercih eder miydin?
- Memnunum yaşadıklarımdan.
* Senin gençlik hayallerin neydi?
- Fotoğrafçılığa çok meraklıydım. Beni fotoğrafa ilk yönlendiren Playboy ve Penthouse dergileri oldu.
* Ara Güler cevabını beklerken bu biraz sert oldu.
- Ne var ki? İkisi de ilgi alanım, hem fotoğraf hem de çekilenler (gülüyor). Yalnız fotoğrafçı değil; gitarist, yazar, tiyatrocu olma fikirlerim de vardı.
* Çocukken sürekli mastürbasyon yaptığından bahsetmişsin. Bu dergilerin etkisinden mi?
- Palavra. Kesin o röportajı yaparken sıkılmışımdır. Bir de üzerine “Ne yapıyordunuz çocukken?” diye aptal bir soru sordularsa “mastürbasyon’ demişimdir. Seksle ilgili olduğu için de gazeteler bunu alıp başlık yapmışlardır.
* İnsan canı sıkıldı diye böyle şeyler
söyler mi?
- Aman İzzet sen de annem gibi konuşma. O da böyle şeyler söyleyince “Okancığım birtakım röportaj yapanlarla dalga geçtiğini gayet iyi biliyorum ama çevremde bana çok garip bakan insanlar var. Lütfen bunu yapma” dediği günler de oldu.
* Bu röportajdan sonra da kızmasın annen sana?
- Yok kızmaz, canımdır o benim. Annem harikulade bir kadın. Karşı dairemde oturuyor. Sabaha kadar sohbet ediyoruz. O da benim gibi gece uyumadığı için çok mutluyum. Gece beni ararsanız, ne eğlencedeyim ne de başka bir yerde. Ana kuzusu gibi onunla muhabbetteyim. O benim serseri tarafım.
Cinlerim var
* Annen, baban, dayın, dedelerin. Var mı başka Okan Bayülgen olmanda etkisi olan kimse?
- Fransa’da öğrenciyken, tren garında Kuzey Afrikalı biri, saat çok geç olmasına ve tren gelmemesine rağmen sanki trenden yeni inmiş gibi peronun en sonundan bana doğru yürüdü, “Sarhoşum ama hâlâ düzgünüm” dedi. Ben onun cin olduğuna inanıyorum. Böyle cinlerim vardır hayatta. Bir yerlerde karşıma çıkıyor, bir şeyler söylüyor sonra da yok oluyorlar.
* Meditasyona inanmayan Okan metafiziğe inanıyor.
- Benim gibi büyük hayal gücü olan bir adama cinler, ruhlar yoktur diyebilir misin? O adam bana hayatımın dersini verdi. Neredeyse hiç içki içmem ama cinimin cümlesindeki “sarhoş” bölümünü yaptıklarımla değiştirip sonuna “hâlâ düzgünüm” ekleyebilmek için yaşıyorum bunca yıldır.
Çirkin olduğumu söylemek beni rahatlatıyor
* Çirkin bir adamsın ama karın da dahil hep güzel kadınlarla beraber oldun.
- Üstelik hepsi de zevkli kadınlar. Hani zevksiz falan da değiller. Nasıl oluyor bilmiyorum. Neden acaba?
* Sen kendini beğeniyor musun?
- Bazen kendime bakıp “Bu suratla senden ne olur be adam” diyorum, bazen de “Hiç fena değilsin” diye mırıldanıyorum. Ben çirkin olduğumu söylerim çünkü bu insanı rahatlatır. Yakışıklı olmaya çalışan adam ne kadar tatsız tuzsuz bir heriftir yahu.
* Senin için egolu diyebilir miyim?
- Diyebilir miyim ne demek, demezsen ayıp olur. Çok fena egoluyumdur.
* Peki evde bu egoyla, Okan’ın şovunun reytingleri Şirin’in şovununkilerden yüksek mi?
- Evde kesinlike Şirin’in şovu daha popüler ama zirvede İstanbul var. Beni zaten evde görsen tanıyamazsın, tam nefret edilecek bir adamımdır. Ne televizyondaki adama benziyorum ne de senin arkadaşın olan Okan’a... O yüzden de evde genelde birisini ağırlamayız, özellikle de çift olanları.
Misafir çağırmıyoruz
* Asosyal misin abi, insanın evine misafir gelmez mi?
- En son ortağım Hakan ile eşini davet ettik. Geldiklerinde “Nasılsın, iyi misin” dedim, gece boyunca ağzımdan başka bir kelime çıkmadı. Onlar da sıkıntıdan patlamak üzereler. Gözleri devamlı Şirin’in fırında yaptığı ekmekte. Fırının kapağını açınca yıkıldılar.
* Neden yandı mı ekmek?
- Yok be oğlum. Meğer biz adamları yemeğe çağırmışız ve bunu unutmuşuz. Onlar da garibim, fırından yemek çıkacak diye bekliyorlar. Açlıktan ekmeği yemek istediler, ben de “O bizim ekmeğimiz, manyak mısınız?” dedim.
* Sen en iyisi bir daha beni eve çağırma.
- Tamam çok misafirperver olmayabiliriz ama sana da onlar gibi dışarıdan yemek söyleriz olur biter (gülüyor). Aslında eve misafir çağırmamamızın nedeni buranın İstanbul’un alanı olması.
Evlilik yasal yollarla çocuk yapmaya zorlayan bir kafes
* Şirin ile tanıştığınız ilk gün çocuk yapmaya karar verdiğiniz dedikoduları doğru mu?
- Şirin ile çocuk sahibi olmak için değil, aşık olduğum için evlendim ama o kadar aşık oldum ki, bu aşk benim gibi çocuk düşünmeyen bir adamı bile çocuğa götürebildi.
* Allah Şirin’e sabır versin, seninle de geçinmek çok zordur be.
- (Gülüyor) Biz karı kocalarda zor olan bir şeyi başarıyoruz. İlişkilerde genelde kavgalar bir dış etki yüzünden çıkar. Mesela yurtdışına gittiklerinde karı kocalar pasaport polisinin önünde birbirleriyle kavga ederler ama biz birlikte oradaki yabancı polise karşı kavga ediyoruz.
* Atma Okan, hiç kavga etmiyor musunuz yani Şirin’le?
- Aslında biz çok kavga ediyoruz ama birbirimize saygılıyız. Kavgalarımız anlayışla sonuçlanır ve kimse kazanmaz, yoksa ikimiz de kaybederiz. Evlilik benim için bir ego alanı değil.
* Peki ne?
- Evlilik seni yasal yollarla daha fazla çocuk yapmaya zorlayan müthiş bir kümes aslında. Anlayacağın sisteme daha fazla müşteri kazandırıyorsun. Hortumdan tabak çanağa kadar saçma bir satın alma motivasyonuna giriyorsun ve kendin de müşteri oluveriyorsun. Sonra da sana ne tatlı adam diyorlar.
Eski bayramlar hikayelerle dolu
* Bugün bayramın ilk günü.
- Bizim ailede hem dini hem milli bayramlar son derece ciddi kutlanır. Kültürümüzde genelde bayram deyince eğlence geliyor akla. Oysa eski bayramlar hikayelerle dopdolu.
* Oo sen de yaşlanmışssın, birazdan ‘buralar hep dutluktu’ diye başlayacaksın diye korkuyorum.
- (Gülüyor) Ben çok güzel bayramlar geçirdim. Bayramın ramazan disiplininden çıkıp, o kısıtlamalardan kurtulmak anlamına gelmediğini; görevini yerine getiren insanların büyük bir rahatlama ve inanç sevincine ulaştıklarını gördüm hep ailemde. Benim anne tarafım dindardır. Dolayısıyla hem dini adetler hem de diğer adetler olmadığı takdirde toplumun olmayacağına inanıyorum.
* “Nerede o eski bayramlar” mı diyorsun?
- Medyanın kendine malzeme bulmak için ramazanın başlangıcından bayrama kadar yok “Balık kurban edilir mi”, yok “Deniz suyu orucu bozar mı” gibi saçma sapan sorularla bu değerleri hafifletmesi
yetmez mi?
Gezi'deki gençler için korkmaya başladım
* Ne değişti de eylemlere katılan Okan Bayülgen, Gezi ruhunu havaların güzelliğine bağladı bir anda?
- Gezi ile ilgili havaların güzelliğinden bahsettiğimde çok eleştirildim, hatta bana “dönek” bile dediler. Söylediğim şey şuydu; Gezi’nin ilk günlerine destek verenlerin kozmopolit, herhangi bir siyasi örgütlenmenin dışında çok renkli ve farklı düşünceli insanlar olması eylemlerin saflığını gösteriyordu.
* Havaların bozması bu saflığı da mı bozdu yani?
- Sadece meraktan Gezi’ye gelip, oradaki eylemin saflığına inanarak tekrar sokağa çıkan insanlar oldu. Havanın güzel olmasının avantajını gerekirse siyasi kanıtlarla söyleyebilirim ama bu lafım; “olaylar sırasında ölen ve hepimizin yüreğini dağlayan kayıplar da güzel havalar yüzünden mi oldu?” diye bana geri döndü. Halbuki kastettiğim bu değil, sadece saflıktı.
* Peki ya koluna kan grubunu yazarak ortaya çıkman?
- Eylemlerin başladığı tarihin ilk ya da ikinci günüydü, şimdi tam hatırlamıyorum. Oradaki gençler için korkmaya başladım. Bana bu ilhamı veren internette kan gruplarını koluna yazmış insanların fotoğrafları oldu. Bunun bir şekilde yaralanma, kan kaybı, hafıza gibi olaylarda işe yarayabileceğini düşündüm. Ayrıca benim gibi motosiklet kullanan insanlar motorunun da kaskının da üzerine kan gruplarını yazarlar. Koluna kan grubu yazmak ilkyardım tedbiridir, başka işe yaramaz.
Gezi'den bir şey anladın mı aferin, şimdi sırada seçimler var
* Orada olmanın başka bir mesajı yok muydu?
- 3 milyona yakın takipçisi olan bir Twitter hesabım var, üniversitelere her çağrıldığımda gidip gençlerle konuşmuşum. Madem kendimi gençlere bu kadar açmış, adamış bir adamım bu kadar onların yanında olan biri olarak benim bir şey söylememem ya da katılmamam diye bir şey söz konusu olamazdı.
* Gençlere net mesajını alayım.
- Ben şunu söylemeliyim. Genç arkadaşım şimdi Gezi’den bir şey anladın mı? Aferin, o zaman artık önümüzde seçimler var.
* Yanlış anlaşıldığın için üzülüyor musun?
- Ben hep yanlış anlaşılmışımdır. Gezi’de yanlış anlaşıldım demeyeceğim aksine çok fazla anlaşıldım. Öylesine sert günler yaşadık, öyle uzun günler oldu ki, kardeşler birbirini suçlar hale geldi. Suçlamalar başladığı zaman benim konumumdaki insanların kimseye yaranması mümkün değildir.
Burada dur, başına büyük bela alırsın genç adam
* Sen de rengini net belli et o zaman.
- Hayatımda hiçbir grubun net bir savunucusu olmadım. Çoğunlukla da sanatçıların kumaşının böyle olması gerektiğine inanırım. Sanatçı kamuoyu önderlerinden biri olabilir ama politik olarak onun sürekli seninle aynı çizgide olmasını bekleme, talep etme.
* Son soru, dönek misin?
- Döndün mü diye sorunca, benim yazdıklarıma bakarsan “Gezi’nin ilk günlerinde gidip kitap okuyorum ve parkın direnişi ile gurur duyuyorum” diyorum ama iş, demokratik yollar dışında iktidarın değişmesine girdiği zaman “Aaa burada dur, başına büyük bela alırsın genç adam” diyorum.
* Sonuçta “kimseye yaranamadım” mı diyorsun?
- Ben şuraya ya da buraya yaranmaya çalışmıyorum çünkü buna ihtiyacım yok. Ben benim, baba! Yıllardır hep şaşırtıcı oldum, sözlüklerde sürekli tartışılan bir adamım, buna alışığım, bununla da bir sorunum yok. Netice şu, kim beni kendine yakın olarak hissediyorsa ona diyorum ki “Hiçbir zaman sonuna kadar seninle aynı fikirde olmayacağım”. Bugüne kadar Okan kimdi? Kimseye eyvallahı olmayan adam. Şimdi sana da, senin düşman olduğun adama da eyvallahım yok. Bitti, bu kadar basit benim için.