OluÅŸturulma Tarihi: Eylül 15, 2005 00:00
Safiye Ayla’dan Zeki Müren’e kadar nice ünlü ses sanatçılarının arkasında ud çalan Erdoğan Yıldızel’in bir şarkısı var ki, tam 47 yıldır çalınıp söyleniyor: ‘Anlatılmaz bin dert ile geçiyor çileli ömrüm...’İstanbul 1950’li yılların İkinci yarısını yaşıyordu. Halk arasında ‘Menderes istimlaki’ olarak bilinen yıkımlar, bütün şiddetiyle sürüyordu. Karaköy’deki Perşembe Pazarı’nın olduğu yerlere gelmişti sıra. Sokullu Mehmet Paşa Camii çevresi, Mihrimah Sultan Çeşmesi ve çevresindeki dükkan ve binalar da yıkılacaktı. Çeşme Meydanı, Osmanlı döneminde olsun, Cumhuriyetin ilk yıllarında olsun kabadayıları ile tanınmıştı. Herkes evini, dükkanını kurtarmaya çalışıyordu.Erdoğan Yıldızel, o yıllarda 20’li yaşlarını süren genç bir udi idi. Konservatuvar mezunuydu, Türk Müziğinin akademik tahsilini yapmış, kültürünü almıştı. Gençti ama, başta Safiye Ayla olmak üzere, Zeki Müren’e, Nigar Uluerer’e, Sevim Tuna’ya, Emel Sayın’a, kimlere kimlere eşlik etmemişti ki, o gündenlerden sonra da edeceği gibi. Dedesi Kazım ağa ve ailelerine ait bir koca konak başta olmak üzere 20 evin yerle bir edildiği o gün, Kazım ağa bir kale gibi dikilmişti yıkım ekiplerinin önüne. O an, o orada Çeşme meydanında değildi. Ateşler fışkıran gözlerinde bir başka hayal perdesi açılıyordu. Tulumbacılar, yani arkadaşları, yani onun tulumbacı takımı. Türküler söyleyerek yangına koşuyorlardı: ‘Beyoğlu’ndan kalktık sandık selametGalata’ya vardık koptu kıyametHurşit reis sandık sana emanetSandık sandıklar içinde çok şanımız varHazret-i mevlaya yalvarmamız var... ‘ALTI KİŞİYİ YARALADI Kazım ağa atının üzerindeydi hayalinde. Hayalindeki o tulumbacılar, o Hurşit reis, gerçekten onun yıllar öncesinin İstanbul’unda, Çeşme meydanında, Beyoğlu’nda, Arap camiinde arkadaşları idi. Bir mazi siliniyordu orada! Kazım ağa, ‘Yandım Allaaaaaaaaaah’ diye naralandı önce. Birden elini beline attı. Taaa Bulgar harbinden beri evinde sakladığı ucu sivri, iki yanı keskin oluklu saldırmasını, kuşağının içinden sıyırıp görevlilerin arasına daldı. Yüzlerce insan, Osmanlı’nın son döneminden kalma, gençliğini cabbarlığını İstiklal Savaşı’nda, Cumhuriyetin kuruluş yıllarında bırakmış, ihtiyar aslanı izliyordu. Kazım ağa yakalandığında, ortalıkta tam altı ağır yaralı vardı. Yıkım günlerce sürdü. Artık Çeşme meydanında ne konak, ne de o oya gibi işlenmiş ahşap evler vardı. O zamanki hükümet ve belediye, ’İstimlak bedellerinizi ayda 1000’er liradan ödeyeceğiz’ dediler. İki üç ay kadar da verdiler paraları. O sırada belediyeden ve yetkililerden bir
haber geldi: Demokrat Parti iktidarı, evlerini konaklarını yıktığı inanlara, enkazları ve boÅŸ arazilerini, (Bestekar ErdoÄŸan Yıldızeli’nin iddiasına göre) neredeyse 2-3 misli bir fiyatla, geriye satmaya çalışıyordu.ANILARIYLA YAÅžIYOR Bu arada genç udi ErdoÄŸan Yıldızel, yeni taşındıkları mahallede, çok ama çok güzel bir genç kadına gönlünü kaptırdı. Karşılıklı aÅŸk yaşıyorlardı... Ama kadın evliydi ve çocuÄŸu vardı! Evlenmeleri, yuva kurmaları mümkün deÄŸildi. En baÅŸta aileler kıyameti koparırdı. O günkü terbiye ve kültrle bu mümkün deÄŸildi. Kadın da, Yıldızel de çıkmaz sokaktaydılar. Yıldızel, bir gece gazinodan döndükten sonra, pencerenin önünde gecenin ıssızlığına, mehtapsız, yıldızsız gökyüzüne dalıyor. Aklına dedesi Kazım AÄŸa geliyor önce, sonra peÅŸ peÅŸe yaÅŸadığı diÄŸer anılar, acılar. Bu acılara eklenen aÅŸk yarası! ‘Bin dert ile geçiyor ömrüm... Bir vefasız kederinden eriyor garip gönlüm... ‘ diye mırıldanıyor. Bir tellere vuruyor, bir nota yazıyor ve 47 yıldan beri ölmeyen o eÅŸsiz ÅŸarkı doÄŸuyor kasvetli gecede... Bu çok duygulu, çok güzel ÅŸarkının güfte yazarı ve bestekarı ErdoÄŸan Yıldızel’i ‘Şimdi ne yapıyor, nerede yaşıyor’ diye sorarsanız, biz de cevap olarak size, ‘Hani Osmanlı döneminde PadiÅŸahların atlarının otladığı, tımar gördüğü ve eski adı Tatavla, bugünkü ismiyle ise KurtuluÅŸ olan semtte, bir apartmanın zemin katındaki ufak dairesinde, hatıralarıyla, gazete ve bir yığın dergide yer almış röportaj ve fotoÄŸraflarıyla baÅŸ baÅŸa bir hayat sürüyor’ deriz sizlere. Ä°ÅžTE O ÅžARKIAnlatılmaz bin dert ile geçiyor çileli ömrümBir vefasız kederinden eriyor garip gönlümÅžu simsiyah geceler mi, acep ben mi öksüzümBir vefasız kederinden eriyor garip gönlüm.Â
button