OluÅŸturulma Tarihi: Eylül 27, 2004 00:00
Yıl 1870... Eğin’in kışın karla kapanan patika yoluna bir alternatif olacak ve kasabayı büyük kentlere bağlayacak Taş Yolu’nun yapımına başlanıyor. O dönemde, Belediye Başkanı olan Ekşizade Osman Efendi, ‘’Eğer bu yol bir gün biterse, birisi mezarımın başına gelip yolun bittiğini söylesin, ben duyarım...’’ diyor. Osman Efendi’nin karamsar olması boşuna değil. Yolun yapımı tam 130 yıl sürüyor. Tıpkı Türkler’in dağları demirle yakarak, Ergenekon’dan çıkışı gibi, kayalara tüneller açılıyor, Fırat’a inen uçurumların kenarına yollar yapılıyor. Vahşi doğanın dünyayla bağlantısını kopardığı bu kasabanın ‘’çıkmaz bir sokak’’ olmaktan kurtulmasını herkes istiyor. Çünkü yaşamak için bu gerekiyor. Eğin’in ‘’bilge’’si, gazeteci Abdullah Ataman, uçurumun kenarından sarkarak bir duvarı gösteriyor bana; ‘’İşte babamın yaptığı duvar. Çocukken her öğlen ona
yemek getirirdim...’’TaÅŸ Yolu bir de EÄŸinli kadınlara sorun. Onlar için bu yol, gurbeti katlanılır hale getirmiÅŸtir. OÄŸullar, kocalar, daha yakınlarındadır ÅŸimdi. Oysa yüzyıllardır kalplerinden ağıtlar taÅŸmış, Fırat’ın sularına atılan dilekler boÅŸa çıkınca, nehre gözyaÅŸlarını akıtmışlardır. Hasretini çektiÄŸi adamın özlemi boÄŸazında düğümlenmeyen her kadının bir türküsü vardır burada. EÄŸin’de her kadın doÄŸuÅŸtan ÅŸairdir. Sarp kayalıklarla Fırat’a saygı duyarmışçasına eÄŸilen evlerin arasında yankılanan yakarışlar birbirine benzer; ‘’dön gel aÄŸam’’, ‘’ela gözlerini sevdiÄŸim aÄŸam’’, ‘’gitme aÄŸam’’, ‘’gönderdiÄŸin yazmayı yaktım aÄŸam’’, ‘’beni mektupla avutma aÄŸam...’’ EÄŸinli kadın, geleceÄŸini kasabasının dışında arayan erkeÄŸini anlamışsa da anlamamazlığa gelmiÅŸtir ve ne yapsa da hasretle yanan yüreÄŸini susturamaz: ‘’Fırat kenarında kayık deÄŸilem/ Senden ayrılalı ayık deÄŸilem/ Bir çift selamına layık deÄŸilem/ Ä°n gel aÄŸam in gel, gel de gine git/ Akan gözyaşımı sil de gine git.’’ŞİMDÄ° KAVUÅžMAK DAHA KOLAYDiÄŸerleri gibi dik bir yamaca yerleÅŸmiÅŸ, Fırat’a bakan, ApçaÄŸa köyünün ahÅŸap evlerinin üzeri, sanki hüzün belli olmasın diye sacla kaplanmış. Yaz bitmiÅŸ, bir hayalet köye benzemiÅŸ yine burası. Zamanında kentlere göç edenler, kıyamamış, buradaki evlerini ‘’sayfiye’’ yapmışlar. Güneyde de bir yazlık ev bulunduruyorlar ama burası hep ana kucağı gibi. YokuÅŸ aÅŸağı, yokuÅŸ yukarı, birine rastlamak zor. AÅŸağıda Fırat akıyor. Tokmakları eskimiÅŸ kapısında dikilen Zeynep köyün ıssızlığından sıkılmış belli. EÄŸin’in ekonomisini kurtarmaya yetmeyen dut pekmezi üretimiyle de pek arası yok. Onun hasretlik bir türküsü olup olmadığını soruyorum, ‘’aman olmasın, o eskidendi...’’ diyor. Kocası inÅŸaat ustası, ‘’kentlere göç edenler yazın gelip ahÅŸap evlerini onarıyorlar, o zaman kocama çok iÅŸ düşüyor’’ diye açıklama yapıyor. Bugün EÄŸinli kadınların pek azı ezbere biliyor o türküleri. Oysa göç yine var ama bu kez kavuÅŸmak daha kolay.Fehmi Balcı neredeyse yarım asırdır, Kemaliye’nin ana caddesindeki otobüs firmasının dükkanından, göçü seyrediyor. Bir kez bile iÅŸine kravatsız geldiÄŸi görülmemiÅŸ. ‘’Köylerimiz geçindirmiyor’’ diyor. ‘’Aile aile gittiler. Geride hep yaÅŸlılar kaldı. Halen Ä°stanbul’dan para geliyor. Burada yaÅŸayanlar, böyle geçiniyorlar. Türkiye’nin her kentinde mutlaka bir EÄŸinli vardır.’’ Sonra ‘’Sen Ä°stanbul’un neresindensin?’’ diye soruyor bana. ‘’Cihangir’’ diye cevap veriyorum. ‘’Bak, Cihangir Caddesi’nde, EÄŸinli Ahmet Bey oturur, oÄŸlumun Merter’de Polo dükkanı var, BeyoÄŸlu’nda Hacı Baba’nın sahibi Recai Bey EÄŸinli’dir, garajın karşısındaki kasap bizim buralı, hangi birini sayayım...’’ Fehmi Bey anlattıkça, ‘’EÄŸinli’nin topalına BaÄŸdat’ta rastlamışlar’’ deyiÅŸi kafamda daha netleÅŸiyor. Sonra bir anda koltuÄŸundan doÄŸruluyor ve dükkanının camından Ä°stanbul’a kalkacak otobüse binenlere bakarak, ‘’Ama er geç gelirler. Bu su, bu hava, toprak bırakmaz adamı. ZenginleÅŸmiÅŸ olarak dönerler, köylerde hepsinin yazlıkları vardır. EÄŸinliler’in gurbette para biriktirebilmiÅŸ olmalarının en önemli nedeni, birbirlerini tutmaları ve tutumlu olmalarıdır. Dayı kasaptır, yeÄŸenini yanına çağırır, yatırır, yedirir... Bahara kadar kazanırlar, sonra da burada yerler.’’ALÄ° AÄžA’NIN MÄ°SAFÄ°RHANESÄ°Sabah erken... Bozkurt Lokantası’nda, 70’lerinde yalnız bir adam oturuyor. Paça çorbası içiyor. Emin Duran Erol, Ermenice ismiyle bilinen Hapanos EkreÄŸi, yani YeÅŸilyurt köyünden. Ä°stanbul’da doÄŸmuÅŸ. Babası, su ve buz satarmış. Dükkanı yanınca, oÄŸlunu daha altı aylıkken annesiyle köye göndermek zorunda kalmış. Ä°nekleri Sarıkız ve ahÅŸap ambarda saklanan yiyeceklerle, altı ay süren sert kışlar geçirmiÅŸler. Babası iÅŸlerini düzeltince, yeniden kente dönmüşler. ‘’Altı yaşında ilk kez HaydarpaÅŸa Garı’nda babamla karşılaÅŸtım. Bebek Camii’nin yanındaki ahÅŸap kulübesinde yine buz satıyordu. Çok fakirdik. Ben de bir süre simit, su, gazete sattım. Emekli muhasabeciyim, artık buraya yerleÅŸmeye karar verdim. Ä°stanbul bozuldu, insanları da... Oysa burada, deÄŸiÅŸmeyen bir ÅŸey vardır, EÄŸin’e gelen bir yabancının duyduÄŸu ilk sözcük ‘hoÅŸgeldiniz’dir.’’Öyledir... Kim gelirse gelsin, birkaç EÄŸinli yaklaÅŸarak ‘’HoÅŸgeldiniz’’ der. Her ne kadar, Munzur DaÄŸları arasındaki, kapalı ve ırak coÄŸrafyasında kendine dönük yaşıyor gibi dursa da EÄŸinliler, kalpleri açık, dünya görüşleri geniÅŸ insanlar. Anadolu konukseverliÄŸi, burada gerçek anlamda yaşıyor. Köylerdeki evlerin bir odası hep Tanrı misafirleri için. Salihli köyünün galvaniz kaplı evlerinden birinin kapısında ‘’Ali aÄŸanın misafirhanesi’’ yazıyor. Kapıyı çalacaksınız, sorgusuz sualsiz buyur edileceksiniz, artık hayatta olmayan Ali AÄŸa’nın ocağı, sedirleri olduÄŸu gibi duruyor. EÄŸin’in geleneksel mimarisini görmek isteyen herkese, Belediye BaÅŸkanı Mustafa Haznedar’ın 320 yıllık evinin kapısı da açık. Mustafa Bey, 25 yıl Ä°stanbul’da yaÅŸadıktan sonra, EÄŸin’e bir borcu olduÄŸunu düşünerek dönmüş. EÅŸi Ömür Hanım da buralı. Kayınpederinin kirve hediyesi, 150 yıllık, nesli tükenmiÅŸ EÄŸin halısının serildiÄŸi sedirli odada, bir taraftan elindeki tığ iÅŸini yaparken bir taraftan da laf lafı açıyor; ‘’EÅŸim ailenin tek erkek çocuÄŸuydu, bu yüzden düğünümüz bir hafta sürdü. Köyden at üstünde geldim, Fırat’ın üzerindeki eski bir asma köprüden geçtim...’’ Haznedar çiftinin bir torunu var; adı EÄŸin Ä°rem... GÄ°TMEK MÄ° ZOR KALMAK MIEÄŸinli kadınların hasreti bitmeden, Keban Barajı’nın yapılmasıyla köprüleri su altında kalan EÄŸin’e baÄŸlı 25 köyün halkı, yıllar boyu bir köprünün özlemini çekmiÅŸ. Karşı kıyıya sallarla, sandıklarla ulaÅŸmaya çalışırken, Fırat’ın sularında birçok hayat sönmüş. Feribotla ulaşım denenmiÅŸ ama PKK feribotu yakmış. Terör korkusundan, günbatımından sonra çalışmayan feribotu kaçıranlar sabaha kadar beklemek zorunda kalırmış. Çalmadık devlet kapısı bırakmamışlar. 22 yıl sonra, BaÅŸpınar Köprüsü’nün açılışında, çocuklar artık ergenliÄŸe ulaÅŸmış, yaÅŸlılarsa ölmeden köprüden geçebildikleri için şükrediyorlarmış.22 yıl bir köprü mü beklemek zor yoksa sevdiÄŸinin yolunu gözlemek mi? Gurbette çocuÄŸunun nasıl büyüdüğünü merak etmek mi zor, yoksa ayakta kalmak için kendi toprağınla mücadele etmek mi? Ä°ÅŸte, Fırat’ın kıyısında, bir gitmek mi zor kalmak mı zor bilmecesi... EÄŸinli kadının cevabıysa yine kalbinde saklı: ‘’Kurban olam gözlerinin içine/ Ayrı düştüm o gidiyor gücüme/ Ela gözlerini sevdiÄŸim aÄŸam/ Sığmadın mı bir EÄŸin’in içine’’.BU KÖY O UZAKTAKÄ° KÖYKemaliye’ye beÅŸ kilometre mesafedeki ApçaÄŸa, buralı Cumhuriyet dönemi edebiyatçısı Ahmet Kutsi Tecer’in ‘’Uzaktaki Köy’’ ÅŸiirine ilham veren köy. Köyün giriÅŸindeki tabela bunu anlatmaya yetiyor: ‘’Orada bir köy var uzakta/ O köy bizim köyümüzdür/ Gitmesek de görmesek de/ O köy bizim köyümüzdür.’’ BOYLU PÄ°DELERApçaÄŸa, buraya has boylu pidelerin yapıldığı fırını, her gelenin çayla ağırlandığı konukevi, ahÅŸap dükkanlardan oluÅŸan küçük çarşısı, üzeri sacla kaplı olsa da ihtiÅŸamlı günlerini hayal edebileceÄŸiniz taÅŸ- ahÅŸap evleri ve Kemaliye’ye hakim köyün tepesindeki TaÅŸ Kahve’siyle, ziyaretçilerin kaçırmadığı bir yer. TOPLANAN BAÄžIÅžLARLA TAMAMLANDIUzunluÄŸu altı kilometreye ulaÅŸan 31 tüneliyle TaÅŸ Yolu, Kemaliye- Ä°stanbul yolunu 220 kilometre kısaltmış. Bu yolun yapımı sırasında, bazen 20 yıl boyunca çalışmalar durmuÅŸ ancak 1993 yılında Recep YazıcıoÄŸlu’nun giriÅŸimleri, gurbetteki ve ilçedeki Kemaliyelileri bir araya getirmiÅŸ ve toplanan bağışlarla yolun yapımı tamamlanmış. Bu yol, devlet- vatandaÅŸ iÅŸbirliÄŸinin güzel bir örneÄŸi. Yolun bir özelliÄŸi de açılan tünellerin her birine 5 milyar veren Kemaliyeli ve Kemaliye severlerin isimlerinin tünellerin giriÅŸine yazılmış olması.BEN OLSAYDIM BUNLARI YAPARDIMBir Kemaliye evinin kapısını geleneksel tokmağıyla çalmakFırat Nehri üzerindeki köprülerden geçmekKaranlık Kanyon’da kayıkla dolaÅŸmakTaÅŸ Kahve’den Kemaliye Vadisi’ni izlemekDivriÄŸi Ulu Camii’nin taç kapılarının taÅŸ işçiliÄŸini incelemekKeban Baraj Gölü’nden feribotla geçmekKemaliye kadınlarının hasret dolu manilerini öğrenmekYukarı Fırat Havzası boyunca manzaralı bir tren yolculuÄŸu yapmakApçaÄŸa köyü fırınından sıcak, boylu pide alıp yemekFırat’a dilek atmakÂ
button