Cici bici bir kızı oynamak erkeği oynamaktan daha zor

Güncelleme Tarihi:

Cici bici bir kızı oynamak erkeği oynamaktan daha zor
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 23, 2004 00:007dk okuma

İşte ‘Artık aramasınlar, sinemanın yeni jönü ben olacağım’ diyen Ş. S... Onu tanıyorsunuz aslında; Süper Baba, Feride, Aşkın Dağlarda Gezer, Yıldızların Altında, bir bölüm de olsa Karaoğlan, Gülbeyaz adlı dizilerde ‘kadın’ rollerine çıkıyordu. Yok yok ters oldu, o zaten kadın da Show TV’de haziran ayında başlayacak Müjgan Bey adlı dizide erkek rolüne bürünecek.Yani hem genç ve güzel bir kızı, hem de yakışıklı bir erkeği canlandıracak. Yoksa, yakışıklı kız, güzel erkek miydi? Dizi için makyajını yaptıktan sonra çekilmiş fotoğraflarından ona aşık olan çok sayıda kadını hesaba katarsak, yakışıklı erkek demek daha doğru olacak galiba. Sonuç olarak karşınızda Şevval Sam var; yani Müjgan Bey! Aslen Kerkük Kürtlerindensin ama Gülbeyaz’la Karadeniz kızı imajı iyice yerleşmişti üzerine, seni Karadenizli sananlar çoktu. Bu imajdan kurtuldun mu? - Belli bir imajla tanınınca, değişik karakterleri canlandırma şansı azalıyor. Ben bu yüzden çok uzun süreli işlerde yer almaktan imtina ediyorum. Gülbeyaz’ı bu nedenle fazla uzatmadık, çok dedikodu çıktı ama bitirmemizin nedeni iş stratejisiydi. Bence idealdir 26 bölüm. Uzayınca hikaye sünüyor, duygu sömürüsü başlıyor, izleyiciye de saygısızlık.Bu yeni proje nereden çıktı?- Funda Alp’in yazdığı bir hikaye. Yönetmen Özer Kızıltan, Gülbeyaz’ın da yönetmeniydi. Birlikte hazırladık projeyi. Televizyonda bütün diziler birbirine benziyor ve ciddi bir dizi enflasyonu var. Ben yaptığım işlerde fark yaratacak, küçük de olsa bir şey eklemeye çalışıyorum. Feride erkek gibi yetişmiş bir kızdı, Aşkın Dağlarda Gezer, ilk doğu dizisiydi. Yıldızların Altında aslında müzikal olacaktı. Gülbeyaz ise Romeo Jülyet’in Karadeniz versiyonuydu. Burada ne var farklılık yaratacak?- Kız istemediği biriyle evlendirilmek isteniyor ve kurtulmak için erkek kılığına giriyor. Ama sonra esas oğlana sahiden aşık oluyor. Esas oğlan da evlenmek istemediği için arkadaşıyla yer değiştiriyor ve esas kızın kız haline aşık oluyor. Müthiş bir aşk kombinasyonu var. Arkadaşları da kardeşlere aşık oluyor filan. Yanlış anlamalar ve yalanlar... Şahane bir Neşeli Günler durumu. Shakespeare’in 12. Gece’sindeki Viola karakterinden esinlenme var, o da bir süreliğine erkek kılığına girer. Duygusal komedi ve aynı zamanda müzikal. Müzikleri Ezginin Günlüğü’nden Nadir yapıyor; her bölümün kendine özgü bir müziği olacak. Şarkıları karakterler söylüyor. Ruhsar Öcal, Alpay İzbırak gibi oyuncular var kastta. Ahmet Kaynak, genç bir oyuncu, esas oğlan.Müzikal dizi risk değil mi?- Bu riski birlikte aldık, arkasında da duruyoruz. Şarkılar o kadar güzel ki. Bazı sahneler klip gibi olacak, yani her bölümün bir klibi olacak. İŞİN KOMEDİSİ ERKEKLİĞE ALIŞMA SÜRECİPeki bir erkeği oynamak nasıl?- Ben bu işi niye bu kadar çok seviyorum biliyor musun? Ben kendi hikayemi yaşıyorum ama bana tek bir hayat, tek bir hikaye yetmiyor aslında. Oyunculukta farklı hikayeler yaşayabiliyor insan. Ben inanıyorum onları oynarken. Kendi hayatımda bir erkek hikayesi de yaşamak isterdim, bunu bana yaptıran oyunculuk. Sartre’ın bir lafı var, en büyük tembellik insanın sevdiği işi yapmasıdır, diyor. Ben hayatımda tembellik yapıyorum.Rollere inanıyorsan, dışına çıkmak zor olmuyor mu? Hele bir kadından erkeğe, erkekten kadına dönüşmek?- Aslında ilk defa oluyor bu. Ama şöyle bir şey var, bu kız gerçekten erkek değil. Erkek gibi kız da değil, gayet feminen. İşin komedisi erkekliğe alışma sürecinde. Erkek kılığına girince beceriksizlikler yapıyor; unutup kızlar tuvaletine giriyor, kovalanıyor. Sonra erkek tuvaletine giriyor, adamlar sıralanmış pisuarlara, ne yapacağını şaşırıyor. Futbolla ilgilenmemiş hiç, yanlış yorumlar yapıyor, pantolonunu karıştırması gerekiyor, kızlar asılıyor filan... Maço bir karakter mi?- Hayır. Profesyonel bir erkek olmadığı için sık sık çuvallıyor. Bizim başta konuştuğumuz taksi şoförü gibi değil yani.Erkek gibi davranmak için çalışıyor musun?- Hayır, çok erkek arkadaşım ve yeteri kadar gözlemim var. Benim için bir erkeği oynamaktansa, cici bici bir kızı oynamak daha zor. Onun için kızları gözlemem gerekiyor aslında! Madem çok hikayeye ihtiyaç duyuyorsun, başka hikayelerden beslenmediğin zaman ne yapıyorsun?- Ben kendi hikayemi yoğun bir şekilde yaşıyorum bir yandan, iş de benim için terapi oluyor. Çok lay lay lom geçen bir hayatım yok. Çok iniş çıkışlar yaşayan bir insanım. Sağlam bir hayat mücadelesini dolu dolu yaşıyorum.Neyle mücadele ediyorsun?- Mesela tek başına bir kadın olarak yaşamak, başlı başına bir mücadele. Bir yandan hayatın hamallık bölümleri var, gündelik hayatı organize etmek gibi. Bunun haricinde insan ilişkilerinde çok sancılı süreçler oluyor, yüzleştiğin gerçekler oluyor. Kendinle de yüzleşiyorsun. Bunlara bazen karakter analizi yapar gibi, oyuncu mantığıyla bakıyorum. Kendimin analizini yapıyorum. Bu mücadeleden şikayet etmiyorum ama. Bu süreç beni kendimi bulmaya götürüyor. Büyüme süreci gibi mi?- Evet çocuklar da büyürken bacakları acır, benim de canım acıyor ama hedefe ulaşmak için acı gerekiyor. Oturup ağlamıyorum ama acımı içimden çıkarıp masaya koyup dışardan izliyorum. Bazen beste yapıyorum, bazen resim. Bazen yazılar yazıyorum, kendi felsefemi geliştiriyorum. Ama bir gün yazmaya kalkarsam asla kendi adımla yazamam. Şimdi de kitap mı çıkardı demesinler diye.Bu iniş çıkışlara, mücadeleye aşk da dahil mi?- İnsana dair her şey bu mücadeleye dahildir. Aşkta kaybetmek, aşkı kaybetmek anlamına gelmiyor her zaman... Aşk, kaybettiğinde bulduğun şeydir belki de...Bir tek senin yüzünden bitmiyor herhalde aşk?- Kimseyi suçlamıyorum. Aynı adama çok aşıkken, sonra olmuyorsun. Adam aynı. Onda bir değişiklik yok. Aşk sana görmek istediklerini göstermiş, görmek istemediklerini göstermemiş! Bu seninle alakalı bir şey yani. Kendi için seviyor insan. Benim için fedakarlık diye bir şey yok, kimse de benim için bir şey yapmasın. HAYATIMIN SONUNA KADAR SAHİP OLMADAN SEVEBİLİRİMNasıl aşklar yaşadın şimdiye kadar?- İşin sıradanlığını gördüğüm anda, çok üzüldüm. Keşke sıradanlaşmasa. Dünyevi şeyler istediler hep. Kiminde kıskançlıklar, kiminde özensizlikler, kiminde şekilcilik oldu... Mülkiyet duygusu oldu ki bu benim son dönemde kurtulmaya çalıştığım bir şey. Benim aşk dediğim, mülkiyetlerden kurtularak sevebilmek. Onu o ruhuyla, ruhuna ağırlık vermeden özgür bırakabilmek. Tersi egoizm oluyor. Sen benimsin, benden başka kimseyle olamazsın! Tabii ben de benimle birlikteyken herkesle birlikte olsun demiyorum ama ben birini severken zaten başka birini görmüyor gözüm, eğer o başkalarıyla birlikte olabiliyorsa zaten beni sevmiyor demektir. Dolayısıyla ondan bir şey beklemeye, şöyle yap böyle yap demeye hakkım yok. Birinin beni terketmesi, aşkımdan vazgeçmesi beni korkutmuyor ama o aşık olduğum kişinin deforme olması, ruhunun erozyona uğrama ihtimali beni korkutuyor. Sevdiğim insanı hayatımın sonuna kadar sahip olmadan sevebilirim ben, öyle bir gücüm var. Aşkımı vitrine koyup yıllarca seyredebilirim ancak o oradan düşüp kırılırsa bir daha yapıştıramam, belki onu anlayabilirim ama bir daha sevemem. ‘Dal rüzgarı affetmiştir ama kırılmıştır bir kere.’Demin tarif ettiğin aşk, gerçek hayatta var mı?- Çok az insanda olabilir, belki bir gün karşılaşırım. Karşılaşmasam da illa ki yaşamak istemiyorum. Dükkanı uzun süreliğine kapattım. Artık iş zamanı...GÖĞÜS KILI BİLE YAPTIKMakyajı Derya Ergün ve ekibi yapıyor. Devlet Tiyatrosu’nun makyözü ve aynı zamanda Mimar Sinan Üniversitesi’nde hoca. Bir kere koyu renk lens takıyorum. Kaşlarım kalındır. Dediler ki, kız halin için biraz alalım, erkek için kalınlaştırırız yine, ama istemedim! Favoriler yapışıyor, özel bir madde var o sürülüyor yüze ve sakal yapılıyor. Göğüs kılı bile yaptık. Yaklaşık 50 dakika sürüyor erkeğe dönüşmek. Temizlemek beş dakika. Artık aramasınlar yeni jön ben olacağımŞ. S., 27 yaşında, meslek lisesinin elektrik bölümünden mezun olmuş bir taksici. Arabasına müşteri olarak binen bir sinemacı tarafından keşfedilerek dizi dünyasına kazandırıldı. Bu kazanç, tam da ‘Türk sinemasında jön yok’ tartışmalarının üzerine geldi. Haziran ayında bir diziyle izleyicinin karşısına çıkıp, belli ki çok genç kızın canını yakacak olan Ş.S., iddialı: ‘Oyuncudan taksici olursa, taksiciden de oyuncu olur. Türk sinemasının yeni jönü ben olacağım!’ Çok yakışıklısınız, kim keşfetti sizi?- İsmini vermeyeyim şimdi, sinemanın ağır abilerinden biri arabama bindi bir gün. Sende jön yüzü var, oyunculuk yap dedi. Bizim bu taraklarda bezimiz yoktur, olmaz, delikanlılığa sığmaz, dedim. Fakat durağa gelip uzaktan fotoğraflarımı çektirmişler. Bana yolladılar, baktım kendimi çok beğendim. Sonra arkadaşlar çok ısrar etti. Olsun dedik. Bir gün de Nejat abi (İşler) bindi arabaya. Ben de onun filmini seyretmiştim; taksiciyi oynadığı. Çok beğenmiştim. Oyuncudan taksici oluyorsa, taksiciden de oyuncu olur, dedim. Ee dizide oynayacaksınız, delikanlılığa sığacak mı?- Hangi işi layığıyla yaparsan, delikanlılığa sığar. Delikanlılığın kitabında, ne yaparsan yap, işini severek yap der. Biz emekçiyiz kardeşim.Jön yok diyen Hülya Avşar’dı, tanıştınız mı?- O da bir gün nasip olacak inşallah. Beğendiğimiz bir hanımefendidir. Saygı duyarız.Rol arkadaşlarınızı beğendiniz mi?- Genç bir arkadaş var, açık renk gözlü, çok güzel. İyi bir elektrik aldım ondan. Ama aramızda bir şey olur mu bilemem... �
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!