Güncelleme Tarihi:
İŞTE NEBAHAT ÇEHRE'NİN BÜYÜK AŞKI - Foto - galeri
Nebahat Çehre 15 yaşında Türkiye Güzeli seçildikten sonra, Dünya Güzellik Yarışması’na katılmak için İlgiltere’nin başkenti Londra’ya gittiğini belirterek şunları söyledi:“Her sene yapılan dünya güzellik müsabakasını Dünya Güzeli dans ederek açardı. Biz güzeller, İngiliz ailelerinin masalarına dağılmış vaziyetteyiz. Bende bir İngiliz ailenin masasındayım, yakınım ama... Çok yakınız yani dünya güzelinin masasına... Churchill, toplu, bıyıklı bir insan. Ben de çok iyi bir İngiliz ailenin yanındayım. Güzelleri izliyordum sürekli.. Dansları bitti, bir müddet sonra Churchill gelip elini uzattı, “Miss Turkey” dedi, kalktım. Burdan da böyle tüller fışkıran bir elbise vardı üzerimde, o ara tülüme bastı dans ederken, tül yırtıldı.Hemen bir takım insanlar geldi ben, “Fine thank you” demekten başka bir şey bilmiyorum. “Bir telefonla hemen getirttiririz” anlamında konuştular. Ben de “Problem yok” dedim. Onu bir sorun yaptılar. Hemen bir mağaza açtırıp getirttiler. Yani birazcık sarkan bir yırtıklık olmuş eteğime basınca, öyle bir şey yaşadım. Churcill beni Atatürk’e hayran olduğu için dansa kaldırmış olabilir… Çünkü orada o kadar güzeller vardı ki 70-80 tane... Yani küçücük bir çocuktum, beni bu şekilde onore etmesi Atatürk’e olan hayranlığıydı. Hele o savaştan sonra Atatürk’e hayran olmamak mümkün değildi.”
ÇEHRE'DEN İLGİNÇ AÇIKLAMALAR
15 YAŞINDA TÜRKİYE GÜZELİ SEÇİLDİM
59’u 60’a bağlayan yılbaşıydı. Bir arkadaşım evet, benden iki yaş büyük olan bir arkadaşımın yanındaydım, ablası da vardı yanımızda. Onlar yarışmaya katılıyorlarmış, bana da dediler katılır mısın? Annem de böyle güzellere, güzelliğe meraklı bir insandı, anneme sorayım dedim, şaşırdım eve geldim, kızın Türkiye Güzeli olacak dedim. O da nerden çıktı, o gün o olayı anlattım, teklif falan aldım gibi, çok küçüksün nasıl böyle bir teklif veriyorlar, hani yaş o kadar önemli değilmiş, yani 15 yaşında da girilebiliyormuş.
BANA 13 YAŞIMDA GÖRÜCÜ GELDİ
Gelişmem 15 yaşında bitti, 13 yaşında, 14 yaşında görücü gelmeye başlamıştı. Kayseri’de, teyzemlerin yanındayken, eniştemin yanına sek sek oynayarak giderken bir çocuğa rastladım. Sonra aile haber gönderdi, görüşmek istiyoruz diye, büyümesini bekleriz falan dediler. Güldüler bizim aile, zaten olmaz yani böyle bir şeyi düşünmüyordum, çok çocuktum.
YILMAZ GÜNEY’E İLK GÖRÜŞTE AŞIK OLDUM
Bir elbise görürsünüz vitrinde ama onu giydiğinizde yakışmaz. Görsellik önemli de ben erkeğin kişiliğine, sahiplenmesine daha çok önem veririm. Çevremde daha gençlerde göremediğim o tarzı gördüm onda, o kişiliği beni çok etkiledi. Hakikaten setten önce, ilk tanıştığımız zaman yapımcının yerinde, o anda öyle bir duygu hissettim, o anda elektriklenme oldu. Hatta ben o kadar utangaçtım ki ‘Acı Hayat’ı çevirirken Ayhan Işık’la bir öpüşme sahnemiz vardı. Yüzüm kızarmıştı, Metin Erksan, “Niye utanıyorsun?” dedi. Ayhan Abi hiç öpmezdi ama öyle bir sahnemiz vardı. Ayhan abi çok rahatlatmıştı: “Ben senin abinim, bu bizim oyunculuğumuzla ilgili bir şey merak etme” diye böyle bir rahatlatmıştı. Ben çekingen olmama rağmen o gün Yılmaz’a teklif ettim. O zaman Taksim’de Kristal büfe vardı, onun üstünde oturuyorduk, annem, kardeşlerim... “Beni eve bırakır mısınız?” dedim. Hayatımda demiyeceğim şeyi yaptım. Bu cesareti nasıl buldum, teklifte bulundum ve o yapımcının yerinden eve gelene kadar hiç konuşmadım. Sonra “İyi geceler” dedi, “İyi geceler” dedim. Sonra sette karşılaştım..
YILMAZ, EVE HER GÜN ÇİÇEKLE GELİRDİ
Hiç kıskanmadım çünkü Yılmaz bana onu yaşatmadı, özel olduğumu yaşattı. Eve her gün gelirken çiçek alırdı, çiçeksiz hiç gelmezdi. Bir tek ricası vardı, “Evin kapısını sen aç”. Yani ben hani bir yerdeysem, o saatte evde olayım ki evi boş hissetmesin. Yoksa bir sıkması falan yoktu.
YILMAZ’IN KARAKTERİNİ BİLDİĞİM İÇİN, MİNİ MODASI ÇIKTIĞIM ZAMAN MİNİ GİYMEDİM
Yani ben onun karakterini bildiğim için zaten giyinmezdim. O ara ben mankenlik de yapıyordum, o bütün giydiğim kıyafetleri kısaltmıyordu, zaten çok çok açık kıyafetler değildi ama mini giymiyordum. Evet mini modası çıktığı zaman ben diz üstünde Chanel modası giyiyordum.
YILMAZ GÜNEY’LE DALGALI DENİZE AMPUL ATIP, TÜFEKLE VURUYORDUK
Biz ava giderdik, beni de yetiştirdi. Tüfeği çok güzel kullandığı için.. Hatta dalgalı denize ampul atıp onu da vurabiliyorduk. İyi yetiştiriyordu.. Ama o havaya bozuk parayı atıp vuruyordu… Çok iyi bir nişancıydı, çok iyi ata binen, çok iyi silah kullanan biriydi.
YILMAZ, ATEŞ EDEREK BAŞIMIN ÜZERİNDE BARDAK KIRINCA ÇOK KORKTUM, KELİME-İ ŞAHADET GETİRDİM
Üstten. 2 kurşun geçti, üçüncüde parçalandı. Elimde de onun tesbihi vardı. Ben başımdaki kırıntıları attım, onun için bir çığlık attım. Yani o ara tuhaf oluyorsunuz , çünkü başınızda olduğu için ölümle çok yüz yüzesiniz. Yani elde şişe tutsanız da ona ateş etse, yanlışlıkla elinizden vursa yaralanırsınız.
Kelime-i Şahadet getirdim, ondan sonra da heykel gibi kaldım, çünkü en ufak hareketim benim ölümüme neden olabilir. Karşıda Kalkavanlar’ın yalısında çalışıyorduk, geceydi. Aydemir Akbaş var, karısı dayanamadı gitmişti. 2,3 dakika sonra bütün elektrikler gitti. O anda ölebilirdim, isteyerek olan bir şey değildi ama yapmam gereken bir şeydi. Çok da belli olmadı filmde. O hikayeyi benim yanımda yazıyordu ama biliyorsunuz fünye kullanılır öyle sahnelerde. Ben onu kullanacağını zannettim, ama gerçek yaptı. Halbuki gerçek yansımadı, keşke yansısaydı çok büyük bir olaydı. Sinemada bunu yansıtamadık.