Chelsea mağlubiyetini unutturan İTALYAN

Güncelleme Tarihi:

Chelsea mağlubiyetini unutturan İTALYAN
Oluşturulma Tarihi: Nisan 16, 2008 00:00

Geçtiğimiz hafta hem Türkiye hem de Fenerbahçe için çok önemli bir haftaydı. Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finale kalmış, Chelsea’yle İstanbul’da yaptığı ilk maçı da kazanarak yarı final için önemli bir avantaj elde etmişti.

Bu yıl Türkiye’deki hiç bir Şampiyonlar Ligi maçını kaçırmayan bir FB taraftarı olarak, İngiltere’deki rövanşa gitmemem düşünülemezdi. Tarihi bir maç olacaktı. Zaten çeyrek final öncesi koyu bir Fenerbahçe taraftarı olan Volkswagen Binek Araç Genel Müdürü Vedat Uygun’un ’Birlikte gidiyoruz’ davetini de kabul etmiştim. Aralarında Doğuş Otomotiv yöneticileri ve gazetecilerden oluşan 20 kişilik bir ekiple pazartesi akşamı Londra’ya uçtuk. Salı günü maç öncesi Londra’yı dolaşmak için dışarı çıktığımızda her yerin adeta sarı lacivert renklerle kaplandığına tanık olduk.

MAÇI CHELSEA TARAFTARLIĞI BİZ KAZANDIK

Hayatımda ilk defa Oxford Street’te bu kadar çok kişiye selam vermiştim. Stada ulaştığımızda ise inanılmaz bir atmosfer bizi bekliyordu. 4 bin olduğu söyleniyor ama bence daha fazla olan Türk taraftarlarının sesi tüm stadı inletiyordu. Chelsea’den çekiniyor ama birde turu atlarsak diye maç çıkışı planları yapıyorduk. Şunu söylemeden geçemeyeceğim, Chelsea taraftarları bugüne kadar gördüğüm en sessiz taraftarlardı. Tatil köylerinde animatörlerin müşterilerle hep birlikte dans ettiği çocukça şarkılar vardır ya, işte 38 bin Chelsea taraftarı da maç boyunca sadece öyle bir şarkıya tempo tuttu. Onun dışında tamamen sinema gibi maçı seyrettiler. İngiliz holiganlara alışık olduğumuzdan bana açıkçası tuhaf geldi. Biz ise 4 bin kişilik azınlık olarak adeta stadı inlettik. Hem de çok erken gol yememize rağmen. İnanın, yanımızdaki Beşiktaş ve Galatasaraylı arkadaşlarımız bile bizden çok bağırdılar. Sonuçta maçı 2-0 kaybettik ve üzüldük. Ama maçı Chelsea kazansa da, taraftarlığı biz kazanmıştık.

Şampiyonlar Ligi’nden elendiğimiz için maç sonrası planlarımızın hepsi suya düşmüştü. Moralsizdik ve kendimizi o saatte tek açık yer olan McDonals’a attık. Kasiyere "Çok üzgünüz, bize 25 bigmac, 25 cheeseburger, 25 kola, 25 patates lütfen" diyince surat ifadesini görmeniz lazımdı. Tüm ekip seferber olup, siparişlerimizi yetiştirdiler ve biz sessiz sedasız yemeklerimizi yiyip otele çekildik.

İTALYANLAR ÜZÜNTÜYÜ UNUTTURDU

Ertesi gün herkes İstanbul’a dönerken biz iki gazeteci İtalya Maranello’ya doğru yola çıktık. Ziyaretimizin sebebi Ferrari’nin yeni CEO’suyla röportaj yapıp, modellerini test etmekti. Uçakla Milano’ya indikten sonra 3 saatlik karayolu ile Ferrari’nin başkenti Maranello’ya ulaştık. Moralsiz ve bitkindik. Aynı saatlerde diğer bir ekipte İstanbul’dan geliyordu. Ne konuşacak, ne yemek yiyecek halimiz vardı. Tam bir günü yollarda, suskun bir şekilde diz üstü bilgisayarlarımızdan film seyrederek geçirdikten sonra ertesi gün Ferrari’nin merkezi ve fabrikasının bulunduğu bölgeye hareket ettik. Gider gitmez bizi kapıda 4 Ferrari karşıladı. ’Buyrun saat 13.30’a kadar emrinize amade’ dedikleri an Chelsea şokundan uyanmıştım. Türkiye’de fiyatları 500 bin Euro’yu bulan İtalyan aygırları bize adeta İngiliz Chelsea’yi unutturmuştu.

Saat 11.00’e geliyordu ve bize 3 saate yakın ’buyrun dolaşın’ dediler. 4 gazeteciydik ve araçlar 599 GTB Fiorano, 612 Scagliatti, 430 Scudeia ve 430 Spider’den oluşuyordu. Ben hemen 620 beygirlik 599 GTB’nin direksiyonuna oturdum. Yanımıza ne bir yetkili geldi ne de bize rota verdiler. Tamamen özgürdük yani. Kendi kendimize ’araçları arada değiştiririz’ dememize rağmen 3 saat hiç durmadan yol aldık. Kullandığım 599 GTB’yi kısaca anlatmam gerekirse Maranello’da üretilen en yüksek performanslı ve en güçlü Ferrari modeli olduğunu söylemeliyim. 12 silindirli iki kişilik model, her türlü konfora sahipti. 5600 devirde 608 Nm tork sağlayan araç, 620 beygirlik güce ise 7600 devirde ulaşıyordu. Sahip olduğu gücün yanında aracın konforu da en üst düzeydeydi. Yani birlikte geçirdiğimiz 3 saat inanılmazdı. Bir de bu aracı Ferrari’nin başkentinde kullanınca, polisler bile küçük yaramazlıklarıma göz yumdu. Çünkü o kasaba için Ferrari kullanmak bir ayrıcalıktı.

1 SAATTE FİKRİM NASIL DEĞİŞTİ

3 saatin sonunda merkeze Ferrari’nin yeni CEO’suyla röportaj yapmak için döndüğümüzde, hepimizin yüzünde bir mutluluk ifadesi vardı. Röportaj 15.30 gibi bitmişti ve 17.30’da araçları bu kez Fiorano pistinde test edecektik. Bize yardımcı olan Ferrari iletişimindeki yetkili, "17.30’a kadar araçlarla yine serbestsiniz’ deyince, hemen Ferrari’nin efsanevi pilotları Michael Schmacher’le birlikte geliştirdiği 510 beygirlik 430 Scuderia modelinin direksiyonuna geçtim. 599 GTB’ye göre görünümü daha agresif olan bu aracın içine bindiğinizde de tam bir yarış otomobili kullanıyormuş hissi yaratıyor. Konfor yerine araçta sportif tasarımlar ön plana çıkıyordu. Koltuklar, direksiyon, paspaslar her şey size ’piste gidelim’ diye bağırıyordu. Kaynak izlerinin bile gizlenmediği bir iç gövdeye sahip aracın yapısı piste uygun olduğu için içerdeki motor sesi sizi adeta bağımlı yapıyordu. Aracın en büyük özelliği ise mevcut F430 modeline göre ağırlığının 100 kilogram düşürülerek 1250 kilograma indirilmesiydi. Açıkçası, 1 saat önce, "Ben olsam 599 GTB alırım" diyen birinin fikrini hemen değiştirebilen bir araçtı.

İki araçla yaptığım 5 saatlik özgür test sürüşünün ardından, şimdi araçların performansını ünlü Fiorina pistinde deneyecektim. Bu pistte Formula 1’de dahil tüm Ferrari modellerinin test edildiğini belirtmemde fayda var. 17.30 gibi piste giden ilk gazeteciydim. Diğer arkadaşlar altlarında Ferrari’lerle kaybolmuş, bir türlü pisti bulamıyorlardı. Bazıları kendini kaptırıp Bolonya’ya bile ulaşmıştı. Bana kaybolmak biraz bahane gibi gelmişti. Özgürlüğün tadını çıkarıyorlardı.

Maranello ve Modena yollarında kullandığım 430 Scuderia’yı bu kez pistte denemek için hazırdım. Gerekli evrakları imzaladıktan sonra yanıma Ferrari’nin test pilotu oturdu. Bana virajları ve düzlüklere hangi hızla ve hangi vitesle girmem gerektiğini söyledi ve araçtan indi. Pistte tek başımaydım. Yeni F1 teknolojisiyle geliştirilen şanzıman müthişti. Kulakçıklara tek bir parmağınızla dokunmanız yetiyordu. 60 milisaniyede vites değiştirme hızına sahip araç bir, iki, üç ve dört derken zorlanmadan 11.6 saniyede 200 kilometreye ulaşıyordu. Aracın 0-100 kilometreyi 3.6 saniyede çıktığına ve Fiorina pistini 1 dakika 25 saniyede tamamladığını söylemeliyim. Ben tabii ki o süreye erişemedim ama 2 dakikayı biraz geçtiğimi söylemem gerekiyor. Açıkçası ilk turda yanıma oturan test pilotundan daha iyi derecelere imza atmıştım.

DAHA İYİ KULLANAN VARSA KAPIŞALIM

Sonuçta, son dönemde Katalonya ve Paul Richard pistlerinde ve 1 ay önce Alplerde Lamborghini’yle aldığım eğitimler faydasını göstermişti. 430 Scuderia’yla yaptığım testin ardından bu kez sıra ilk göz ağrım 599 GTB’ye gelmişti. Piste çıkarken ilk testin gazıyla kendimden çok emindim. 510 beygirlik araçtan sonra şimdi 620 beygirlik Ferrari’yi test edecektim. Artık pisti tanımış, sınırları daha da zorlayabilirdim. Yanıma FerMas Genel Müdürü Orhan Ülgür’de oturmuş, usta bir pilotun kullanımını yakından görmek istemişti. (Hemen havalara girdim) 599 GTB’yle sınırları iyice zorlamış, viraja girerken neredeyse frene basmayı unutmuştum. Bir kaç kere pistten çıkma tehlikesi yaşasak da, rekorları altüst ettiğime emindim. Pistten çıkıp, servis alanına gittiğimizde aracın sol ön lastiğinden dumanlar yükseliyordu. Balataları bitirmiştim. Meğerse iki hızlı turdan sonra biraz aracı dinlendirmek, soğutmak gerekiyormuş. Ama bana bunu söyleyen olmayınca Allah ne verdiyse bastım. Bu arada kaybolan gazeteci arkadaşlardan ikisi piste zar zor gelmiş, biri hala Bolonya semalarında dolaşıyordu. Gelen arkadaşlar yetersiz süre kaldığından sadece 430 Scuderia’yı kullanmakla yetindiler. Bugüne kadar Fatih Abi (Altaylı) de dahil hiç bir Türk gazetecinin Ferrari’lerle limitleri bu kadar zorladığını zannetmiyorum. Aksini söyleyen varsa buyursun piste, kapışalım.

Herkesin çalışmak istediği fabrika

Bir gün boyunca yaptığımız test sürüşlerinin ardından yorgun düşmüştük. Ertesi sabah ilk işimiz Ferrari fabrikasını ziyaret etmekti. Ferrari’nin Maranello fabrikasının, geçtiğimiz yıl dünyada en çok çalışılmak istenen fabrika seçildiğini söylemem gerekiyor. Fabrikayı gezerken zaten bunun sebebini çok net anlıyorsunuz. 238 bin metrekarelik bir alana sahip Maranello fabrikasında bazı bölümler inşa halindeydi. Bize eşlik eden Ferrari yetkilisi, fabrikanın 1997 yılından itibaren yenilendiğini belirterek, önce boya atölyesi, motor üretim tesisi, tasarım merkezi, rüzgar tünelinin yenilendiğini belirterek, kısa sürede gövde üretim tesisi ve sosyal alanların da tamamlanacağını söyledi. Fabrikanın yenilenmesi tamamen çalışanların motivasyonunu artırmak ve ihtiyaçlarına yönelik olarak yapılıyormuş. Dikkatlice tasarlanan yeni aydınlatma sistemleri, yeşil alanlar, sosyal tesisler, havalandırma kontrolleri, ses izolasyonu ve çevreyi tehdit eden risklere karşı özel önlemler bu yeniliklerden sadece bazıları.

Fabrika alanı içinde yenilenen motor üretim tesisine girdiğimizde şaşkınlığımızı gizleyemedik. Ferrari, araçlarının kalbi için çok özel bir tesis inşa etmiş. Her yeri camla kaplı olduğu için güneş ışığını tamamen alan tesisin belli alanlarında devasa botanik bahçeler kurulmuş. Tesisin sıcaklığı yaz ve kış aylarında 20-25 derece de korunurken, nemi de yüzde 40 ile 60 arasında sabitlemişler. Bir motor tesisi ancak bu kadar çevreci ve temiz olabilir. Tesisin her yerinde sanki müze gibi eski ve yeni Ferrari modelleri sergileniyordu. Anahtarları bile üzerindeydi. Bunu motor da üretseler çalışanların Ferrari ruhunu korumaları için gerekli olduğunu düşünüyorlar.

Tasarımcıların çalıştığı merkeze geçtiğimizde üst katın havuzlarla kaplı olduğunu gördük. Motor üretim tesisinin tam tersine bu binada hiç otomobil yoktu. Mühendis ve tasarımcıların çevrelerinde otomobil görerek kafalarını dağıtmamaları istenmiş. Müthiş değil mi. Araçların üretildiği yere geldiğimizde ise bize Eylül ayında yeni tesise taşınacaklarını söylüyorlar. Yeni tesiste aynı motor üretim alanı gibi her yeri camla kaplı çalışanlar için özel bir yer olacakmış.

Fabrika turunun ardından Ferrari’nin dünya çapındaki başarısının ardında çalışanlara verdiği önem olduğunu net olarak gördük. 3 bin kişinin çalıştığı fabrikada herkes mutlu. Bu mutluluk kuşkusuz ortaya birbirinden dikkat çekici modelin çıkmasında etkili oluyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!