Cezaevine kadın elinin değdiğini göstermek istiyorum

Güncelleme Tarihi:

Cezaevine kadın elinin değdiğini göstermek istiyorum
Oluşturulma Tarihi: Ekim 21, 2007 00:00

Yavuzyılmaz, 29 yaşında Türkiye’deki ilk kadın cezaevi müdürü oldu. Adalet Bakanlığı kararnamesiyle kasım ayında, 150 kadın tutuklu ve hükümlünün bulunduğu Adana Karataş Kapalı Kadın Cezaevi’nde 1. Müdür olarak göreve başlayacak. Kocası Emrah Yavuzyılmaz ise aynı cezaevinde yardımcısı yani 2. müdür olarak çalışacak.

Ümran Yavuzyılmaz, Denizli-Çal doğumlu. Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nü 1999’da bitirdi. Devlet memurluğu sınavını kazandı. 6 Aralık 2000’de Adalet Bakanlığı Denizli Taşra Teşkilatı’nda idari memur oldu. İki buçuk yıl sonra Denizli Sarayköy İlçe Cezaevi’ne atandı. Ankara’da hizmet içi eğitim kursundayken, İstanbul Metris Cezaevi idari memuru ve aslen ziraat mühendisi olan Emrah Yavuzyılmaz’la (34) tanıştı. Ertesi yılki eğitimde tekrar karşılaştılar ve evlenmeye karar verdiler. Karıkoca, 7 cezaevi ve 5 bin mahkûm-tutuklunun bulunduğu Ankara Ceza İnfaz Kurumları Kampusu’ndaki ikinci müdürlüklerinin son haftasında. Ümran Yavuzyılmaz Açık Cezaevi’nde, 210 kadının bulunduğu Kadın Kapalı Cezaevi ikinci müdürü. Kariyer planını çoktan yapmış, hırslı ve kendine çok güvenen bir genç kadın. Üstelik çok da güzel. Erkekleşmemiş. Kırmızı ojelerini ihmal etmemiş, neşeli, esprili.

İnsan cezaevi müdürü olunca hayatı da bir çeşit mahkûmiyet gibi mi geçer?

- Eskiden böyle olabilirdi ama göreve başladığım 2000’den itibaren artık hapis hayatı yaşamıyoruz. Mahkûmlar cezalarını infaz ederken bir taraftan da eğitim ve iş atölyelerinde beceri kazanıyorlar. Günlük gazetelerini okuyorlar, kütüphaneye gidiyorlar, televizyon seyrediyorlar, okuma yazma öğreniyor, atölyede çalışıp para kazanıyorlar. Cezaevi tel örgüyle çevrili olsa da spor yapıp turnuvalara katılıyorlar.

Kamu Yönetimi’ni kazandığınızda cezaevinde çalışıp müdür olacağınız hiç aklınıza gelmiş miydi?

- Hiç gelmemişti. Ceza İnfaz Kurumu’nda çalışırım, bir gün yönetici olurum gibi bir fikrim yoktu. Çok yüksek bir hedefim yoktu ama kamu yönetiminden mezun olmak, bir devlet dairesinde yöneticilik anlamına geliyordu. Mümkünse kaymakamlık yaparım, diyordum. 1999’da okul bitince memurluk sınavına nerede ne var, diye katıldım. Memleketim Denizli’de kalmak istiyordum. Sınavda başarılı olunca, Denizli Cezaevi’ni bu nedenle seçtim. O yıl ilk kez cezaevlerine kadın idari memur alındı. Tüm Türkiye’de sınavı 20 kadın kazandı. Yedi yılda bu sayı 26’ya çıktı.

Cumhuriyet tarihinin ilk kadın cezaevi müdürü oldunuz. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

- Gurur veriyor. Güzel bir unvan. Ama yükü ve sorumluluğu çok fazla. Artık Ümran değilim. Bir kurumu temsil ediyorum. Gözlerin üstümde olduğunun farkındayım. Bu görevin altından başarıyla kalkmak zorundayım. Kurumumuzdaki diğer kadınların önünü açacağıma da inanıyorum.

Aileniz ve meslektaşlarınız ve en önemlisi de yardımcınız ikinci müdür yani kocanız Emrah Bey, terfinizle gelen yeni konumunuzu nasıl karşıladı?

- Aşağı yukarı hepsi memnun diyebilirim. Eşimle kader ortağıyız. Benden bir ay kıdemli sadece. En kısa sürede birinci müdür atanacağını düşünüyoruz. Özellikle bizim kurumda ekip çalışması çok önemli. Eşimle ekip olabileceğimize inanıyorum. Desteğinden hiç kuşkum yoktu. Bu işi birlikte götüreceğiz. Öyle yardımcım diye bir durum yok. Aynı ekibin parçasıyız. Ailem de benimle gurur duyuyor. Kadın meslektaşlarım çok memnun: Kadınlar adına böyle bir uygulama olması gerektiğini, geç bile kalındığını söylüyorlar. Başta Adalet Bakanlığı’ndan olmak üzere çok fazla tebrik telefonu aldım.

ÊKadınlığa özgü ayrıntıcılığın, müdürlüğünüz sırasında kadın mahkûmlar için avantaj sağlayacağını
/images/100/0x0/55eb006af018fbb8f8a49169
düşünüyor musunuz?

- Evet. Bu özellik, hem hapishanenin fiziki koşullarında hem de mahkûmlarla sosyal ve psikolojik iletişimde ufuk açıyor. Zaten bu avantajlı durum onlarla konuştukça ortaya çıkıyor. Her çabamızın karşılığını alıyoruz. Devam ettikçe daha fazlasını da alacağız. Erkek mahkûmlar da aradaki farkı görüyor. Benimle birlikte bir kadına daha düzgün ve özenli davranmayı, daha nazik olmayı öğreniyorlar. Bir süre sonra bu davranış alışkanlık haline geliyor. Karısının eksik etekten öte bir insan olduğunu keşfediyor.

Müdürlüğe ilk adımı, 150 kadın mahkûmun nakledileceği yepyeni bir cezaevinde atacaksınız. İlk etapta ve hızla neler yapacaksınız? Kadın olmanızın farkı ne olacak?

- Henüz Karataş’taki yeni cezaevini gidip görmedim. Gördüğüm an karar vereceğim. Ortamın durumu, ışığı, rengi çok önemli. Atatürk köşesi bile resmi kurumlardaki gibi alışılagelmiş, sıradan ve soğuk olmayacak. Kadın yönetici sadece kadın cezaevinde yönetici anlamına gelmemeli. Sincan’dakinin dışında çalıştığım bütün cezaevleri, erkek cezaeviydi. Hiç kadın yönetici yoktu. Sincan’ı görenler, kadın eli değdiği belli oluyor, dediler. Karataş’ta, rutin işlerin dışında kadın eli değdiğini göstermek istiyorum: Temizliği, dekorasyonu, çiçekli böcekli haliyle şıkır şıkır ve ince düşünülmüş olmalı. Bir de bebekleri ve anneleri düşüneceğiz. Kadın mahkûmların en büyük sorunu çocukları. Üç yaşına kadar bebeğin annesinin yanında kalması gerekiyor. Bu kadınların tahliye sonrası toplumdan dışlanmamaları gerekiyor. Atölyede takı, nakış yapmayı öğrendim, tekstilde çalışıp para kazanabilirim, ekonomik özgürlüğümü elde edebilirim, diyebilmeli. Okuma yazma bilmeyen kadınlar, erkeklerden çok fazla. Çıktığında okuma yazmayı biliyorum, artık daha donanımlıyım, birçok kitap okudum, diyebilmeli. Bu çalışmalara aksatmadan devam edeceğiz.

Eşi ve yardımcısı Emrah Yavuzyılmaz

DİK DURAN KADIN

İlk tanıdığımda bir fotoğrafı yerleşti zihnime: Dik, kendine güvenen ve sevgiyi görmüştüm. Benim de bir kadından beklediğim üç özellik buydu. Ölsem de Ümran dik durmaya devam eder. Bu güven var onda. Özelde ve kurum içinde hep en iyisini yaptı. İşinin hakkını verdi. Bundan sonra da verecek.

DEKORASYONA MERAKLIYIM

Cezaevi yöneticiliği dışında ne yaparsınız?


- Sinemaya, tiyatroya gidiyoruz. Kitaplara ve bilgisayara çok meraklıyım. Dekorasyon özel ilgi alanım. Arkadaşlarımızla buluşuyoruz. Eşimin ailesi Amasra’da. Tatilimizi orada geçiriyoruz.

Denizli’nin, hele memleketiniz Çal’ın üzümleri, şarapları çok ünlü. Bağla, şarapla aranız nasıl?

- Anne ve baba tarafım vaktiyle bağcılık yapmışlar. Hatta lakapları Bağcılar’mış. Ama şimdi ne bağ kaldı ne üzüm. Üzümün iyisinden çok iyi anlarım. O üzümleri Türkiye’nin başka hiçbir yerinde bulamazsınız.

BAKANLIK BİZİM GENÇ KUŞAĞA DESTEK VERİYOR

Gelecekte bakanlıkta şube müdürlüğü, daire başkanlığı gibi bir görev almayı istiyorum. Bu ilerleyen yıllarda olabilir. Ceza ve İnfaz Kurumu’ndaki deneyimlerimin Adalet Bakanlığı’na yansıyacağı karar mercilerinde olmak istiyorum. Hep çalışmalıyım. Hedeflerim ve başarılarım olmazsa kendimi geliştiremem. Bakanlık da bizim genç kuşağa çok destek veriyor, yolumuzu açıyor. Sürekli eğitim görüyoruz. Yabancı ülkelerden meslektaşlarımızla karşılıklı diyalog halindeyiz.

Kadın mahkûmlar duvara çentik atmaz takvimleri vardır, onu işaretler

Şu an bulunduğunuz cezaevindeki kadın mahkûmların hepsinin adlarını, hangi suçtan burada bulunduklarını, kaçının çıktığında töreye kurban gitmekten korktuğunu, kaçının başını sokacak evi olmadığını vb. gözü kapalı biliyor musunuz?


- Tabii ki evet. Zaten tek başıma çalışmıyorum. Psikososyal destek ve eğitim servisimiz var. İki psikolog, bir sosyal çalışmacı, bir de öğretmenimiz var. Psikososyal servisimiz, ilk geldiğinde mahkûmla görüşüyor. Özel hayatı ve psikolojik durumu kayda geçiriliyor. Ailesinin, hapse girdiğinden haberi olmadığı durumda isterse haber veriyoruz ya da tahliye sonrasında iş ve sosyal hayata geri dönmesine de bir noktaya kadar yardımcı oluyoruz.

Uykularınızın kaçtığı, çok üzüldüğünüz, keşke Karataş’a gelse dediğiniz kadın mahkûmlar var mı?

- Keşkelerim yok çünkü yalnız değilim. Burada yardımcı olunduğunu, sorunlarının çözüldüğünü biliyorum. Tabii çözemediklerimiz de çok var. Maalesef kaybettiklerimiz de oldu. Çok güvendiğimiz tutuklu genç, bekar bir kadın vardı. Kurul kararıyla mutfakta çalışmaya başlamıştı. Birden kötüleşti. İyileşmeyince hastaneye sevk etmiştik. Kesin tanı konamadı. Üç gün önce vefat ettiğini duyduğum an elim ayağım boşandı. Parası, mektubu gelmeyenler var. İyi ki hepsi SSK’lı. Devlet prim ödüyor. Hem kendileri hem de bakmakla yükümlü oldukları akrabaları bedelsiz tedavi oluyor. Burada yaptıkları işlerden para da kazanıyorlar.

Çıktıktan sonra töre cinayetine kurban giden kadın oldu mu?

- Hayır ama kurban gideceğim diye dilekçe veren kadınlar oldu. Ama şu ana kadar çok şükür ki hiç kurban giden çıkmadı.

Suçlu dünyasının labirentlerinde kötülük zekasıyla sizi yanıltan, şaşırtan kadınlarla karşılaştınız mı?

- Çook. Şaşırdığım, öfkelendiğim ama sakinleşmeyi becerdiğim durumlarla çok karşılaştım. Kazanmak için çok tolerans tanıyıp kendimi zor frenlediğim oluyor. Bunu kontrol etmem gerekiyor, diyorum. Bazen yöneticinim senin diyorum. Bazen de arkadaşınım, sırdaşınım senin diyorum. Bazen de psikolog oluyorum.

Kadın mahkumlar da duvara çentik atıp gün mü sayıyorlar?

- Hayır. Her kadının özel takvimi var. Onu işaretleyip takip ediyorlar.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!