Güncelleme Tarihi:
Görkem Turgut'un yönetmenliğini üstlendiği filmde, başrolleri Pelin Batu ve Serhan Yavaş paylaşıyor. Batu, 12 Eylül darbesi sonrasında yaşananlara da ışık tutacak olan filmle ilgili, "Beni cezbeden filmin sosyopolitik arka planı ve aldatmanın dozajının iyi ayarlanması. Çünkü oynadığım Suna karakteri 'Ah sıkıldım, başka bir adama atlayayım' diyen bir kadın değil" dedi.
Görkem Turgut’un hem senarist hem de yönetmen olarak imzasını attığı "Yağmurdan Sonra" adlı sinema filminin çekimlerine başlanıyor. 12 Eylül sonrasında cezaevine giren bir yazar ile cezaevi müdürünün karısının kesişen yollarını, doğan yasak aşkı konu alan filmin başrollerinde Pelin Batu ve Serhan Yavaş var. Filmin detaylarını Turgut, Batu ve Yavaş’tan öğrendik.
Hem senaryosunda hem de yönetmen koltuğunda sizin adınız var, o yüzden öncelikle size sorayım... "Yağmurdan sonra" projesi nasıl oluştu?
- Görkem Turgut: Bu proje bize yaklaşık 1,5 sene önce geldi. Osman Şahin’in bir hikayesiydi ve adı da "Üzüm Bağları"ydı... Çok sabit bir formattı, sinema için de yazı dili çok edebi kalıyordu. Bu benim tercih etmediğim bir şey... O yüzden senaryoyu bir kez daha yazdırdık, ben yine beğenmedim. En sonunda oturup kendim yazdım. 1,5 senedir proje ile iç içe olduğum için de çok zorlanmadım açıkçası...
Filmin konusu nedir peki?
- Pelin Batu: Filmin öyküsü "Yağmurdan sonra her zaman gökkuşağı görünür mü?" alt metniyle kurgulandı. 12 Eylül’ün hemen ardından, fikirlerinden ötürü tutuklanan Nuri İlker adlı yazar, pek çok kapalı cezaevinde yıllarını geçirmek durumunda kalıyor. Cezasını tamamlamasına dokuz ay kala ise, iyi halden dolayı Gökçeada Yarı Açık Cezaevi’ne sevk ediliyor. Ve Gökçeada onun yaşamında neredeyse bir dönüm noktası oluyor.
- Serhan Yavaş: Çünkü üzüm bağlarındaki çalışmalar sırasında tanıştığı Sumru Özay’a aşık oluyor. Bu hayatında ilk kez yaşadığı bir duygu... Bu arada Sumru cezaevi müdürünün karısı...
- Pelin Batu: Sumru’nun dramı da Nuri’ninkine benziyor aslında... Çünkü o da aşkı bilmiyor, hiçbir zaman kocasını sevememiş, onunla dünyaları hep apayrı olmuş. Aralarındaki yaş farkı, ayrıca Halim’in iktidarsızlığı yüzünden çocuksuz kalmaları nedeniyle evlilik Sumru için bir angaryaya dönüşmüş.
Son zamanlarda 80 dönemini anlatan filmler ön plana çıkmaya başladı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
- Görkem Turgut: Çünkü toplum olarak, yakın geçmişimizde yaşadığımız bu dönemlere dönüp bakmamız gerekiyor artık... Kitapta yazılan Nuri karakteri siyasi bir suçlu değildi mesela, ama ben senaryolaştırırken bu konulara da değinmek istediğim için ona siyasi bir rol yazdım. Tabii bütün film 12 Eylül üzerine kurulu değil. Bu film için politik bir dram diyebiliriz.
Oyuncu kadrosunda başka kimler var?
- Görkem Turgut: Turan Özdemir Halim’i, Demir Karahan Kadir Çavuş’u, Nilgün Belgün Madam Eleni’yi, Umut Temizaş da Cemil’i oynuyor.
Oyuncu kadrosunu oluştururken nelere dikkat ettiniz? Seçimi nasıl yaptınız?
- Görkem Turgut: İki ana kriterim vardı. İlki ve en çok dikkat ettiğim, kirlenmemiş isimler olmasıydı.
Kirlenmemiş derken?
- Görkem Turgut: Medyada farklı yer alan ve farklı anlamlandırılan oyuncularla çalışmayı kesinlikle istemem.
İkinci kriteriniz nedir?
- Görkem Turgut: Bu kadroda oyuncu olmayan kimse yok. Kadromuzun yüzde 90’ı tiyatro kökenli. n Biraz da oyunculara döneyim... Film projesi size geldiğinde, ilk olarak ne düşündünüz?
- Serhan Yavaş: FOX’taki diziden sonra bana çok fazla teklif geldi ama sinema filmi olarak bu ilkti... O nedenle çok sevindim, heyecanlandım. Projelere bakarken en çok dikkat ettiğim şey, bu rolün, projenin bana uyup uymayacağıdır. Yani kalben ne kadar etkilendiğim ya da etkilenmediğimdir. Bu hikayeyi anlatıldığı an sevdim ve o an oynamaya karar verdim. Çünkü içinde beni duygulandıran sahneler vardı.
Pelin Hanım, peki Sumru karakterini cazip kılan neydi sizin açınızdan?
- Pelin Batu: Bu projeye dahil olmamdaki en büyük neden, belki de tarihçi yanımın devreye girmesidir. Yönetmenimiz Görkem’in de söylediği gibi, ben de artık belirli dönemlere bakılması gerektiğini düşünüyorum. Tabii bunu slogan atar gibi, propaganda yapar gibi yapmak değil bahsettiğim. Daha çok tarihimizle yüzleşmeyi kastediyorum. Mesela ben Güney Amerika sinemasını çok severim ve Şili sinemasına baktığınızda Pinochet dönemiyle ilgili yüzlerce film var ve hepsi de çok güzel filmler. Dediğiniz gibi son dönemde Türkiye’de de bu tür çalışmalar yapılıyor ve yapılmalı da...
İzleyici bu filmde yasak aşk yaşayan kadını destekleyecek
Sumru karakteri filmde bir yasak aşk yaşayacak. Sizce izleyici bu karakteri sevecek mi, onu içinde bulunduğu koşullar nedeniyle hoş görecek mi?
- Pelin Batu: Bu projede beni en çok cezbeden, filmin sosyopolitik arka planıydı... İkinci olarak heyecanlandıran şey ise kadının iki ayrı hayatı olması ve iki ayrı karakter gibi yaşaması... Mesela benim en sevdiğim yazarlardan biri Flaubert’tir ve onun "Madame Bovary"sinde bir kadın aldatır ama durduk yere yapmaz bunu... Bir problem vardır. Bu filmde de aldatma dozajı iyi ayarlanmış. Çünkü kadın ah sıkıldım, başka bir adama atlayayım diyen bir kadın değil. Tam tersine gerçekten fikren ve his olarak mutsuz bir durumun içerisindeyken karşısına Nuri karakteri çıkıyor. Bir de "Vurun kahpeye mantalitesiyle bakarlar, ben kabul etmeyeyim" gibi bir durum olmadı. Tam tersine, ben Sumru’ya "Bu kadın psikolojik ve duygusal olarak ne kadar zengin bir karakter" diye baktım. Bence insanlar da bu kadını destekleyecek.