Güncelleme Tarihi:
Serdar Ortaç hayli durulmuş, ayakları yere basmış. Akıllı ve düzenli cümlelerle konuşuyor. Mamak'ta yaşadığı 66 günü anlatırken kimi zaman göz yaşlarını saklayamadı. Zaman zaman gözleri daldı gitti uzaklara. Vatan sevgisini, askerlik aşkını hiç dilinden düşürmedi. Sözün kısası Serdar'ın Mamak'ta ayağı suya ermişti. Çürüğe çıkarsalar bile Mamak'ta acemi eğitimini doyasıya yaşamıştı. Gelin siz de aramıza katılın, belki de
kıssadan hisse de çıkarabilirsiniz.
Serdar, asker kaçağı olarak tutuklandın ama, mahkeme sonunda askere gönderilmediğin gibi bir yıllık da tecil verildi. Bu nasıl oldu?
‘‘Çünkü yüce yargı, beni askere gitmek istemeyen bir genç olarak görüyordu. Bu kanaatinde haklıdır, çünkü yedi senedir tecil edilmişim. Bu kadar tecil alan bir adama ‘Hadi artık askerlik sıran geldi, gel bakalım' derler. Ama her iki gözümde sekiz senedir ‘Bilateral üveit' denen bir hastalık var. Bunun son teşhisi de Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nde kondu. Türkçesi ‘Göz akı iltihabı'. Bu hastalığa bir milyon insanda bir rastlanıyor. Gözün arkasındaki hücreler yavaş yavaş olüyor, aktif olan hücreler de bünyeye zarar veriyor. Tedavi altına alınmazsa damarı yiyor ve saniyede kör ediyor. Yumurtayı bir tavaya kırılmış gibi karıncalı, bulanık görüyorum. Kafa ağrısı migrenden beter süründürüyor. Yedi yıllık tecillerim içinde bu hastalığı asla kullanmadım, hastaneye sevkimi istemedim. Yedi yıldır kortizon kullanıyorum. Onun için 94 senesinde ‘Karabiberim' klibinde tombul bir oğlandım ben. Kortizon su tutuyor, aşırı şişmanlatıyor. Şimdi bana bir yıl sevk ertelemesi verdiler. Çünkü hastalık aktifken askerliğe elverişli olup olmadığıma tıp karar veremiyor. Hastalığın dinmesi için en az 10 aya ihtiyaç var. GATA'nın tedavi programına göre şimdi yüksek dozda kortizon tedavisine girdim, 80 miligram alıyorum. Hastalık dinince yapılacak muayenede eğer hücreler ölmüşse, inşallah askerliğimi yapacağım. Ama hala aktifse bir sene daha tedavi, sonra bir sene daha. Askeri yasalara göre üç ertelemeden sonra düzelmiyorsa, o zaman askerlikten muaf tutuluyor. Ama yalvarıyorum Allahıma ki, böyle bir şey olmasın. Benim bu ülkede askere gitmemeye hakkım yok. ‘Bana çürük raporu vermeyin, beni ocağa gönderin' diye yalvardım. Ama yargı beni GATA'ya sevketmeye mecburdu. Şükürler olsun ki GATA hastalığımı bir kere daha onayladı ve en iyi tedaviyi verdi.’’
SİVİL HAPİSHANE DEĞİL
Gelelim şu Mamak günlerine... Nasıl geçti 66 gün, hangi duygularla yaşadın? Ünlü bir kişi olman seni ötekilerden ayırdı mı?
‘‘İlk günlerde tutuklandığıma çok üzüldüm. On gün sonra baktım ki olacak gibi değil, bunu yaşamam lazım. Bu askeri disiplinin tadını çıkardım. Mamak'ın kapısından içeri girdiğin anda soyadını, adını her şeyini bırakıyorsun. Sadece iki tane gözün kalıyor. Onlar da komutanının gözüne baktığın zaman kendini anlatmanı sağlıyor. Serdar Ortaç kim orada, ne meşhurluğu? Hiç kimseye bir ayrıcalık yok, aman burasını gazetelerden izlediğimiz sivil hapishanelerle kimse karıştırmasın.’’
Koğuşlar kaç kişilikti?
‘‘45 ila 50 arasında değişiyordu. Yener ağabeyciğim, sana yemin ederek söylüyorum ki, insanına asker kadar iyi bakan hiçbir merci olmadığını anladım. 28 yaşına gireceğim, bunu ancak farkedebildim. Ufacık bir renk solukluğu gördüğünde komutan gelirdi, ‘Nesi var bu çocuğun?' diye sorardı, revire götürürdü. Yemeğini tabakta bırakan hemen tesbit edilir, o kişiyle mülakat yapılırdı. Rahatsız mı, yoksa boykot mu etti? Konuşulur, kurallar, kitap neyse o uygulanırdı. Kitabın dışına hiç çıkılmadı.’’
Yemekler nasıldı Serdar, zorluk çektin mi?
‘‘Sabah kahvaltısında bal bile vardı. Yemekten önce hep birlikte ‘Milletimiz var olsun, Allahımıza hamdolsun’’un ardından ‘Dikkat komutanım' diyorsun. Komutan ‘Afiyet olsun' diyor, sen de ‘Sağol' diyorsun. Komutan değimiz, er.’’
Hiç dayak yedin mi, kaba şiddet gördün mü?
‘‘Hiçbir kaba harakete maruz kalmadım, görmedim. Kitaplarda gördüğüm Mamak Hapishanesini canlı yaşadığım için ayrıca kendimi şanslı da sayıyorum. Benim kaldığım koğuşta geçmişte birçok siyasi kalmış. Sarmısak olayında Oral Çelik de benim kaldığım koğuşta yatmış. Hapisanenin duvarları buz gibi, demirleri buz gibi Yener ağabey. Ama o duvarları öyle sevecen yaptık ki, her gece şarkılar söyledik. Hava saatlerini iple çektik.’’
Bol bol paspas yaptım
‘‘Saat 6 dedin mi, zınk ayaktasın. Önce temizlik. İnan en lüks otelden daha temiz. Paspasa bir uçtan başlıyorduk asfalta kadar, deterjanla pırıl pırıl yıkıyorduk. Komutan yerde ufacık bir kir görsün, anında disiplin cezasını keser. Öğle yemeği 12'de dağıtılmaya başlıyordu. Yemekler dört çeşit, insanı çok besliyor. Hele asker ekmeği gerçekten kutsal ekmek, nasıl kilo aldırıyor insana. Futbol oynamayan bir adamdım, ekmeği yedikten sonra her havalandırmada Hakan Şükür gibi goller atmaya başladım. Mercimek yemeğine askerler ‘Kara şimşek' diyorlar, insanı çakı gibi yapıyor diye. Bir de kuru fasulye çok güzeldi.’’
18 gece uyku uyumadım
Yatışlar ne zaman, uyuman kolay mıydı?
‘‘Yatma saat 22.30. Çavuşlar sayım yapıyor. Bütün ışıklar açık, ne zaman istersen uyu, ya da oku. İlk 18 gece gözümü kırpmadım. Daha çok gündüzleri uyuyordum. Ben kitap okumadım, durmadan yazdım. Müzik aletsiz beste yaptım. Yedi tane şarkı ürettim.’’
YARIN: Lanetlediği ünlüler ve kumarda kaybettiği milyarlar