Güncelleme Tarihi:
“Geniş Aile”den sonra yine bir komedi ile karşımıza çıktınız. Bu projeye “evet” dedirten neydi?
- Tayfun Güneyer, yıllardır uzay dizisi yapmanın hayalini kurar, Türkler’in uzayda olma fikri üstüne espriler yapar. Sonunda bana o beklediğim senaryoyu gönderdi. Okuyunca bu işin içinde olmayı istedim çünkü gerçekten komikti. şimdi tek bir amacım var; bu proje ile “Geniş Aile”de yer almamın tesadüf olmadığını kanıtlamak...
Öyle düşünenler mi vardı?
- Hayır, hani derler ya “şimdi bunu bir daha yapın, bize tesadüf olmadığını kanıtlayın”, o hesap... Ben ondan önce “Emret Komutanım”, “Benim Annem Bir Melek” gibi başarılı dizilerde de oynadım. Komedi işlerinde yapımcılar genelde beni tercih ediyor. Ben de bundan hiçbir şekilde gocunmuyorum.
“Geniş Aile”yi, Cevahir karakterini ayrı yerde tutan bir kitleniz de var ama...
- Tabii, hatta sanal alemde “Cevahir uzayda” diyorlar. Bu güzel şey. Bir karakterin bu kadar benimsenmesi, oyuncuyu gururlandırır.
Peki şimdi canlandırdığınız karakterin adı ne?
- Ben F16 pilotu, emekli binbaşı Fatih Yıldırım’ı oynuyorum. Uzaya giden Türk gemisinin kaptanıyım.
ARTIK KOMEDİ OYNAMAM UKALALIĞI YAPAMAM
Bu diziyi beğenenler olduğu gibi senaryonun bir yerde kitleneceğini ve dizinin biteceğini düşünenler de var. Siz ne dersiniz?
- Bizim dizimiz sadece bu uzay mekiğinin içinde geçmiyor ki, dış mekan çekimlerimiz de oluyor. Mesela ikinci bölümde Ortaköy’e ışınlandık. Ablamlar Gezegeni’ne ayak bastık. Dokuz Türk astronot, hiç bilmedikleri bir gezegende... Bunların beslenmesi, uyuması, çadır kurması falan lazım. Karşılarına enteresan şeyler çıkacak. Yani komedide çok malzeme var. Ona bakarsanız “Geniş Aile” için sadece 13 bölümlük bir anlaşmamız vardı kanalla... Tam 108 bölüm sürdü.
Daha çok aşk ve dram ağırlıklı diziler çekiliyor. Yapım şirketleri komediyi neden arka plana atıyordur sizce?
- Evet, yapımcılar nedense komedi işlerine çok cesaretle atılamıyor. Bir dönem köy ve ağa dizileri çok tutuyordu, bir dönem mafya dizileri, bir dönem de eski romanların uyarlamaları rağbet gördü. şimdi ise tarihi diziler ön planda. Yapılmasın demiyorum ben, tabii yapılsın ama komedi de bu kadar gözardı edilmesin.
Bir röportajınızda, “ya oynadığım rol üzerime yapışırsa” gibi endişeler hiç yaşamadığınızı söylemişsiniz. Halbuki bu durum çoğu oyuncunun korkulu rüyasıdır...
- Bizim yaptığımız şey popüler kültür. ızliyorsunuz, bir hafta sonra unutuyorsunuz. Kim “İkinci Bahar”ı hatırlıyor? O da bir dönem fenomendi. Ben rolün oyuncunun üzerine yapışması hadisesine pek inanmıyorum. Çünkü insanlar sizi nasıl görmek isterlerse öyle görürler. Mesela Peter Sellers yıllarca Pembe Panter oynadı. Rahmetli Kemal Sunal’ı yıllarca şaban olarak izledik. Seyirci sizi bir karakterle tutuyorsa, projeler de geliyorsa, üzerine gitmek gerektiğine, bunun doğru olduğuna inanıyorum. Ama bu “komedi dışında başka bir şey oynayamam” demek de değil. Ben alaylıyla okullu ayrımını hep yapıyorum. Yıldız Kenter’in son öğrencisiydim. Shakespeare ile mezun oldum. Sinema filminde, başka bir dizide, dramada ağır bir rol de oynamak isterim. Ama “ben daha önce de komedi yaptım, artık istemiyorum” gibi bir ukalalık yapamam.
BİR CEM’E GÜLERİM BİR DE OĞLUMA
Siz bir şeyle imtihana tabi tutulsanız neyle imtihan edilmek isterdiniz?
- Hayattaki her şey aslında imtihan. Bunun adını koymaya gerek yok. Hayatta olabildiğince özgüvenle ukalalığı birbirinden ayırıp gerektiği yerde konuşmayı, gerektiği yerde susmayı bilmek gerek.
Bir röportajınızda “Sorumluluklarım çerçevesinde hayatla alay etmeyi severim” demişsiniz. En çok ne zaman hayatla alay edersiniz?
- Çalıştığım zamanlar. Çünkü sette Ufuk Özkan dışında biri oluyorum. O karakterde olabildiğince uçabiliyorum. Burada içimizde ne varsa dökebiliyoruz ve kimse bize deli demiyor! ışte bu, hayatı dibine kadar ti’ye almak...
Birçok insan sizi izleyip gülüyor. Peki siz kimi izlerken gülüyorsunuz?
- Yıllardır söylerim, Cem Yılmaz’a çok gülüyorum. Gülmeye de devam edeceğim. Ayrıca 4 yaşında bir oğlum var. Onun icat ettiği şeylere gülüyorum. Her gün yeni bir cümle kuruyor, yeni bir şey söylüyor, beni çok güldürüyor.
O KADAR YARAMAZDIM Kİ BENİ MASANIN AYAĞINA BAĞLARLARDI
Oğlunuzun oyuncu olmasını ister misiniz?
- Sanatın herhangi bir dalıyla ilgilenip, internet ve sanal alem gibi elektronik çöplükten uzak kalmasını isterim. Ergenlik çağındaki deli enerjisini doğru yerlere akıtabilmesini umuyorum. Bu müzik olur, tiyatro olur. Ya da spor... Ama mutlaka bir özenme olacaktır. Mesela şimdiden “Beni de sete götür” diyor, benimle senaryo okumaya çalışıyor.
Sizi televizyonda görünce ne yapıyor?
- Beni çağırıyor, “baba koş, uzay başlıyor. Beni de götür uzaya” diyor. Bir gün getireceğim ama kesin ortalığı birbirina katar.
Çok mu yaramaz?
- Yaramaz olması iyi. Ben de çok yaramazdım. Hatta küçükken masalara bağlıyorlarmış beni... Olsun... Yaramazlık iyidir, üretken, sorgulayan biri olacak demektir.