Güncelleme Tarihi:
Çünkü bazen öyle bayan pilotlar çıkıyor ki biz erkekler neye uğradığımızı şaşırıyoruz. İşte bunlar içinde en önemlisi ralli tarihine de adını altın harflerle yazdıran Fransız pilot Michele Mouton. 23 Haziran 1951’de Fransa Grasse’de dünyaya gelen Mouton, 1974-1986 yıllarında aktif olarak ralli yaptı. Son olarak Audi ile parkurlarda fırtınalar estiren Mouton, 50 yarışa katıldı ve bunların 9 tanesini podyum zaferi ile tamamlarken, 4 tanesinde de ilk sırayı aldı. 160 etapta erkekleri arkasına takan Mouton, 229 puan toplarken halen ralli parkurlarında ismini saygıyla andırmayı hak edecek başarılara imza attı.
Geçtiğimiz hafta ülkemize bir ziyaret gerçekleştiren efsane bayan pilot Michele Mouton ile ülkemizin bayan ralli efsanelerinden olmaya aday olan Burcu Çetinkaya bir araya geldi. Tıpkı Mouton gibi Dünya Ralli Şampiyonası parkurlarında mücadele eden ve Fiesta Sporting Trophy organizasyonunda geride kalan dört yarışın ardından erkek pilotları peşine takarak lider durumda bulunan Burcu Çetinkaya siz Otoyaşam okurları için efsane pilotla bir söyleşi gerçekleştirdi. Halef selef buluşması olarak da adlandırabileceğimiz bu keyifli söyleşi bayan pilotlar için bir başucu kaynağı olacak kadar değer taşırken, "ralli erkek işidir" diyenlere de ayaklarını denk almaları gerektiğini hatırlatıyor.
Fransa’da yaşamasıydım yaşamak istediğim yer kesin İstanbul olurdu
 Burcu Çetinkaya: Sizi ülkemizde görmek çok güzel. Ülkemize bu ilk gelişiniz mi? Bu kez ne için geldiğinizi öğrenebilir miyiz?
Michele Mouton: Türkiye’ye Audi tarafından davet edildim. Marmaris’te organize ettikleri bayi toplantısında, yaptıklarımı anlatmamı istediler. Benim için önemli bir davetti bu. Ancak bu tarihler kızım Jessi ile tatil planladığımız bir dönemdi. Bu nedenle ikimiz birden geldik ve buradayız. İstanbul’u biraz tanıyorum, daha önce gelmiştim ve çok seviyorum. 2000 yılında katıldığım Londra-Sydney Rallisi’nde klasik bir otomobille, İstanbul’u Avrupa-Asya yönünde daha sonra ise Moskova-İstanbul Rallisi’nde ise Asya’dan Avrupa’ya doğru geçtim. Ayrıca Jessi’nin babasıyla da İstanbul’u gezmek için bir kere gelmiştim. Yani toplamda 3 kez İstanbul’a geldim.
BÇ: Ülkemiz hakkında neler düşünüyorsunuz?
MM: Fransa’da yaşıyor olmasaydım, yaşamak istediğim ikinci yer kesinlikle Türkiye olurdu. Atmosferi, insanları çok seviyorum, İstanbul çok güzel. Her yeri üçüncü kez ziyaret ediyorum. Tarihi ve ünlü mekanları gezerken hala ilk sefer olduğu gibi keyif alıyorum. Çok büyük bir şehir nerdeyse Paris’in iki katı büyüklüğünde ama gerçekten de çok güzel.
Babam seni pilot görmek istiyorum dedi ve bana yarış otomobili aldı
BÇ: Ralli kariyerinize nasıl başladınız? Bu fikir nasıl ortaya çıktı?
MM: Aslında benim için bir fırsat olarak başladı. Bir arkadaşım co-pilotluk yapmamı istedi ve ralli otomobiliyle ilgili bir planım olmadığı halde karşıma çıkan bu fırsatı kabul ettim. Sadece otomobil kullanmayı ve hızlı gitmeyi çok seviyordum. İlk kez 14 yaşında kendi başıma otomobil kullanmayı öğrenmiştim. 18 yaşında ancak ehliyet alınabiliyordu ve ben de o zamana kadar ehliyet almayı bekledim. Fakat benim için bir otomobil hep sadece özgürlük, bağımsızlık, hareket, seyahat etmek demekti. Sonra bir gün bir arkadaşım Korsika’ya ralliye gidiyorum, yanıma oturur musun dedi, rallinin ne olduğunu anlattı ve böylece ilk adımı atmış oldum.
BÇ: Sanırım dünyanın en şanslı adamıymış, daha sonra neler hissetmiştir acaba? Yanında co-pilotluk yapan arkadaşın, dünya ikincisi ve yarış kazanan şampiyon pilot Michele Mouton oluyor. Hiç aynı yarışta yarıştınız mı?
MM: Ben zaten ona sadece 2-3 ralli co-pilotluk yaptım, çünkü sonrasında babam ben seni pilot koltuğunda görmek istiyorum dedi ve bana bir yarış otomobili aldı. Daha sonra o arkadaşım da zaten yarışmayı bıraktı.
KIZIM RALLÄ°DEN SONRA DOÄžDU
 BÇ: Ralli sporunun içinde olan ve çocuk sahibi bir kadın  olmak nasıl bir his? Kafanızda bunları nasıl konumlandırıyordunuz?
MM: 1986 yılında yarışmayı resmen bıraktım. Ve kızım Jessi de 1987 de doÄŸdu. Benim kafamda hep ralliyi bir gün bırakmak vardı. Çünkü bir kadın için, diÄŸer yaÅŸamı yaÅŸamak çok mümkün deÄŸil. Ben hep bir çocuk istiyordum. Bir gün zamanı geldiÄŸinde ralliyi bırakıp çocuk yapacağımı biliyordum.Â
BÇ: Kızınızda burada. Jessi ralliyle ilgileniyor mu?
Jessi Mouton: Otomobilleri ve otomobil kullanmayı çok seviyorum ama hayır asla ralliyle ilgilenmiyorum. Annemle Quattro’ya bindim ve çok keyifliydi. Hep bu soru geliyor, ve hep hayır cevabı veriyorum çünkü annemle aynı ÅŸeyi yapmak istemiyorum.Â
MM: Bence annesini taklit etmekten başka yapacak çok         fazla şeyi var.
1982’de şampiyonluğu çok aptalca kaçırdım
BÇ: 1980’li yıllara geri dönebilseydiniz ve değiştirebilseydiniz, neyi değiştirirdiniz? İçinizde kalan keşke şunu da yapsaydım dediğiniz bir şey var mı?
MM: Hiçbir ÅŸey. (Jessi lafa giriyor ve 1982 ÅŸampiyonluÄŸu ucundan kaçırmasına neden olan kırılan ÅŸanzımanı kast ederek vitesi deÄŸiÅŸtirmezdim diye ekliyor.) Gerçekten hiçbir ÅŸeyi deÄŸiÅŸtirmezdim. Tabii ki 1982’de ÅŸampiyonluÄŸu o kadar yakından kaçırmak aptalcaydı özellikle de bir ÅŸanzıman yüzünden. Bugün de o zaman da dünya ÅŸampiyonasında o kadar uzun zaman uzaklardasınız ki aile yaÅŸamı, sosyal yaÅŸamdan uzaktan kalıyorsunuz fakat o kadar eÄŸlendik ve iyi zaman geçirdik ki bir dakikasından bile vazgeçmezdim.Â
BÇ: 1985 yılında Amerika’daki ünlü Pikes Peak Tırmanma yarışını kazandınız, ve o zamanlar sizi çekemeyip eleştirenlere, eğer yiyorsa bir de yokuş aşağı benle yarışsınlar dediniz, hiç buna cevap verenler oldu mu?
MM: Kimse bunu kabul etmedi, ama işin doğrusu o yarışta bana yapılanlar gerçekten üzücüydü ve beni zor durumda bıraktı. Çünkü olay sadece 5 km hızlı gittiğim için verdikleri bir ceza değildi, benim motivasyonumu öldürmeye çalıştılar. Çünkü onlar için birçok ilkle karşı karşıya kaldılar, ilk kez bir ralli otomobili, ilk kez bir turbo beslemeli otomobil ve de tabii ki ilk kez bir kadın ralli pilotu, hepsi birden onlara çok fazla geldi. Beni gerçekten yarış dışında bırakmaya çalıştılar, ben de orda onlara o cevabı verdim eğer cesaretleri yetiyorsa istiyorlarsa aşağı doğru yarışalım dedim.
Erkekleri yenmeye uğraşmadım
BÇ: Bir röportajınızda ralli otomobillerinden saklayıp saklamadığınızı sormuşlar ve siz de koleksiyon yapmayı sevmediğinizi söylediniz. Ralli yıllarınızdan hiç bir şey mi saklamıyorsunuz, bir eldiven, ralli plakası, kırılan otomobil parçası?
MM: Hiçbir şey. Sadece fotoğraf koleksiyonum var en çok fotoğrafları seviyorum.
BÇ: Mesela kırık şanzıman parçası, tulum?
MM: Hayır, kesinlikle hayır orayı hatırlamak istemiyorum. Hatta o zamanlardan kalma yarış kıyafetim bile yok, sadece yakın zamanda girdiğim yarışlarda kullandığım tulumlar duruyor. Ben koleksiyon yapmıyorum.
BÇ: Bugüne kadar sizin kadar başarılı bir bayan rallici, hatta motorsporlarında bir bayan henüz olmadı, bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
MM: Sen yetişiyorsunÖ İlginç olan ben böyle bir şeyi planlamamıştım, ailem ralliyle ilgili değildi, hiç ünlü olmak istememiştim. Fransa’da başarılı olduğum için Fiat Fabrika Takımı’ndan teklif geldi ve oradaki en iyi pilot Fransa’nın en iyi pilotuydu. Sanırım şansım onunla yan yana olmak durumunda olmamdan geldi. En istemediğim şey, onun yanında başarısız olmaktı. O kadar hızlıydı ki ona yetişmek için sürekli çabaladım. Her yarış onların zamanlarına yetişmek için kendimi parçalıyordum. Sonra Audi beni aradı ve kendimi Dünya Şampiyonası’nda buldum. O zaman dört çeker bir otomobilin neye benzediğini bile bilmiyordum. Bu kez de bambaşka ve daha zor bir mücadele beni bekliyordu. Burada yanımda efsane Hannu Mikkola vardı. Burada da ondan çok uzakta zamanlar yapmamaya çalıştım. Sonra bazen aynı zamanları yapmaya başladım.        Sonra geçmeye başladım. Neden olmasın dedim? Ama hiç kariyer yapmayı, rallici olmayı planlamamıştım . Bence benim bu kadar    kolay bırakabilmemin sebebi de bu, çünkü hiçbir şey beklemeden yarıştım. Sadece çok güzel zaman geçirdim, çok iyi bir sonuç elde ettim tabii ki ama bıraktığımda her şey geride kaldı. Bugünü yaşamalısınız, dünü düne bırakmak lazım. Ama hiç kafamda erkeklere gününü göstereceğim diye bir hedef yoktu. Hiç erkekleri yenmeye uğraşmadım, ben sadece onların seviyesinde rekabet edebilmeye çalıştım ve bu bile yeterince zordu.
Otomobilden inince yine kız oluyordum
BÇ: Bugünkü hayatınız nasıl, çalışıyor musunuz? Boş vakitlerinizi nasıl geçiriyorsunuz?
MM: Aslında çok az çalışıyorum. Jessi’nin babasıyla bu sene 21’incisi olacak olan "Race of the Champions" ı organize ediyoruz. İlk 6 ay, golf oynayıp, eğlenip, seyahat edip, daha rahat yaşıyorum. Eylül’den Aralığa kadar ise Race of the Champions’ı organize etmek için çalışıyorum. Özetlemek gerekirse hayatın her saniyesinin tadını çıkarmaya çalışıyorum.
BÇ: Yılda kaç kere ralli teklifi alıyorsunuz?
MM: Çooook. Hala beni çok istiyorlar. Fakat katılmıyorum, çünkü eskiden yaptığımı yapamam, kanıtlayabileceğim bir şey de yok ve bu şartlar altında    mantıksız. Sadece seyahat etmeyi çok sevdiğim için, Yeni Zelanda gibi gitmek istediğim yerlerde olan yarışları kabul ediyorum. Birkaç yıl önce de Kenya’yı da yapmıştım.
BÇ: Race of the Champions nasıl başladı?
MM: Bizim zamanımızda bütün dünya ÅŸampiyonası yarışlarını yapabilirdiniz ama kimse hepsini yapmazdı. Farklı otomobillerle yarışılır, herkes farklı yarışlara girer ve sonunda birisi dünya ÅŸampiyonu olurdu. Biz de herkesi eÅŸit ÅŸartlar altında aynı otomobillerle yarıştıralım dedik. Ralli o zamanlar o kadar televizyonda gözükmüyordu, buna da katkısı olur diye düşündük. Frederic’le yani Jessi’nin babasıyla bu sebeplerden dolayı Race of the Champions’ı organize etmeye karar verdik.Â
BÇ: Geçmişe döndüğünüzde sizi en çok mutlu eden anınız nedir?
MM: Her şey. O kadar güzel vakit geçirdik ki, ayırım yapamıyorum. İki kız olmamız çok büyük bir şanstı. Eldivenleri takınca erkeklerle aynı seviyede bambaşka bir dünyada oluyorduk, otomobilden indiğimizde ise yine iki kız oluyorduk.
Â