OluÅŸturulma Tarihi: Haziran 08, 2003 00:00
Yıldız Tilbe. Onu neredeyse 10 yıldır tanıyoruz. Åžarkılarına kulak vermekten çok özel hayatını didikledik. Tüm iniÅŸlerine, çıkışlarına, en ÅŸahane hallerinden en zayıf anlarına, her ÅŸeyine tanık edildik. Ama o hayatının her aÅŸamasında, güçlü ÅŸarkılarını yazmaya, güçlü sesiyle söylemeye devam etti. Her türlü dışlamaya, burun kıvırmaya raÄŸmen kendine benzemekten vazgeçmedi. Sadece görüntüyle ilgilenenler, ÅŸarkılarındaki ideal sevgiyi, ağır aÅŸk sorgularını, röportajlarındaki filozofik tavrı atladı tabii. Olsun. O, en çelimsiz hali ve her daim güçlü sesiyle, kendinin ve ÅŸarkılarının arkasında durmaya devam ediyor. Son albümü ‘‘Yürü Anca Gidersin’’i böyle yaptı. MüziÄŸini seversiniz, sevmezsiniz, önemli olan arkasındaki ruh. Bu albüm de kendisi gibi oldu diÄŸerlerine benzemedi.16 Temmuz 1966. Ä°zmir'in kenar mahallesi Gültepe'de, altı kardeÅŸin en küçüğü olarak dünyaya gelir. Ä°lk erkekten sonraki beÅŸinci kızdır. Tekel fabrikasında çuval indirip kaldıran mevsimlik işçi babası AÄŸrılı bir Kürt; küçük bir bakkal dükkanı iÅŸleten annesi ise Tuncelili bir Zaza'dır. Aile içinde çaÄŸrıldığı adıyla Yadigar, ÅŸimdiki gibidir çocukken de; kara-kuru, çelimsiz, ama gür sesli. Oturdukları bölgede elektrik olmadığından, evler idare lambasıyla aydınlandığından, hava karardığında zifiri karanlık olur oyun oynadığı upuzun sokak. Eve bağıra bağıra ÅŸarkı söyleyerek döner ki, annesi anlasın korktuÄŸunu, çıkıp alsın. Sokaktaki yakantoplarda en çok onun canı yanar. Yenilenler topu vargüçleriyle fırlattığı, onun bedeni de bunu kaldıramadığı için. Hayatında hep olacaktır bu; sesinin gücü çelimsiz bedenine fazla geldiÄŸi için kimi ÅŸarkıları duvara yaslanıp söyleyecek, fırlatılan toplar canını yakacaktır. O kadar ÅŸarkı yazıyorum ama hayatımı yazmak istemem. Çünkü bu hayatı yaÅŸarken yoruldum. Hayat yoruyor insanı anacım. Bir de yazarken yorulamam. Hayat yordu beni/ Yıllar yordu beni/ Yollar yordu beni...Küçükken, büyüyünce ne olacağı hiç geçmez aklından. O zamanlar hayat onun için fuara gitmek, lunaparkta balerine binmektir. Ama o da ÅŸarkı söylemeye çok küçük yaÅŸlarında evde, sonra düğünlerde baÅŸlamıştır. Sadece annesinin topuklu ayakkabılarını, süslü giysilerini giyip ayna karşısına geçmez. Annesinin ne topuklu ayakkabısı, ne süslü giysileri olmuÅŸtur çünkü. Banyosu olmayan bir evde büyüdüklerinden, banyolarını kışın bile bahçede ateÅŸ üstüne konan bir kazandan su alarak yaparlar. Bir yandan kar yaÄŸar, biz dondum dondum diye bağırırdık. Annem sıcak su döker, ısınırdık. Çok eÄŸlenceliydi. KomÅŸulardan birinin çocuÄŸu annesine ‘‘Ne yaptım da beni yıkıyorsun?’’ derdi. Ben öyle deÄŸildim, severdim suyu.BEÅž KARDEÅžE BÄ°R BLUE JEANSadece ilkokulu bitirir. Ders çalışmakla pek arası yoktur ya, birkaç kendini bilmez öğretmene de denk gelip, ‘‘haksız yere’’ dayak yiyince, orta birden terk olur. Ä°lk iÅŸi bir dikiÅŸ atölyesinde kumaÅŸların kenarındaki iplikleri temizlemektir. Tezgahtarlık yapar, kuru incir paketler, telefonlara bakar. Çocuk baktığı evde, yüklük, bavullar, ayakkabılar gibi ıvır zıvırın konduÄŸu karanlık odada kalırken, geceleri alçak sesle söyler ÅŸarkılarını. Ä°lk aÅŸkını, her akÅŸam kız arkadaÅŸlarıyla duvarda oturup çekirdek çitlerken yoldan geçen, adını bile bilmediÄŸi çocuÄŸa duyar. Ne yakışıklıdır yarabbim! AÅŸkın yolunu bilmez ki daha, gidip bir ÅŸey söylesin. BeÅŸ kızkardeÅŸ hep birlikte para biriktirip bir kot pantolon alır, sırayla giyerler. Ona biraz bol gelir ama olsun. Bir de mini eteÄŸe bayılır. Ancak babası Ali Bey asla izin vermez. Ä°ÅŸe giderken üstüne uzun bir etek giyiyordum. Gözüme kestirdiÄŸim bir kuytuda çıkarıp, akÅŸam iÅŸten gelirken aynı yerde giyiyordum yine. Ama bir gün tam o noktada ve daha uzun eteÄŸi giymemiÅŸken babamla karşılaÅŸtım. Ne mi oldu? Ben önde babam arkada doÄŸru eve...Altı çocuklu bir ailenin en küçüğü olmak en büyük baskıdır belki de. Küçükler hem şımartıldığı, hem de ‘‘büyüklerin kaldıramadığı baskıya’’ maruz kaldığı için. Pek çok Türk kızı gibi kurtuluÅŸu 18'ine 12 gün kala sevdiÄŸi çocuÄŸa kaçmakta bulur. Tanıştıktan 15 gün sonra nikah masasına oturur. Altı yıl süren evliliÄŸinden olan kızına, Sezen Aksu hayranlığından dolayı Sezen adını verir. Yıllar sonra, nedendir bilinmez Sezen Aksu'nun korumaları tarafından dövüldüğü için kızının adını Burcu olarak deÄŸiÅŸtirdiÄŸi yazılacaktır gazetelerde, ama Sezen Aksu henüz girmemiÅŸtir hayatına. Az kalmıştır.Sesim güzeldi biliyor musun? Bir arkadaşımla Pırlanta Gece Kulübü'nün önünden geçerken, kız dedim, buradakiler ne kazanıyor acaba? O zaman pazarlamacılık yapıyorum. Dedi ki, senin bir ayda kazandığını bir gecede kazanıyorlar! Gel bir girelim, ben burada çalışacağım, dedim. Olurdu, olmazdı, girdik. Cengiz ÖzÅŸeker abi vardı içerde, sazlar prova yapıyordu. Benim sesim güzel, çalışmak istiyorum deyince, söyle bakayım bir tane dedi. Ayaz Geceler'i söyledim. Bir tane daha istedi, sonra da kocandan izin al, yarın baÅŸla dedi. Artık adı Gülen Yıldız'dır. Giderek bir gecede altı yedi yerde birden söyler; dokuzda evden çıkar, ordan oraya, sabah döner. Bir yıl sonra Sezen Aksu çalıştığı yerdedir, ama ne yazık ki onun sırası geçmiÅŸken. Kenardan gözünü ayırmadan seyrettiÄŸi Aksu'yu tuvalete giderken yakalar, patrona yalvar yakar sahneye bir kez daha çıkar. Kısa bir süre sonra, Aksu'nun evinde misafir, UÄŸur Yücel'le yaptığı ÅŸovda vokalisttir. Dokuz ay sürer vokalistliÄŸi. Sonra yollar ayrılır birden, nedeni bir esrar perdesine bürünür. Yapılan spekülasyonlar arasında Uzay Heparı ile olan yakınlaÅŸması da geçer ama o aynı kendisi gibi şöyle açıklar bunu: ‘‘O benim arkadaşımdı. Öyle de öldü. Bize ne olduÄŸunu biz de anlamamıştık ki, öylesine saf, ilkokul çocukları gibi, ne yapacağımızı bilmeden sevdik birbirimizi.’’Ben önce kendi evimden taÅŸtım. Bir tahta parçası ya suyla akar ya bir yere takılır. Sezen Aksu'nun evi uÄŸradığım bir yerdi. Hayat bu. KURALLARI YOK, DUYGULARI VARÄ°stanbul gecelerinde birkaç yıl tek başına çalıştıktan sonra 1994'te kendi sözleri ve bestelerinden oluÅŸan Delikanlım'la patlar. Sonraki albümlerinde de kendi ÅŸarkıları olacaktır hep; yüzyıllardır doÄŸru düzgün tarif edilememiÅŸ aÅŸkın her türlü tarifini yapabildiÄŸi, sevmenin en güzelini becerebildiÄŸi, aynı zamanda ince ve sıkı bir ÅŸekilde sorguladığı ÅŸarkılar. Röportajları ise, yaÅŸadığı hayattan umulmayacak felsefi özetlerden ibarettir. Hiç kimselere benzemez. Sesi de, giysileri de, hali tavrı da, dans ediÅŸi de. Bir davete bir ayağında mavi, bir ayağında kırmızı çorapları, elinde çekirdek paketiyle katılır. Gecelerin rüküşüdür. Pek yalnız görünür bu haliyle, biraz kara ördek gibi. Ama niye herkese benzemelidir ki?Rakip olarak karşıma yine beni çıkardılar. Ama insan hissettiÄŸi ÅŸeyden vazgeçemez ve ambalajlanamaz. Ben sadece ÅŸarkı yaptım, ambalajlanmadım. Hiçbir zaman ÅŸu beni sevsin, şöyle yapayım da sevimli olayım, demedim. Böyle ÅŸeyler ÅŸiÅŸirir davul eder beni. Bazen kendimi çirkin hissettiÄŸimde, sorarım güzel miyim diye. Olur öyle enfeksiyonlu zamanlarım. Yoksa güzelim, bazen çirkin. Ama çirkinliÄŸimle de güzelim. Göğüslerim küçük, burnum yamuk, boyum kısa, aÄŸzım bazen çarpık ama kendimi seviyorum. Allah beni nasıl yarattıysa öyle kalmak istiyorum. Ve nedense en kötü ÅŸeyler hep onun başına gelir: UyuÅŸturucu nedeniyle yakalandığında, kıstırılıp dövüldüğünde, sarhoÅŸ olup sızdığında ya da olay çıkardığında, adam öldürmeye sebebiyet vermekten yargılanırken, kaybolmuÅŸ bakışlarla bakarken hep üstüne gelinir. Gelindikçe özür diler, ‘‘Sen de haklısın’’ der. O güçlü ÅŸarkıları yazan kadın, hayatının geri kalanını bir mazlum gibi yaÅŸar. Bunu da umursamaz; hayata baÄŸrını açmış, ‘‘Gelin, o da gelsin, ne gelirse gelsin’’ der gibidir. Gelir de. Ama bilir ki, bugün bana, yarın ona, ‘‘kimsenin yeri saÄŸlam deÄŸil.’’ DGM önünde, polislerin arasında, mikrofonlara konuÅŸmak yerine bağırarak Delikanlım'ı söyler.Yaptığım her ÅŸeyi hak ettim. EÄŸer olumsuzluk benden kaynaklanmasaydı, büyüyerek bana geri dönmezdi. Kurallarım yok, duygularım var. Kaybeden de benim, kazanan da. Bir kayıp varsa benden giden, bunu kazanan yine benim. Kayıplarım benim kazançlarım. Kaybettiklerim de bende hálá. Ben mazlumum, doÄŸru söylüyorsun. Başıma gelenler; görün diye Allah benim başıma veriyor.Orhan Gencebay, Ä°brahim Tatlıses, Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses dinleyerek büyümüştür. Åžarkılarında hep onlardan etkilenme vardır. Bir ara türkü albümü de yapar ama kimse ilgilenmez. Özel yaÅŸamı akbaba usulü tüketime daha müsaittir çünkü. Bir ara ‘‘kaybeden’’dir, ‘‘BeyoÄŸlu pavyonlarında söylüyor’’ diye yazılır. ‘‘Oh, canıma deÄŸsin. Bizi oluÅŸturan insanlar oradaki müşteriler. Cebinde parası olan 3 bin 500 kiÅŸi deÄŸil’’ der, çıkar. PLATONÄ°K AÅžKLARIN KADINIBen tek ÅŸarkıya sığacak kadın deÄŸilim. Bütün ÅŸarkılarımı topladığında beni bulursun. Onda da yüzde 1'imi. Anlattıklarımla sınırlı deÄŸilim ki. Bir de anlatamadıklarım var. BoÅŸver, kimse kimseyi tam anlamıyor zaten.Peki o ÅŸarkılardaki aÅŸklar gerçekte yaÅŸanır mı? Ä°lla yaÅŸanması gerekmez. MesleÄŸim bu, yaÅŸamasam da yazmam gerek. Hayallerimdeki aÅŸkı anlatıyorum. Ama benim hayallerim baÅŸkalarının gerçeÄŸi. Ama orada kavga, ayrılık, ihanet de var, onlar da mı hayal edilir?Ama bunlar gerçek. Her kadın yaşıyor. Bazı kadınlar sekiz on adamda, bazıları tek adamda. Bunlar benim yaÅŸadıklarım. Platonik olsa da. O zaman sahici oluyor mu? Tabii, tam istediÄŸim gibi. Bakıyorum, anlaÅŸabilir miyim diye. O ayrı telden çalıyorsa, boÅŸver baÅŸlamasın, kendim yaÅŸayayım diyorum. ABS gibi. ABS duramayacağın noktada devreye girer ve durdurur, kaza yapmanı önler.Bu bir çeÅŸit, aÅŸkı yaÅŸamaktan korkmak deÄŸil mi?Korku deÄŸil, tersine yaÅŸamaktan vazgeçmek, cesaretin aÄŸababası. AÅŸk sonsuz barıştır, ben onu bekliyorum, bütün söylediklerimi bulacağım tek bir erkek.Var mı öyle biri?Bekliyorum. Var. Vardır. Yoksa da o kadar önemli deÄŸil.Â
button