Çelik’i garipsedim..

Güncelleme Tarihi:

Çelik’i garipsedim..
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 25, 2005 00:00

Çelik, eşi Buket Saygı’dan ani bir kararla boşandı. Olur.. Hayat bu.. Evlenirsin de boşanırsın da.. Ama özel hayatın sırlarını dışarı vurmak neyin nesi?Ne kadar ünlü olursan ol, ayrıldığın eşinle sırlarını çarşaf çarşaf anlatmak niye? Hadi cahil olsan neyse! ‘Cahildir’ deriz, güler geçeriz. Değilsin. Yüksek lisans eğitimi yapacak kadar bilinçlisin. Çelik ‘özel hayatında’ yaşanan sıkıntıları dobra dobra anlatmış. Çelik’e gülüp geçemiyorum. ‘Özel hayatı’ milyonlarca kişinin önünde yaşamanın nedenini anlamıyorum. Buket Saygı kışkançmış, evdeki hayat ona sıkıcı gelmiş, Çelik’e huzur verememiş, Çelik’in tek hayali bir gece çok huzurlu uyumakmış.. Başka? Biraz daha ayrıntı alsaydık.. Çeşitli anekdotlar örneğin.. Çelik’in sağa sola yalpalayan hareketleri vardı ama bu kadarını ona yakıştıramadım. Garipsedim.. Çok garipsedim..Ek söylemi bitmeli..Gülse Birsel Sabah’taymış! Eee.. Daha önce neredeydi? Gülse Birsel zaten yıllardır Sabah’ta yazmıyor muydu? Yazıyordu.. Günaydın’da yazıyordu.. Haaa, anladııım.. Günaydın başka, Sabah başka.. Günaydın, Sabah değil çünkü.. Siz içeride Günaydın gibi bölümlere ek deyip, adamdan saymadığınız için, sanıyorsunuz ki okur da bu bölümleri adamdan saymıyor! Bu durum sadece Sabah için geçerli değil. Her gazete için geçerli. Kurumsal iç söylem, gazete söylemlerini etkiliyor. Ama kurumsal iç söylemin okur gözünde anlamı yok. Onlar için gazete markası her şeyin şemsiye markası.. Okumalarını bu şemsiye marka altında yapıyorlar. Sizler ekler, ana gazete ayrımı yapınca onlar da ayrıma şaşırıyorlar. Bindiğiniz dalı kesiyorsunuz yani. Daha doğrusu reklam bölümlerinizin bindiği dalı.. TRT belgesel yapmazsa kim yapacak9/11 saldırısının üzerinden neredeyse dört yıl geçti. ‘Amerikalılar hálá şokta, Hollywood konuyla ilgilenmeye cesaret edemiyor galiba’ diye düşünüyordum. Yanılmışım. Amerikalılar kısmi şoku atlatmış.. 9/11 gibi çok duyarlı davranılması gereken bir konuda bile Hollywood’dan ilk haberler gelmeye başladı. Hollywood’lu yapımcıların, yönetmenlerin elinde ekleriyle birlikte 600 sayfalık ‘ABD’ye Terörist Saldırı Üzerine Komisyon Raporu’ o senaryo senin, bu yapım benim durmadan 9/11’i eşeliyorlarmış. Şimdiden üç televizyon belgeseli ve bir film projelenmiş durumdaymış. ABC, NBC ve HBO belgeselleri yayına hazırlayan kanallar. Oliver Stone da Nicolas Cage’in başrolünü oynayacağı bir film çekmeye hazırlanıyormuş. Filmde, saldırı sırasında Dünya Ticaret Merkezi’nin altında devriye gezen iki polisin, çöken binanın enkazı altında kapana kısılmaları anlatılıyor..Peki Türkiye’de o kadar çok saldırı, o kadar çok patlama varken, bizim yapımcı ve yönetmenlerimiz ne yapıyor? Hacivat-Karagöz, Keloğlan, mafya komedisi çekiyor.. Hadi onlar böyle duyarlı konulara girmek için cesaret edemiyorlar, cesaret etseler para bulamıyorlar diyelim! TRT ne yapıyor? İngiliz Konsolosluğu ve HSBC binasına konulan bombaların ve bombacıların belgeselini TRT yapmazsa kim yapacak?Kurtar kadınları Hülya..Bu yazıya başlarken Hülya Avşar’ın Kaya Çilingiroğlu’nun son yediği naneye karşı nasıl bir tavır alacağı ile ilgili ne bir şey okudum, ne bir şey duydum. Ama artık Hülya Avşar’ın Türk kadınını ‘Kocadır, isterse göz göre göre aldatır, kadın da buna göz yumar’ sendromundan kurtarması gerektiğini düşünüyorum. Çilingiroğlu’nun savunulacak bir yanı kalmadı. ‘Çocuğum var, soyluluğum yürüsün’ bahaneleri de artık süngerleşti. Avşar biraz daha direnirse, aldatılan kadının tarihteki en büyük sembolü haline gelecek. Korkarım birkaç ile, ilçeye de heykeli dikilecek.. Aldatılan kadınlar da bu heykelin dibine mum yakıp, aldatılmışlıklarını kutsayacaklar..Kurtar kadınları Hülya.. Kurtar ki.. Heykelin dikilmesin.. Kurtar ki heykelinin dikilme nedeni, aklın, hırsın ve başarıların olsun.. Kurtar ki ‘model’ olduğun yüzbinlerce kadın kendini özgür hissetsin.. Kurtar kadınları Hülya, kurtar. Livaneli’nin türü..Hürriyet Cuma’da Zülfü Livaneli’nin ‘Hayata Dair’ albümünü övdüm. Yazının mutfağında ise oldukça sıkıntı çekmiştim. Uzun süre Zülfü’nün müziğine isim koymaya çalıştım. ‘Türkü’ dedim olmadı, ‘Çağdaş Türkü’ dedim içime sinmedi, ‘Akdeniz Ezgileri’ dedim saçmaladım. Baktım becemiyorum, ele güne rezil olmamak için hiçbir şey dememeye karar verdim. Geçtiğimiz pazar günü Livaneli, Vatan’daki köşesinde ‘Bu müziğe ne ad koyacağız?’ başlıklı bir yazı yazdı ve şu soruyu sordu: ‘30 yıl içinde yapmış olduğum 300 şarkı hangi türe ait? Bunlar halk müziği mi?’ Yanıtını da verdi: ‘Galiba siz bir beste yapıyorsunuz ve her sanatçı onu kendi tarzında seslendiriyor..’ ‘Ohhh..’ dedim içimden, ‘Ohh.. Sorun bende değilmiş.’ Livaneli bile besteleri bir türe sığdıramıyorsa, benim beceriksizliğim çok normal.. Aslında yazı yazacak olmasam Livaneli’nin türüyle mürüyle de ilgilenmiyorum. Livaneli’nin yorumunu seviyorum. Yorumundaki ‘Tok Akdenizliliği’ seviyorum.. Hayata Dair’i hálá dinliyorum.. Gözlerim kapalı. Ruhumu dinlendiriyorum.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!