Dilek DALLIAĞ
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 22, 2004 00:51
‘Yılan Hikayesi’, ‘Aşkım Aşkım’, ‘Eyvah Kızım Büyüdü’ ve ‘Zalim’ dizilerinin senaristi Tayfun Güneyer, ilk yönetmenlik denemesi ‘Şans Kapıyı Kırınca’da sinema ve tiyatro dünyasının dev isimlerini buluşturdu. ‘Şans Kapıyı Çalınca’ adlı yarışmayı ti’ye alma fikriyle doğan filmin çekimleri Küba’da tamamlandı. Film, kasım ayında vizyona girecek.
- Kendiniz için ‘sürpriz at’ benzetmesini kullanıyorsunuz. Nereden çıktı bu?
Sinema için öyle konuşuyorum ve sürpriz atım biliyorum. İnsanlar farklı olduğumu görecekler. İzleyiciyi çok ama çok şaşırtacağım. İyi bir yönetmen olduğumu iddia etmiyorum, iyi bir senaristim ben. Ve iyi yazılmış bu komedinin bana malolmasını istediğim, başkasının filmi bozmasından çekindiğim için ben çektim.
- Ne kadara maloldu film? Ne zaman gösterime girecek?
Toplam 1,5 milyon euro’ya maloldu. 2 milyon dolara yaklaşıyor. Paranın büyük kısmı yol, yatacak yer, yiyecek ve oradaki lojistiğe harcandı. Çekimleri 6 haftada bitirdik. Laboratuvar ve kimyasal işlemleri Miami’de yaptık. Yabancı film gibi görünen bir Türk filmi çektik.
- ‘Şans Kapıyı Kırınca’ sanki televizyondaki ‘Şans Kapıyı Çalınca’ ve benzeri yarışma programlarından etkilenilerek yazılmış gibi...
Benzeri yarışmalar asla değil ama ‘Şans Kapıyı Çalınca’ bence insanların ailece feci durumlara düştüğü bir program. Herkesin güvendiği aile reisi 15 gün hazırlanıyor, adamcağız başarılı olursa bir koltuk takımı kazanıyor, başaramazsa bütün hayaller bitiyor. Ben onların kazanamadıklarında yaşadıkları dramı, düştükleri hali çok ilginç buluyorum. İşte ben de böyle bir aile seçtim; ‘Yurdum Ailesi’... Ferhan aile reisi... Aile yarışmayı kaybedince, teselli armağanı olarak ‘Barboonia Cumhuriyeti’ diye bir yerde tatil kazanıyor. Önce Barboonia Adası’nı Marmara ya da Ege’de bir ada sanıyorlar. Havaalanına gidiyorlar ve uçak 1,5 günde okyanusu geçerek Karayipler’de, Küba açıklarında bir adaya varıyor. Aslında Küba’da çekildi ama Küba diyemediğimiz için Barboonia Adası diye bir ada yaratmak durumunda kaldık. Çünkü o adayla alay ediyoruz ve komik bölümleri ortaya çıkarıyoruz. Ülkede her şey ters gidiyor. Futbol takımları küme düşmek üzere. Diktatör başkanları sürekli bir suikast tehdidi altında. Diktatörün kızı Maria normalde bakire bir prenses olması gerekirken sürtük bir prenses. Generalleri zavallı bir adam, pederleri bir sürü oyunlar çeviriyor.
- Neden Küba? Hayaliniz miydi Küba’da film çekmek?
Küba sadece benim değil, herkesin hayali. Havana gibi bir şehir başka yerde yok. Bir filmi New York’ta çekmezseniz gidip Chicago’da çekebilirsiniz. Ama filmi Küba’da çekmek için yola çıkıyorsanız, filmi Küba’dan başka bir yerde çekemezsiniz.
- Filmi Küba’da çekmek için kimden destek aldınız?
Şans Kapıyı Kırınca’yı ilk yazdığımda, konu Küba’da geçtiği için bunu Vural Öger’e okutmaya karar verdim. Çünkü Vural Öger, Küba’yı Avrupa turizmine açmış önemli bir işadamı. Kendisine senaryoyu gönderdiğimde hiç umutlu değildim açıkçası. Çünkü sinemayla ilgisi olmayan birinden büyük paralar istiyorsunuz. 20 gün sonra beni aradı ve Bodrum’daki oteline davet edip filmi çok beğendiğini, bu filmi çekmek istediğini söyledi.
- Nasıl karşılandınız orada?
Beni orada nelerin beklediğini bilmiyor, biraz korkuyordum. Çünkü ülkede her şey devlete bağlı. İki yapım şirketi var; biri kültür bakanlığına, diğeri orduya bağlı. Biz orduya bağlı olanla anlaştık. Lojistik yapı desteği sağladılar. Yarı Kübalı, yarı Türk bir ekibin başıydım yani. Bazen bir komutu İngilizce, Türkçe ve İspanyolca olarak veriyordum. 10 film çekmiş gibiyim. Çok şeyler geldi başıma...
- Neler geldi örneğin?
Ferhan hoca bana çok acıdı. Çünkü ilk filmini çeken birinin başına gelebilecek çok komik talihsizlikler yaşıyordum. Küba her gün yazdır, ama bizim gittiğimiz zaman 35 gün yağmur yağdı. Birçok sahneyi yağmura ya da rüzgara göre değiştirmek zorunda kaldım. Denizdeki çekimlerde bir köpekbalığı sahnemiz vardı ve maket yaptırdık. Aileye köpek balığı saldırıyor, komik bir sahne. Biz motorlu bir balıkçı teknesine bindik. Oyuncular da sandalla arkamızdan çekimlerin yapılacağı sahile gelecekler. Ancak açık denizlerde dalganın kırıldığı, kıyıya geldiği yer çok tehlikelidir. Orayı bizim oyuncularımız yani Ferhan Şensoy, Asuman Dabak, İlkay Saran ve Rasim Öztekin aşamadı. Kameranın önüne geldiklerinde hepsi sırılsıklam ıslaktı ve hepsi kusuyordu. Yine de çekimi yaptım. Normalde ‘köpekbalığı gördüm’ diye bağırması gereken İlkay Saran’ı Meksika Körfezi’nde suya attık. O ‘Alın beni buradan, vurgun yedim’ diye çırpınırken, ben onu çekmeye devam ettim.
- Peki Fidel Castro...
Fidel Castro’nun eski bir misafirhanesi var. Ve bize o sarayı açtı. Burada Ferhan Şensoy’un balkondan karısına seslendiği bir sahne var. Sessiz olunması gerek. Şensoy bir seferde çekmek istiyor. Zaman geçti, sahne çekilemedi, Ferhan ağabey gerildi. Ben de telsizle polislere yolu kesmelerini söyledim. Üç dakika kesildi. Derken kulaklıkla İngilizce bir anons geldi, ‘Fidel Castro geldi’ diye. Ferhan ağabey çok güzel oynuyordu, kesmedim sahneyi ve oyun bitince yolu açmalarını söyledim. Biz bekliyoruz askerler gelecek yanımıza diye, kimse gelmedi. Adam film çekiyorlar denince beklemiş meğer. Harika bir anı bu.
Erbil gelseydi rahat çekemezdikKüba adres olarak cazipti ama kimse inanmadığı senaryoyu gidip orada oynamaz bence. Ferhan Şensoy, Türk tiyatrosunun en önemli isimlerinden biri. Yerine daha medyatik biri de olabilirdi. M. Ali Erbil’i oynatsaydım mutlaka bir uçak dolusu gazeteci Küba’ya gelip gizlice bizi çekmek isteyecekti. Ama Ferhan Şensoy’u seçtim, kimse gelmedi, güzel bir şekilde çektik filmi. Ferhan ağabeyin eşi rolündeki Asuman Dabak ise bence Türkiye’nin şu anda en enerjisi doğru kadın oyuncularından. Bence Türkiye’nin Adile Naşit’i. Rasim Öztekin ile Ferhan Şensoy yan yana geldiğinde zaten Laurel&Hardy gibi oluyorlar. Sinan Çetin bana çok inanan bir ağabey. Benim yönetmen olabileceğimi bana ilk günden söyleyen kişi. Bana göre Türkiye’nin ve Avrupa’nın en zeki ve pratik sayılabilecek yönetmenlerinden. Necmi Yapıcı çok iyi komedyen. Onun dışında benim arkadaşlarım İpek Tuzcuoğlu, Mehmet Ali Alabora, Doğa Rutkay var, onlar da gelip oynadılar.
Prenses MariaFilmde, Ayça Tekindor Barboonia Cumhuriyeti’nin diktatör başkanı Carlos’un kızı Prenses Maria’yı canlandırıyor. Tekindor için Türkiye’de özel prenses kostümleri dikildi. Tekindor, bu film için Ferhan Şensoy’dan hem İspanyolca hem de Ferhan Sensoy’un yarattığı Barbunyaca dersleri aldı. Film boyunca sadece İspanyolca konuşan Ayça’nın diktatör babasını ilk kez askeri üniforma yerine bir takım elbise içinde görünce söylediği, ‘Ay papa, te estas destroyendo’, (Ay baba, yıkılıyosun) dediği yer filmin en komik sahnelerinden...
Peder AlfonsoZeki Alasya filmde, Ferhan Şensoy’un canlandırdığı Başkan Carlos’un en güvendiği adam olan, ülkenin baş rahibi Peder Alfonso’yu oynuyor. Rolünün çok komik olduğunu söyleyen Alasya, ‘Küba’da film çekmek benim için çok ilginç bir deneyim oldu. Oranın halkının içtenliğini de unutmam mümkün değil. Bugüne kadar oynadığım en komik rol diyebilirim’ dedi.