Çay güzeli!

Güncelleme Tarihi:

Çay güzeli
Oluşturulma Tarihi: Eylül 06, 2004 00:00

DOĞUŞ Çay’ın yeni başlayan reklamında bu kez Sinan Çetin oynuyor. Reklam dikkat çekici, yapım kalitesine de diyecek yok. Filmde Sinan Çetin bir laz kızına ‘güzel çay’ dedirtmek istiyor, laz kızı ‘cüzel çay’ diyor. Sinan Çetin bir kez daha kıza ‘güzel çay’ dedirtmek istiyor, kız yine zorlanıyor. Sonunda Sinan Çetin Doğuş Çay’ı içiyor ve o da ‘cüzel çay’ demeye başlıyor. Doğuş Çay’ın yeni reklam fikrini bir yerden anımsıyor musunuz? Bu fikir, Sinan Çetin’in yönetmenliğini yaptığı, Cola-Turka filmlerindeki fikrin aynısı değil mi? Cola-Turka reklamlarında da Cola-Turka içenler, değişime uğrayıp Türkçe konuşmaya başlamıyor muydu? Cola-Turka’nın lansman filmlerinde insanları Türkçe konuşturmak, mizahın ötesine geçti, gündemin rüzgarıyla milliyetçiliği gıdıkladı, fikir çalıştı. Doğuş Çay reklamında aynı fikir niye çalışsın? Doğuş Çay’ın yeni reklamında ‘laz gibi’ konuşmanın güldürmekten başka ne işlevi var? Doğrudur, ‘laz gibi konuşmak’, yan anlamda Doğuş Çay’a ‘Rize Çayı’ çağrışımı kazandırabilir ama sürekli ‘güzel çay’ı tekrarlamak, arasıra işin uzmanı dışında kimsenin anlamadığı çay filizini göstermekle çay, güzel çay olur mu? Doğuş Çay iyi kötü bundan önceki reklam kampanyaları ile farkında olma oranını tamamlamıştı. Şimdi satışları artırmak için tüketiciye mizahtan başka neden sunmak gerekmez miydi?. Eğer ‘Rize Çayı’ olmak iş yapan bir özellikse, bu kadar çok çeldiricisi olan dolaylı anlatıma ne gerek vardı? Alt tarafı bir çay reklamı üzerine yine dünyaları yazdım değil mi? Çay deyip geçmeyin ama... Çay piyasası 600 milyon dolarlık bir piyasa ve bu piyasada ciddi bir markalaşma savaşı yaşanıyor. Doğuş Çay da canla başla uluslararası dev Lipton’a karşı markalaşmaya çalışan bir Türk markası. Doğuş Çay yaptığı reklam yatırımının karşılığını almak istiyorsa daha tutarlı, daha kalıcı ‘özü’ olan bir marka iletişimi yapması şart. Reklamlarında markalama öğelerine dikkat etmesi de şart. Doğuş Çay deyince aklınıza gelince ne geliyor? Sinan Çetin. Lipton deyince? Sarı, gençlik, daha iyi yaşam... Ya Sinan Çetin deyince? Film Gibi. Bilmem anlatabildim mi?Çocuklar motosiklet kullanmasın!GEÇEN pazar yeni Hazır Kart reklamını eleştirirken ‘Turkcell çocukları motosiklet kullanmaya özendiriyor’ şeklinde bir ifade kullanmışım. Motorseverler sanmışlar ki motosiklet kullanımına karşıyım, motosiklet kullanımını kötülüyorum, sarılmışlar bilgisayarlarına yüzlerce e-posta göndermişler. Sevgili motorseverler! Yanlış anlama var. Ben de bir Vespa sahibiyim. Asla motosiklet kullanımına karşı değilim, üstelik motoru çok çağdaş bir ulaşım aracı olarak görüyorum. Motosiklet daha az yakıt harcar, yollara daha az hasar verir, çevreyi daha az kirletir, trafiği rahatlatır, otopark sorununu çözer. Motosiklet kullanımı kesinlikle özendirilmeli. Bilinçsizce, çocuk yaşta motor kullanımı ise asla!Bazı Avrupa ülkelerinde 11 yaşından başlayarak motosiklet kullanımına izin veriliyor! Türkiye’deki trafik kültüründe ise çocukların motor kullanmasını onaylamam münkün değil. Her yıl kask takmadığı için kafa travması nedeniyle ölen sayısını siz de biliyorsunuz! Önce motosiklet kullanma konusunda bilinçlenelim sonra motor kullanma yaşını uygun yaşa indirmeye çalışırız. Barıştık mı? Globalizm savunması GEÇENLERDE Londra’ya yolum düştüğünde, büyük kitapçılardan Waterstone’a uğradım. Gözlemim şu: ‘İşletmecilik kitapları’ bölümünde globalizm yanlısı kitapların sayısı artmış! Hemen en önemli iki tanesini sizinle paylaşayım. Biri Kolombiya Üniversitesi profesörlerinden, ünlü uluslararası ticaret uzmanı Jagdish Bhagwati’nin yazmış olduğu In Defense of Globalization (Globalizm Savunması), bir diğeri Financial Times’ın editörlerinden Martin Wolf’un yazmış olduğu Why Globalization Works (Globalizasyon Niye Çalışır?).Umarım her iki kitap da Türkçe’ye çevrilir de sadece globalizm karşıtlarının değil globalizm yanlılarının da sesleri daha geniş kitlelerce duyulabilir. Çorbada biraz tuzum olsun diye ilk kitaptan söz edeyim biraz.Bhagwati, kitabında globalizmi masaya yatırıp, karşıt görüşlere bir bir karşılık vermiş. Bhagwati, Hindistan örneğinden çıkarak diyor ki: ‘En önemli ekonomi sorusu pastayı paylaşmak değil büyütmektir. Bunu yapmanın en etkili yolu zenginliği artırıp, yoksulluğu azaltmaktır. Fakir ülkeler ticaretin önemini kavrayalı uzun yıllar olmuştur ama pazarların önünü açacak önemli kararları vermekte yavaş davranırlar. Pazarları özelleştirecekleri yerde devleti işin içine sokar yanlış yatırımlar yaparlar. Hindistan’ı ele alalım. Hindistan’da devlet sermaye yokken ve yığınlar işsizken sermaye-yoğun hidroelektrik baraj projelerini destekledi.’Bhagwati yabancı ülkelerle ilişkilere karıştıkları ve bu ilişkileri yönlendirdikleri için globalizm karşıtlarının boy hedefi haline gelen çokuluslu firmalardan da söz ediyor: ‘Suç çokuluslu firmalarda değil, fakir ülkelerde. Ülkelerini kötü yönetenler, kaynaklarını kötü yönetenler fakir ülkelerin hükümetleri. Çoğu zaman fakir ülkelerin haksız uygulamaları karşısında mallarını-mülklerini, haklarını korumak isteyen çokuluslu firmaların önünde fakir ülkelerin iç ve dış işlerine karışmaktan başka çare kalmıyor. Hatta çokuluslu firmalar sistemi düzeltsin diye yerel firmalar tarafından özendiriliyor. İlişkiler ortaya çıkınca da doğal olarak suçlanan çokuluslu firmalar oluyor’.Bhagwati’nin görüşleri hem ilginç hem de Türkiye’ye hiç yabancı değil. Globalizm konusunda çok yönlü düşünmekte, kafayı kuma gömmemekte fayda var galiba... Ne dersiniz? Beni göremiyor musunuz? ÇekirgelikGÜNDE 8 saat inançlı bir şekilde çalışırsanız sonunda patron olur günde 12 saat çalışmaya başlarsınız. Robert Frost
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!