Güncelleme Tarihi:
Şarkı Söylemek Lazım" yarışmasında jüri üyesisiniz. Ayrıca Habertürk’te de bir programınız olacak. Bu, televizyona ısınma turları mı?
- "Şarkı Söylemek Lazım", 1 Temmuz’da yayına başladı. 12 Temmuz’da Habertürk’te Saba Tümer, ben ve annem "Yok Daha Neler?" isimli bir programa başlıyoruz. Saba ile zaten yıllardır program yapmak istiyordum. Bir gün annem ile birlikte Saba’nın programına konuk olduk, çok beğenilmiş. Kanal yöneticimiz Erdoğan Aktaş bizi çağırdı. Biz de el sıkıştık.
Jüri üyesi olarak nasıl bir duruş sergilemeyi planlıyorsunuz?
"Ben sadece Ayşe’yim" diyorsunuz, bu konuda bir rahatsızlık mı var?
- Okulda sınavdan 100 alırdım. 100 alamayanlar, "Neco’nun kızı da ondan 100 aldı" derlerdi. Eee imtihana ben çalıştım. "Nazar etme ne olur çalış senin de olur." İş hayatına girdim, yine öyle. İlişkilerim, aşk hayatım, tanıdıklarım, çevrem hep didiklenip durdu. Eee, tabii bu da birazcık "Hamama giren terler" vaziyetleri ama... Ben daha gencim, küçüğüm, yolun başındayım, ama biraz da olsa dört yıldır kendimi ispat ettiğimi düşünüyorum. Ben sadece Ayşe’yim. Abartmaya da, büyütmeye de gerek yok.
Bu didiklemeler üzücü, değil mi?
- Sonradan anladım ki, benimle ilgili konuşuluyorsa, ben kayda değer bir şey yapıyorum. Çocukluğumdan beri basının içindeyim. Magazin dünyasının ufak bir figürü iken şimdi daha göze çarpan figürü oldum; işimden, ilişkilerimden ve ailemden dolayı. Üniversiteyi bitirirken sırtında çantası, belgesel çeken bir yönetmen olmak istiyordum. Hayat, sürprizlerle dolu. Şöhret miyim, bence değilim. Ben işini yapan bir gazeteciyim. Göze çarpmışsam, çarpmışımdır. Yarın çarpmayabilirim.
KADININ İNTİKAMI ACI OLUR
Farkındalıklarınızı tetikleyen olaylara bir göz atarsak...
- Uzaylı değilim, diğer insanlardan farklı yaşamıyorum. Hepimiz, aşağı yukarı aynı dertleri yaşıyoruz. Olaylar yaşanmadan olgunlaşılamaz, kişilik oturamaz, hayata bakış açım belirlenemez. 2004’te evden ayrılmam, tek başına yaşamaya başlamam... Annemin evinden, pamuklar içinden çıktım. Meslek hayatımdaki olaylarla büyümem dönümdür. Haşmet, (Haşmet Babaoğlu) hayatımın en büyük dönüm noktasıdır. O benim hayatımın en büyük armağanı! Kişiliğimde, konuşmalarımda, bilgimde, hayata ve insanlara bakışımda bana çok şey öğretmiştir ve hálá da öğreten isimdir. Hıncal, (Hıncal Uluç) meslek ve hayata bakış adına çok şey öğrendiğim dosttur, candır. Ailemin boşanmasıyla ailemi öğrendim. Hayatta bir şey öğrenemiyorsak, zorla hayat bize öğretir. İstediğimiz kadar direnelim. Hayata direnmeyeceksin, koyverip gideceksin.
"Hayat bu, her an her şey olabilir. Benim için bir tek şey önemli: Üslup. Terk edeceksen de, adabınla edeceksin" diyorsun. Bizler asıl olarak ilişkilerde neyi beceremiyoruz?
Bir ilişkide sorunlar varsa mutlaka öncü sarsıntılar yaşanmış mıdır?
- Bir ilişkinin hataları da sevapları da iki kişiye aittir. Uzun bir ilişki, hiçbir zaman aniden bitmez. Mutlaka önden birikmişler, kırıntılar, içe atılmış kızgınlıklar, alışkanlıktan dolayı kopamama durumları vardır. Yeni biri, yeni bir hayat biçimi, yeni bir iş ile ortaya çıkabilir. Ya da ilişkinin bir tarafındaki insan o kadar dibe vurmuştur ki, "Gitmek istiyorum" der. Kadınlara dönersek, bir kadın ilişkinin içinde rahatsız olduğu şeyler varsa sinyallerini verir. Maalesef erkekler bunu göremiyor çünkü erkekler detaycı değil. Erkekler olaya düz bakıyor. Kadında birikir, birikir, birikir. Bir sabah uyanır, "Günaydın. Gittim ben" deyiverir. Kadın kare kare, an be an not alır. Kadının intikamı acıdır. Aman dikkat!
"Şefkat ilişkiyi öldüren bir şey" diyorsunuz. Sevmenin içinde ilgi, kabul görmek, takdir görmek, şefkat, kendin olmaya hoşgörü gibi kavramlar yok mu? Ya cinsellik?
- Cinsellik bir ilişkide çok önemli, ama aynı zamanda bir ilişkinin katili olabilir. Cinsellik hiç olmasa, iki insan birbirini sevip, ömür boyu mutlu yaşayabilir. Cinsel dürtülerimiz bizi başka şeylere, başka arzulara, başka tutkulara itebiliyor. Cinsel hayat bozulduğunda taraflar kendini beğenilmemiş, önemsenmeyen, arzulanmayan gibi hissedip, arayışa giriyorlar. Hiçbir çiftin seks hayatı 20 yıl boyunca kusursuz gidemez. Hele de aynı evde. Aşk ilişkisine şefkat giremez. Çünkü aşk bir delilik, bir çıldırmışlık hali. Mutlu olmak için aşkın yerine sevgiyi tercih ederim.
Çözüm, başka evlerde yaşamak mı?
- Ben dip dibe yaşamayı severim. Sevgilimin tenine dokunmak, sarılıp uyumak isterim.
"Ah şu erkekler, değişmiyor" diyor musunuz...
- Kadınlar da değişmiyor. Şehirli, modern ve çalışan kadın biraz değişti. Özel hayatlarında çok mutlu değiller. "Sex and City"nin dizi versiyonu gibiler. Çünkü biz erkekleşmeye çalıştık. Paramız pulumuz var, biz de onlar ne yapıyorsa yaparız dedik ve kafayı duvara tostladık. Çünkü biz kadınız. Onlar erkek. Biz bir gecelik ilişkiler yaşayamayız. Şehirli kadın, annelerimizin affetmelerini, alttan almalarını, idareciliklerini görmezden gelmeyi bıraktı. İyi mi yaptı, kötü mü yaptı, hep beraber göreceğiz. Ama erkekler büyümemiş çocuklardır neticede. İdare edilmek isterler. Erkekler çok akıllı, çok zeki, güçlü kadından korkuyorlar, çekiniyorlar, istemiyorlar. Neden Rus kadınları bu kadar gündemde? Neden onlara bayılıyorlar? "Aaa benden daha iyi değil ki" dediğimiz kızlara gidiyorlar. Tabii her erkek diyemem, haklarını yiyemem, ayıp etmiş olurum. Yüzde 80 - 90 böyle. Yüzde 10’u da neredeyse evli. Yandı gülüm keten helva!
Çapkın mısınız?
- Sadece flörtöz bir insanım. İnsanların - kadın, erkek, çocuk, genç, yaşlı - gönlünü çalmayı, onlarla ilgilenmeyi, onları dinlemeyi, onlara değer vermeyi, önemli buluyorum. Asla çapkın değilim. Aşık olduğum, sevdiğim zaman da zaten gözüm dünyayı görmez.
Bir ilişkide ten uyumu ararım
- Bir ilişkide ne arıyorsunuz?
Ben mükemmel miyim ki, insanlarda bir şey arıyorum. Benim biriyle ilişkiye başlamama iki şey neden olabilir: Samimiyet - güleryüz ve ten uyumu. Allah o ten uyumunu ne yapacaksa yapsın. Bak başlamak diyorum. Devamı ne olur bilemem. Devamını ise karşılıklı iletişim ve karakterlerin uyuşup uyuşmaması belirler. Arasam da bir şey değişmiyor. Gökten zembille iniveriyor. Plan yapmayacaksın, çünkü hayat seninle dalga geçer.