Cansu'yu hayata Emir bağlıyor

Güncelleme Tarihi:

Cansuyu hayata Emir bağlıyor
Oluşturulma Tarihi: Aralık 07, 2011 16:08

Oyunculuk onun ‘Cansu’yu! O, ‘Adını Feriha Koydum’ dizisinde dikkatleri çeken isimlerden… Canlandırdığı içine kapanık, asosyal karakterin tam tersi cıvıl cıvıl, samimi bir kız var karşımda. ‘Adını Feriha Koydum’ dizisinin Cansu’su; 17 yaşında Yıldız Kenter’le ‘Kraliçe Lear’ oyununda oynama şansı yakalayarak, oyunculuğa adını ‘Sedef’i harflerle yazdırmaya ve iyi bir oyuncu olmaya and içmiş Sedef Şahin’le; diziyi, tiyatroyu, aşkı, hayatı kısacası her şeyi konuştuk.

Haberin Devamı

SEDEF ÅžAHÄ°N FOTOÄžRAFLARI      Â

‘CANSU’ KARAKTERÄ° TEKLÄ°F GELDİĞİNDE Ä°LK BAÅžTA KABUL ETMEDÄ°M!     Â

Sizi milyonlarca insan ‘Adını Feriha Koydum’ dizisiyle tanıdı. Ben sizi onun öncesinde ‘Yıldız Kenter’le Kraliçe Lear’de izledim, oyuna da değineceğim. Siz tiyatroda rol alırken diziden teklif nasıl, ne şekilde geldi? Bu soruyla başlayalım mı?

Medyapım, daha önce çalıştığım bir yapım şirketiydi aslında. Onlar beni tanıyorlardı yani. Bir gün tiyatroda oyuna çıkmama dakikalar kala yapımcım aradı ve görüşmek istediğini söyledi. Telefonda programımdan dolayı kabul etmedim ilk başta. Ama sonra sağolsunlar bana çok yardımcı oldular ve ben zorlanmadan hem okul, hem tiyatro hem de diziyi aynı anda yürütebildim.

Haberin Devamı
CANSU İÇİN KAFA PATLATMAM GEREKÄ°YOR!  Â

Cansuyu hayata Emir bağlıyor

Melike BİRGÖLGE

Cansu; platonik aşık, psikolojik sorunları olan, anne eksikliğini hisseden bir karakter. Bu rolü kabul ederken neydi size cazip gelen?

Siz saydınız zaten sebeplerden üç tanesini. Cansu çok farklı bir kız.Bir oyuncuya inanılmaz oyun sahaları yaratabilecek bir karakter. Ve benim normal hayatımdan epeyce uzakta bir yerde duruyor Cansu. Benden epeyce uzak yani. Öyle olunca da sette onu oynarken her sahnesinde heyecanlanıyorum ve gerçekten kafa patlatmam gerekiyor. Bu kız böyle bir durumda gerçekten bunu mu yapardı yoksa şunu mu yapardı diye. En önemlisi ise derdi var kızın. Hem de bir tane bile değil. Bu benim için çok önemli.

ÖYLE BİR AN GELİR Kİ, İNSAN ADAM BİLE ÖLDÜREBİLİR!

Rolü kabul etme aşamasında kendinizden neler katabileceğiniz geçti aklınızdan peki?

İnsan öyle ilginç bir yaratık ki… İçimizde her türlü duyguyu barındırıyoruz aslında. Aşk, nefret, kıskançlık, şiddet, merhamet, öfke… Bitmez yani içimizdeki duygular ve biz yaşarken bu duygularımızı açığa çıkarıyoruz. Belki çoğunu bastırıyoruz ama ben inanıyorum ki çok uç bir örnek olacak ama bir an gelir ve insan bir adam bile öldürebilir.

O noktaya geldiğinde düşünmeden yapabilir, kendini haklı görerek üstelik.

Aynen… Bu noktaya gelebilir ve bunu yapabiliriz. Çünkü içinizdeki o duyguyu hareketlendiren bir olayla karşılaştığınızda bastırdığınız bir dürtü ortaya çıkar ve bunu yapabilirsiniz. Neyse ki aklımız var ve bunları bastırabiliyoruz. O yüzden Cansu’nun yaşadığı pek çok duygu benim de olduğu gibi hepimizin içinde var aslında. Ben sadece sizlerden daha fazla empati kurmak zorundayım onunla, onu daha iyi anlayabilmek için. Mesela kız hepimiz gibi aşık. Annesini kaybetmiş ve bir yanı eksik… Kaldı ki şimdi babasını da kaybetti.

Haberin Devamı

Bir karakteri, rolle bütünleşme anlamında elbise gibi üzerine giyerken neleri kesip biçiyor bir oyuncu?

Oynadığımız her karakter biziz nihayetinde. Sadece o yanımızı ortaya çıkarabilmekte olay. Doğru parçaları doğru yerlere oturtabilmekte ve tabii kaybetmemek de bir o kadar önemli. Mesela Cansu asosyal bir kız ama ben onu dışarı çıkarttığımda, o asosyalliğinin içinde, asosyalliğini kaybetmeden dışarı çıkartmam lazım.

Sorunları olan bir insanı canlandırmak zor mu peki? Zorluyor mu zaman zaman?

Belki de en zoru spesifik bir sorun olması. Çünkü onu yaşamamış ya da hiç olmazsa yaşayan birine tanık olmadıysanız onu anlamanız çok zor oluyor. Normal insanların bile anı anını tutmazken sorunlu bir insanın binbir çeşit halini düşünüp, doğru yansıtabilmek çok zor ve riskli. Çünkü onu gerçekten bilenler de izliyorlar ve size inanmıyorlarsa yaptığınız işin hiçbir anlamı yok aslında. Ben mesela Cansu için Borderline kişilik bozukluğu yaşayan hastaların vakalarını okudum, biraz olsun fikrimin olması için.

Haberin Devamı

CANSU GERÇEKTEN BİR FENOMEN OLDU!

Diziye başlarken Cansu, Feriha’nın (Hazal Kaya) en yakın arkadaşı olacakken antikahraman olarak insanların nefretini kazandı. Çok sert eleştiriler de almışsınızdır.

Evet, benim için de en büyük sürpriz bu oldu. Ama bundan rahatsız mıyım diye sorarsanız hiç düşünmeden hayır derim. Çünkü Cansu gerçekten bir fenomen oldu. Onu haklı bulanlar da var, çok kızanlar da var tabii ki.

BENİ GERÇEKTE GÖRENE KADAR NEFRET EDİYORLAR!

Neler diyorlar size?

İnsanlar beni gerçekte görene kadar nefret ediyorlar. Cansu olarak nefret ediyorlar yani. Sedef olarak nefret ederlerse üzülürüm ama henüz öyle bir şey olmadı. En fazla şaka yapıyorlar yolda, ya da ben öyle algılamak istiyorum. (Gülüyor) Her şeyden önemlisi de Cansu’ya inanıp, ona tepki göstermeleri hoşuma gidiyor. Tepkisizlik çok daha fazla üzerdi herhalde.

Haberin Devamı

Bu tepkiler karşısında ‘Ne oluyor, bu bir rol, nasıl anlamıyorlar’ düşünceleriyle nasıl baş ettiniz, nasıl yaklaşımlarda bulundunuz o insanlara?

Dediğim gibi şaka yollu yaklaşıyorlar daha çok. Ama ciddiye alıp gelenler de olmuyor değil. Sağlık olsun deyip geçiyorum açıkçası. Çünkü onlara oturup sanal alemle, gerçek hayat arasındaki farkları anlatamam ki.

KÖTÜ KARAKTERLER KARTON OLMAYA MAHKÜM EDİLEBİLİYORLAR!

İzleyicilerin oyuncuları oynadıkları roldeki insanla bu kadar çok özdeşleştirmelerini neye bağlıyorsunuz?

Oyuncunun gerçek başarısına bağlıyorum ve çok ince bir çizgi de var aslında bana sorarsanız. Çünkü kötü karakterler karton olmaya mahkum edilebiliyorlar dizilerde.

Haberin Devamı

Bunun yani kötü karakterlerin karton olmaya mahküm edilmesinin nedeni ne olabilir peki?

Diziler çok uzun süre devam ettiği için olsa gerek. Bir süre sonra oyuncu da oturmuş mimikler üzerinden oynamaya başlıyor.

EKRANDA OYUNCU TEK KAŞ HAVADA, BUĞULU BAKINCA BENİM İÇİN KANAL DEĞİŞTİRME ZAMANI!

Mesela…

Mesela tek kaş havada, hafif buğulu bakınca, biraz da alttan tabii… (Gülüyor) kötü oluyor. Ne söylediğininse hiçbir önemi yokmuş gibi… İşte o zaman benim için kanal değiştirme zamanı oluyor.

AŞK ÖYLE BİR ŞEYDİR Kİ… O KADAR KİŞİ VARKEN İLLE DE ‘O’NU İSTERSİNİZ SANKİ BAŞKASI YOKMUŞ GİBİ!

Emir’in (Çağatay Ulusoy) başkasını sevdiğini bildiği halde, onu sevip, bir gün umuduyla… İnsan, olmayacağını bile bile nasıl böyle umutla bekler? ‘Gönül ferman dinlemiyor’ olayı mı ya da başka hangi sebepler…

Cansu bir türlü kabul etmiyor ki olmayacağını. Onun için hiçbir sebep yok olmaması için. O da onun savaşında zaten, vazgeçse ve kabul etse durumu belki de başka birilerini görecek. Ama işte aşk öyle bir şeydir ya, kabul etmek istemezsiniz. İlle de ‘O’nu istersiniz sanki başkası yokmuş ve olamazmış gibi. Bu açıdan bakınca çok üzülüyorum Cansu için.

AÅžKTA PES ETMEMEK, UÄžRUNA VE SONUNA KADAR SAVAÅžMAK LAZIM!

Umutla bekleyen platonik bir aşığı canlandırırken onunla yani Cansu’nun bu durumuyla ilgili neler düşünüyorsunuz? İçiniz acıyor mu mesela ya da başka…

Şimdi hem de aslında kavuştu ama kavuşamadı. Önceden sadece Cansu, Emir’i tanıyordu. Şimdi Emir Cansu’yu tanıdığı halde bir şey hissetmiyor ve Cansu bununla yüz yüze… Çok üzücü… Ama şöyle de bir durum söz konusu; aşk insanı hayata bağlıyor. Sizin de dediğiniz gibi belki bir gün umuduyla yaşamak da sizi hayata bağlar o günü beklersiniz ve uğraşırsınız. O da olmasa çok daha acıklı bir durum olur herkes için. Bir amaç her zaman olmalı. Pes etmemek lazım. Aşk da olsa bu pes etmemek, uğruna ve sonuna kadar savaşmak lazım. Bundan başkaları zarar görmeyecekse tabii.


GİDİP ÇAT DİYE ‘HAYAT KISA, VAKİT KAYBETMEYELİM’ DİYEBİLEN YÜREKLİ KIZLARA ÇOK İMRENMİŞİMDİR!

Böyle bir şey kimsenin başına gelmesin diyoruz ama peki siz, gerçek hayatta böyle bir platonik aşkla karşı karşıya kalsanız neler yapar, nasıl davranırsınız?

Bu çok zor bir soru biliyor musun Melike. Ben aşık olduğum zaman pek de bir şey yapmıyorum işin garibi. Ve bu huyumu da sevmiyorum aslında. Gidip çat diye ‘Hayat kısa, vakit kaybetmeyelim’ diyebilen yürekli kızlara çok imrenmişimdir. Böyle bir insan asla olamayacağım herhalde.

AŞKTA DA, HAYATTA DA BAŞARISIZLIK BENİ ÇOK ÜRKÜTÜYOR!

Bu, mükemmeliyetçi olmanızdan kaynaklanıyor sanırım.

Aynen öyle… Fazla mükemmelliyetçi olduğumdan olsa gerek böyle bir insan asla olamayacağım herhalde. Başarısızlık beni çok ürkütüyor, bu aşk da olsa böyle. Tam emin olmadıkça, karşı taraftan birkaç adım gelmeden benim gitmem çok zor. Belki de o kadar aşık olmadım henüz, belli de olmaz. Bakalım…

Peki aÅŸk hangi hallerle, hangi duyguları çiçek açtırarak düşer Sedef’in kalbinin toprağına?Â

Aşk beni mutlu ediyor en çok. Çevremdekiler hemen anlıyorlar gözlerimden. Çok daha hareketli, çok daha kibar, çok daha anlayışlı oluyorum sanırım. Yani kısaca; mutluluk, heyecan, korku duyguları oluyor en çok. Bazense her şeyi yakıp yıkmak istiyorum.

HER ÅžEY UÄžRUNA HER ÅžEYÄ° YAKIP YIKMAK Ä°STÄ°YORUM!

Hangi durumlarda bazen her şeyi yakıp yıkmak… Ve neler uğruna neleri yakarsınız diye sorsam…

Üstesinden gelemeyeceğim kadar büyük bir sorunla karşı karşıya kaldığımda bu duyguyu yaşıyorum. Elimden bir şey yapmak gelmiyorsa ve tıkandıysam, bir çözüm yolu bulamıyorsam tam da söylediğiniz gibi, hem gerçek anlamda hem mecazi anlamda her şeyi yakıp yıkmak istiyorum. Ama onu da beceremiyorum tabii ki. Her şey uğruna her şeyi yakıp yıkmak istiyorum işte. Açıklaması çok zor.

Neden zor?

Çünkü ortada matematiksel bir problem yok. Şunun için bunu yaparsam mutlu olurum diyemiyorum. Hayat sürprizlerle dolu, kabullenmeyi öğrenebilmeliyiz. Aslında olmazsa olmaz bir durum yoksa ortada. Fazla da zorlamamak gerek.

Peki ayrılıkların ya da hüzünlerin üstesinden gelmeniz nasıl olur genelde?

İşte işin en sıkıcı tarafı da burası. Her şeyi yakıp yıkmak isteme aşamasının sonu herhalde. Gelemiyorum üstesinden. Ben her şeyi kendime mal ediyorum.

BÄ°R Ä°LÄ°ÅžKÄ° BÄ°TÄ°NCE HER ÅžEYÄ° KENDÄ°ME MAL EDÄ°P, HESABI KENDÄ°ME KESÄ°YORUM!

Kendime mal ediyorum derken…

Hesabı kendime kesiyorum yani. ‘Hayırlısı’ deyip geçemiyorum. Sanki her şeyin sorumlusu benmişim gibi hep kendimi sorguluyorum. Böyle böyle de kendimi sorgulamayı öğrendim. Arkadaşlarım çok kızıyorlar bu konuda bana. Ama belki de böyle kendimi rahatlatıyorum. Karşı taraf hep melek bana kalırsa, şeytan hep benim.

YAPTIĞIM HATALARDAN DERS ÇIKARABİLMEYİ VE MUTLU OLMAYI BAŞARABİLDİM!

‘Kendimi sorgulamayı öğrendim.’ dediniz ya. Bu sorgulama, size neleri fark ettirdi hayatınızda?

Yaptığım hatalardan ders çıkarabilmeyi ve mutlu olmayı başarabildim olabildiğince.

Yapılan hatalardan ders çıkarmak tamam da, bu sorgulamalardan çıkıp mutlu olabilmek zor olmuyor mu?

Evet, aynen… Dediğiniz gibi... Bu çok zor başarabildiğim bir hayat dersi oldu aslında. Acı verici bazen ama bunu gerçekten başarabildiğim zaman hata yapmaktan korkmayan biri olacağım ve eminim o zaman hayat çok daha güzel olacak.

BÄ°R TELEFON BÄ°LE BENÄ° MUTLU EDER!

Sedef’in mutluluk kapısını hangi anahtarlar açar? Neler sizi çok mutlu eder mesela?

Çok kolay mutlu olan bir insanım ben. Bir telefona bile çok sevinirim. Mühim olan sahici olması, gerçek olması yaşanan ne varsa…

YILDIZ KENTER’İ TANIDIKTAN SONRA BİR KEZ DAHA ‘İYİ Kİ OYUNCULUĞU SEÇMİŞİM’ DEDİM

Gelelim Yıldız Kenter’le karşılıklı rol aldığınız ‘Kraliçe Lear’ oyununuza. Bu teklif nasıl geldi peki?

İki sene önce yazın Londra’ya gittim ve orada bir müzikal izledim. 12 yaşındaki bir çocuk sahnede üç saat boyunca müthiş bir performans sergiliyordu. Ben de kendi kendime ‘Bizim ülkemizde, neden bu yaşta sahneye çıkan yok?’ diye düşündüm. Döndüğümde ‘Bu oyunda oynamalıyım’ diyerek seçmelere katıldım. 148 kişi arasından seçildim. Henüz 17 yaşındayken Yıldız Kenter ile çalışmak çok büyük şans. Onu tanıdıktan sonra bir kez daha ‘İyi ki oyunculuğu seçmişim’ dedim.

140 oyunu geride bıraktınız. Sizi geçtiğimiz yıl sahnede izlemiştim. 18 yaşındaki bir genç kızla 80 yaşındaki bir aktrisin arasında yaşananlar… Başta birbirine zıt olan bu iki karakter aslında birbirine ne kadar da yakın olup özdeşleştiğini anlatan bir oyun. Kuşak çatışması karmaşayla beraber neleri getiriyor insanların hayatına?

Evet, siz 100. oyunumuza gelmiştiniz hatırlıyorum. Biz sonra da devam ettik ama ve 140 oyunu geride bıraktık. Oyuna aşık olma sebebimiz kuşak çatışmasının aşkla bitmesi zaten. Kuşak çatışması var oyunda evet ama buna direnen karakterler yok. İkisi de birbirini anlamaya çalışıyor ve orta noktada, olabilecek en iyi noktada birleşiyorlar. Diraretle karşı çıkan iki karakter görsek belki de sevimsiz bir oyun olurdu ama bizimki çok naif, sevgi dolu, çok bizden bir oyun.

Oyunda Yıldız Kenter’in amuda kalktığı bir sahne var.

Ah, evet… Amuda kalkıyor ve bunu hiç zorlanmadan rahatlıkla yapıyor. Umarım onun yaşına geldiğimde ben de sahnede onun gibi olabilirim.

İKİ SENEDİR YILDIZ HOCA’MLA BİR OKUL OKUYORUM

Yıldız Kenter’le daha bu yaşta böylesine güzel bir projede yer almak çok büyük bir şans ve ödül olsa gerek. 148 kişi arasından seçilip onunla rol almanız… Ayrıca onun size güvenmesi… Ondan sahnede öğrendiklerinizin paralelinde hayata dair öğrendiğiniz en önemli şeyler neler?

Hayatımda yaşadığım diyemiyorum bunun için çok erken. Ama yaşayacağım en özel ve güzel tecrübe olduğuna da eminim. Bunun tek sebebi de Yıldız Kenter’dir. En büyük şansım Yıldız Hocam’ı tanımaktı. İki senedir Yıldız Hoca’mla bir okul okuyorum ben ve bu okul bana özel… En verimli, en eğlenceli, en dolu okul benim için. Tam da sizin söylediğiniz gibi, oyunculuğun yanı sıra insan olmaya dair çok şey öğrendim. Şimdi esas problem onları hayata geçirebilmekte. Çünkü anlamak ve öğrenmekle, uygulayabilmek çok farklı. Neyse ki ben en azından anlayabilen şanslı azınlıktanım. Bunun için şükran duyuyorum canım hocama.

Ve sahne… Akan suların durduğu o büyülü deniz olan sahnede var olmak… Sahneye çıktığınız anda değişen dünya. O dünyaya ruhunuz değdiğinde neler yaşıyor, neler hissediyor Sedef?

9 yaşından beri bunun hayaliyle yanıp tutuşan bir oyuncu adayına bu soruyu soruyorsunuz. Ve bu hayalini Yıldız Kenter’le gerçekleştirmiş bir oyuncu adayı… O kadar çok şeyi bir anda yaşıyorum ve aslında hiçbir şeyi yaşayamıyorum ki! Sadece emin olarak söyleyebileceğim tek şey o an hiç bitmesin ve perde hiç kapanmasın.

SİT-COM’LARDA OYNAYIP DA DRAMA GEÇİNCE ZORLANMADIM DERSEM YALAN OLUR!

Siz ÅŸimdi dram türüyle ekranlardasınız ama daha öncesine baktığımızda ‘Belalı Baldız, Sevgili Dünürüm, Mert’le Gert’ adlı üç sit-com da rol aldınız. Tabii ki dramla sit–com’u karşılaÅŸtırın demeyeceÄŸim ama hangisi oyunculuÄŸu daha çok besliyor? Â

İkisi de çok başka besliyor. İkisi de besliyor sadece biri değil ve ikisi de birbirinden çok bağımsız besliyor aslında. Sit-com’dan sonra dram yaptım ben ve sit-com’a alışmış bir üslubum vardı. Zorlanmadım desem yalan olur doğrusu. Çünkü sit-com’da zamanlama çok önemlidir. Aksi halde espriyi geçiremezsiniz, komedisi kaçar esprinin. Dramda ise aksine ‘Es’ler çok uzuyor ve önemseniyor. Sit-com’da da ‘Es’ler önemlidir ama en doğru yerde o ‘Es’in bitmesi gerekir. Dramda ise bu daha çok yönetmenin elinde. Drama ilk başladığımda Fatih abi (Fatih Aksoy) ‘Es ver n’olur’ diyordu mesela bana. (Gülüyor)

HAYATIN Ä°KÄ° PROVA, BÄ°R KAYITTAN Ä°BARET OLMASIN. IÅžIÄžINI TÄ°YATRO SAHNESÄ°NE TAÅžI!

Örnek aldığınız isimler arasında ilk sırada Haluk Bilginer ve Sumru Yavrucuk varmış. Neden bu iki isim?

Aynen… Örnek aldığım isimler arasında ilk sırada Haluk Bilginer ve Sumru Yavrucuk geliyor. Haluk Abi’den öğrendiğim o kadar çok şey oldu ki... Sumru Yavrucuk da benim defterime, ‘Hayatının iki prova, bir kayıttan ibaret olmamasını ve bu ışığını tiyatro sahnesine de taşımanı diliyorum. Her zaman rüzgarın olacak bir ablan var yanında’ yazmıştı. Çok duygulanmıştım. Bana çocuk muamelesi yapmayıp ciddiye aldılar ve bana çok şey kattılar.

‘ASLA OYUNCU OLAMAYACAĞIM’ DEDİM!

‘Çocukluğumdan beri oyunculuğa odaklandım ve o yolda yürümeye, iyi bir oyuncu olmaya and içtim’ diyorsunuz ya. Bu yolda yürürken andınızı bozma noktasına geldiğiniz anlar oldu mu? Olduysa nasıl üstesinden geldiniz bunun?

Olmaz mı? ‘Asla oyuncu olamayacağım’ bile dedim. Neyse ki hep bu duyguyu yaşarken yanımda çok sevdiğim, bana hep yol gösteren oyuncu abilerim, ablalarım, hocalarım vardı ve tabii ki ailem… Onlar çekti kahrımı hep. Ve o oyuncu ablalarım, abilerim arkadaşlarım oldular ve o günlere gülüyoruz hatırlayıp. Şimdi aynı hissi yaşamıyor muyum diye sorun, tabii ki yaşıyorum, hem de her an…

9 yaşında reklamda oynayarak sektöre giriyorsunuz. Ardından birkaç reklam daha… Reklamla tanışarak bu dünyaya adım atışınız nasıl oldu peki?

Çok önemli bir tecrübeyle başladım. Reklamda da şanslı başladım yani. İtalyan bir yönetmenle çalıştım ve bir hafta sürdü çekimleri… Ona da teşekkür etmem lazım bana bu mesleği daha da sevdirdiği için.

İyi bir oyuncu olmaya and içmenin paralelinde yapmak istedikleriniz arasında neler var?

İyi bir insan olmak…                                          

                                                                                                                                                                                                                                                                                                       Â

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!