Çankırılı emekliden 60 bin YTL tokatladılar

Güncelleme Tarihi:

Çankırılı emekliden 60 bin YTL tokatladılar
Oluşturulma Tarihi: Şubat 11, 2007 00:00

Efsane dolandırıcılar Sülün Osman’ı da, Selçuk Parsadan’ı da kıskandıracak bir dolandırıcılık hikayesi yaşandı Çankırı’da geçen ay. Dolandırıcılık tarihine altın harflerle girmeye namzet bu olayın senaryosunda yok, yok.

Tarlada içinde altın heykeller bulunan ve değeri 10 milyon Euro olduğu söylenen bir gömü, gömünün lanetini bozacak yurtdışından gelen bir papaz, papaz gelene kadar "Ne olur ne olmaz" denilerek lanete karşı alınmış Türk usulü tedbir olarak horoz kanı akıtma, papazın Mercedes marka bir arabayla köye gelmesi, gömünün sahibi adamı çok sevdiği için Mercedes’i ona hediye etmesi, Mercedes’in bagajındaki 10 milyon Euro’nun polis tarafından yakalanıp "Bunlar PKK parası" diyerek el konması vesaire vesaire...

Hikáyesini okuyacağınız mağdurlardan İ.S’den geçen ay 60 bin YTL, Ş.K’den ise 33 bin YTL "tokatlayan" dolandırıcılardan Y.Y ve R.K, bütün maddi deliller polisin elinde olmasına rağmen, "Onları biz dolandırmadık. Bizi benzetiyorlar" diyerek suçlarını inkar etseler de, 15 gün önce tutuklanarak Çankırı Cezaevi’ne gönderildi. Çetenin aranan bir başka üyesi İ.D. ise arkadaşlarının tutuklanmasından bir hafta sonra İzmir’de yakalandı. Banka hesaplarında, 1,5 milyon YTL’ye yakın hesap hareketi vardı. Daha pek çok kişiyi dolandırdığı, fakat dolandırdıkları kişileri "Polis tarihi eser kaçakçısı olarak sizi de suçlar" diyerek korkuttukları, onların da şikayetçi olmadığı düşünülüyor. İşte, dolandırılan İ.S ve Ş.K’nın başına gelenler. Okuyun, bu hikayeye ağlanır mı, gülünür mü siz karar verin.

Geçen kurban bayramına birkaç gün kala, İ.S.’nin ev telefonu çaldı. Bir erkek, "Babanın arkadaşının oğluyum, İzmir’den arıyorum. Adım Mehmet. Seni ziyarete geleceğim" dedi. İ.S. tanımadığı bu kişiye, ne gel, ne de gelme dedi. İki gün sonra davetsiz misafirler, iki erkek, bir kadın, kucaklarında iki yaşında bebekle çat kapı geldiler. "Babam imamdı, senin rahmetli babanla da tanışıklıkları varmış, hep sizden bahsederdi. Ankara’da işimiz vardı, gelmişken Çankırı’ya uğrayıp sizi de ziyaret edelim istedik" dedi.

İ.S. "Kimsiniz, nesiniz" diye sorguladıkça, zaten çok önceden tertiplenen planın ilk adımı uygulandı: "Aslında işin aslı şu. Babamız sizin buralarda bir gömü olduğunu söylemişti. Dedektörlerle aradık, yerini tespit ettik. Ama mutlaka yardımın lazım. Abim İsviçre’de Mercedes fabrikasında çalışıyor, fabrikanın sahibi papazın Çankırı’daki bu gömüden haberi varmış. Gömü karşılığında 10 milyon Euro verecek, bunun 3 milyon Euro’su senin olacak. Fakat hiç kimseye haber verme, yoksa tarihi eser kaçakçılığından hepimiz hapsi boylarız." Kendini Mehmet olarak tanıtan kişi, başlarının belaya girmeyeceğini teyit için, iki yaşındaki çocuğunun başı üzerine yemin etmeyi de ihmal etmedi.

KAZDILAR, KÜP ÇIKTI!

Heyecanlanan İ.S. "Nerede bu gömü" deyince, hep beraber kazmalar kürekler omuzlandı ve kazıya gidildi. İki metrelik bir çukur açtıktan sonra,üzerinde haç ve o yörenin haritasına benzer şekiller olan küp bulundu. Salladıklarında içi tıkır tıkır ses verince hepsinde bir sevinç, eve dönüldü. Misafir erkeklerden Mehmet, eve gittiklerinde, "Dayanamıyorum bunun içinde ne olduğuna açıp bakmam lazım" deyince diğer misafir Ali, "Saçmalama, Papaz küpün okunmadan açılmayacağını söyledi ya" dedi.

Küp açılamazdı çünkü Papaz efendi okumadan o küp açılırsa, maazallah ortalığa lanet yağardı. Ama Mehmet, ısrar etti: "Dayanamayacağım, küçücük bir delik açıp bakacağım." Hepsi o kadarcık delikten lanet saçılmayacağına mutabık kaldılar ve küçük bir delik açtılar. Açtıkları deliğe gözlerini dayayıp baktıklarında som altından(!) üç heykelcik görmeleriyle, sevinçten birbirlerine sarılmaları bir oldu.

Mehmet, ev sahibi İ.S.’ye dönerek "Aman abicim sakın bundan kimseye söz etme. Kimsenin görmeyeceği bir yere sakla. Yarın Ali, İsviçre elçiliğine gidecek pasaport işlemlerine başlayacak. Papazı alıp gelecek" dedi. Bir de tavsiyesi vardı: Ne olur, ne olmaz laneti kovmak için Türk usulü kan akıtalım. 3 milyon Euro’nun hayalini kuran ev sahibi İ.S. kaz gelecek yerden horozunu esirgeyecek değildi. Oğluna seslendi: "Getir oğlum horozu!"

BEDAVA MERCEDES CABASI

Ali birkaç gün sonra aradığında, güya Ankara’da İsviçre Elçiliği’ndeydi ve küçük bir maruzatı vardı: "Abi pasaport işlemlerimiz yapılıyor ama vize için teminat istiyorlar. 25 bin Euro istediler. 15 bin Euro’yu buldum ama 10 bin eksik kaldı. Hemen yollarsan vizeyi alabiliyorum." İ.S. Ali’nin verdiği banka hesap numarasına ancak 10 bin 500 YTL gönderebildi. Parayı alan Ali, sorun çıkmadığını, hemen İsviçre’ye hareket ettiğini söyledi ve 12 gün sesi soluğu çıkmadı.

İ.S’nin telefonu günler sonra tekrar çaldığında ekranda 0049 rakamları gözüküyordu. İ.S sevindi, "Hah yurtdışından arıyorlar." Telefonun ucundaki Ali heyecanla anlatıyordu: "Abi, İsviçre’den iki Mercedes’le yola çıktık, geliyoruz. Mercedes’in birini papazın oğlu kullanıyor. Şimdi Almanya’dayız. Paraları 5’er milyon Euro olarak iki arabaya koyduk getiriyoruz. Papazın dokunulmazlığı var, Kapıkule’den geçerken sorun olmaz zaten. Dur Papaz yanımda, seninle konuşmak istiyor."

Okey, yes ve no’dan başka İngilizce bilmeyen İ.S. anlamadan papazı dinledi telefonda. Papaz cümlesini OK? diye bitirince, İ.S "Hah tanıdık bir kelime işte" diyerek atıldı: "Okey okey."

Ali telefonu aldığında diyaloğu sevabına tercüme etti: "Papaz polise gitmediğin ve altınların tamamını sahiplenmediğin için sana teşekkür ediyor. Türkiye’de böyle temiz adamlar var demek ki, diyor. Sana vereceği 3 milyon euro dışında bir de hediye olarak Mercedes getiriyor. Bunu kabul etmeni istedi. Sana "Okey mi" dedi, sen de "Okey" diye cevap verdin. Sakın reddetme, adama çok ayıp olur."

GÜMRÜK DEDİĞİ YER MANAVDI

Birkaç gün sonra Ali tekrar aradığında bu kez Kapıkule’deydi. Arabalar Türk tarafına geçmişti ama onlar gümrük işlemlerinin tamamlanabilmesi için diğer taraftaydı. Mercedes’e 280 bin YTL değer biçilmişti ve 50 bin Euro gümrük parası vermek gerekiyordu. Arabalar yanlarında olsa, bagajı açar, milyonluk euro balyalarından bir demet gümrük memuruna sunarlardı ama kahretsin ki, arabalar Türk tarafındaydı.

İ.S o kadar para bulmasının mümkün olmadığını sadece 40 bin YTL olduğunu söyledi. Eh olsundu, o kadarla da işlerini hallederlerdi herhalde. İ.S, Ali’nin tembihiyle Edirne postanesine parayı gönderdi. Ayrıca Mercedes’in İ.S’nin üzerine yapılabilmesi için kimlik fotokopisiyle vergi numarası gerekiyordu. Gerekli evrakları fakslaması için 0284 ile başlayan bir telefon numarası verdi Ali. İ.S’nin içine kurt düşeli epey olmuştu, Ali’nin verdiği numarayı arayıp kontrol etti. "Orası neresi" diye sorduğunda "Kapıkule Gümrüğü" cevabını aldı. Rahatladı. Fakat beş dakika sonra Ali tekrar arayıp, "Abi oradan faks kötü geliyor sen bir de şu numaraya yolla" dedi. Bu kez numarayı kontrol etme gereği hissetmedi. Halbuki arasa, gümrüğün yakınlarında kamyonculara faks hizmeti veren bir manav olduğunu anlayacaktı.

Ali bütün işlemler tamamlanınca müjdeli haberi verdi: "Yola çıktık geliyoruz. Gece 3 gibi Çankırı’da oluruz." İ.S’nin evinde yollarda aç bitap, perişan seferilere yemek hazırlığı yapıldı. Fakat gece 3’tü, 5’ti derken gelen giden olmadı. Sabah ezanı okunurken, bu kez Mehmet aradı. "Abi senin puşt ne yapmış biliyor musun? Benzinlikte yemek molası verdiklerinde bagajdan para çıkarmış. Parayı çıkarırken bir kısmını yere düşürmüş. İki Mercedes yola çıktıklarında benzinlikteki çocuklar arkalarından yetişmeye çalışmış ama başaramamış. Sonra da polise haber vermişler. Polisler bunları durdurduklarında papazın bulunduğu arabaya dokunulmazlığı olduğu için dokunmamışlar ama bizimkinin arabasından 4 milyon 800 bin euro çıkınca hesap sormuşlar. O da ’İsviçre’de biriktirdim, Türkiye’ye fabrika kuracağım’ demiş ama inanmamışlar. Bu para kesin PKK’ya gidiyor diye suçlamışlar. Buradaki avukatlar bu işi beceremez. Hemen İstanbul’dan gözü kara bir avukat buldum. Ama zor bir iş olduğu için paranın yüzde 10’unu alacak haberin olsun. Sana eksik para getirdiğimizde hesap sorma sonra. Paralara el konulduğu için avukat parasını da veremiyoruz. 10 bin YTL çıkarır mısın? Ali’yle görüşmek istersen birazdan görüştürürüm."

Artık iyice sinirlenen İ.S. kalayı bastı. Para falan göndermek istemiyordu artık ama işin içinde hem lanet, hem PKK, hem de tarihi eser kaçakçılığı vardı. Mümkün değil polise şikayet de edemezdi. Eli mahkum cebinde kalan son 5 bin YTL’yi de avukat parası olarak gönderdi. Ali ile telefonda konuştuğunda Ali’nin sesi, vızztt, cızzzt telsiz sesleri arasında kayboluyordu. Görünen köy kılavuz istemezdi işte; Ali düpedüz polisin elindeydi, telsiz sesleri de bunu doğruluyordu.

Neyse ki müjdeli haber iki gün sonra Mehmet’ten geldi: "Abi gözümüz aydın Ali çıktı. Ama polis paraya el koydu, Merkez bankasına yatıracaklarmış. Bize de para karşılığında bir çek verdiler. Ankara’dan bu çekle parayı çekebiliyormuşuz. Yarın hemen Ankara’ya gel parayı birlikte çekelim." Nihayet İ.S. paralarına dokunabilecekti. Ancak Mehmet’ten gelen bir telefon yine omuzlarının çökmesine sebep oldu. "Abi biz düşündük de, şimdi parayı çekmek için hepimiz oraya gidersek şüphelenirler. Şimdi bankanın önündeyiz, senin gelmene gerek yok. Biz çeker sana yollarız."

FOYA NİHAYET ORTAYA ÇIKTI

Parayı çekeceklerdi çekmesine de kör şeytan yine işin içine girdi! Mehmet, İ.S’yi arayıp şunları söyledi:"Abi, parayı vermek için bizden 25 bin euro istiyorlar. Hemen gönderirsen parayı hemen alıyoruz" demesiyle İ.S’nin zembereği boşaldı, lûgatındaki bütün küfürleri savurdu. Ama baskın basanındır ve Mehmet çıkıştı: "Biz senin için heba olalım, polislerle başımız derde girsin, sen bize bunu yap. Ayıp be! Hiç insanlığın kalmamış senin."

Ama Mehmet’te çare tükenmez. İkinci kez İ.S’yi aradığında müjdeli haberi verir: "Elalemin insanları bizim için uğraşıyor. Avukat, hanımının kredi kartından bu parayı çekti ama 4 bin YTL eksik var bari onu gönder." İ.S. sıtkı sıyrılmış bir şekilde, son olarak bu parayı da yoladı. Mehmet’in söylediğine göre parayı nihayet alabilmişlerdi.

Sonunda para verme değil, alma sırası İ.S’deydi. İ.S hemen bankaya koştu ama hesabında emekli maaşından başka bir para yoktu. Bir daha da ne arayan ne soran oldu. İ.S’nin artık lanet falan umurunda değildi, kuyumcu bir esnafı eve getirdi, küpü kırarak altınları gösterdi. Kuyumcu "Bunlar çöp" dediğinde yıkıldı. İyi de şimdi nasıl polise gidecekti? Ya tarihi eser kaçakçılığı yapmak istediği için onu hapse atarlarsa? Avukatına danışır. "Hiçbir şey olmaz, sen düpedüz dolandırılmışsın, şikayetçi olmalısın" deyince cesaretlenir ve Çankırı Savcılığı’nın yolunu tutar.

Polis, samanlıkta iğne aramaya koyulduğunda en büyük ipucu, Edirne postanesine gönderilen paraydı. Parayı çeken kişinin mutlaka bir kimlik fotokopisi olmalıydı postanede. Kimlik sahte çıksa bile, fotoğraftaki kişiyle parayı çeken aynı olmak zorundaydı. Fotoğrafa ulaştıklarında sabıkalıların fotoğraflarıyla karşılaştırıldı. Kendisini Mehmet Yıldız olarak tanıtan kişinin daha önce defalarca dolandırıcılıktan sabıkalı 33 yaşındaki Y.Y olduğu ortaya çıktı. İzmir’de yaşadığı tespit edilen eve baskın yapıldığında, ilk gün kucağında iki yaşındaki çocukla İ.S’nin evine gelen R.K ve Y.Y. yakalandı. Suç aletleri(!) de evdeydi; birkaç altın yaldızlı boya, fırça, bol miktarda sahte nüfus cüzdanı. "Papazı aldım geliyorum" diyen Ali Yıldız gerçek ismiyle İ.D, bir hafta sonra yine İzmir’de yakalanarak cezaevine kondu.

İKİ MAĞDURUN MADDİ KAYBI 93 BİN YTL

İ.S şikayetçi olduktan sonra, polisle başının belaya girmediğini gören bir başka mağdur Ş.K da 20 gün sonra tıpatıp aynı senaryoyla kandırıldığını söyleyerek polise şikayetçi oldu. Senaryodaki tek fark, İ.S’ye yanaştıkları gibi, "Babalarımız arkadaş" yerine, "Oğlunla asker arkadaşıyım" denmesi. Nitekim dolandırıcı Y.Y’ nin gerçekten Ş.K’nın oğlunun asker arkadaşı olduğu daha sonra ortaya çıktı. Ş.K. "Ben böyle bir gaflete nasıl düştüm" dediği dolandırıcılara toplam 33 bin YTL kaptırdı. Dolandırıcıların sadece bu iki mağdurdan 93 bin YTL aldığı ortada.

Fakat hesapları incelendiğinde, tam 1.5 milyon YTL’lik hesap hareketi olduğu görülüyor. Bu durumda dolandırıldıkları halde, polisle başlarının derde girmesinden korkup, şikayetçi olmayan nice mağdurlar bulunduğu şüphesi akla geliyor. Daha önce Uğur Dündar tarafından aynı tür hikayeler defalarca ortaya çıkarılsa da, "Bir musibet bin nasihatten iyidir" sözünden ders almayanlar, dolandırıcıların tuzağına düşmeye devam ediyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!