Şermin TERZİ <br>Fotoğraf: Fatih YALÇIN
Oluşturulma Tarihi: Kasım 19, 2006 00:00
Bir sosyal hizmet uzmanı düşünün. Hiç mesleğini yapmamış. Sırf bilgisayarların nasıl çalıştığını merak ettiğinden, bilgisayar programcısı olmuş. Türkiye’ye bilgisayarın girdiği ilk yıllardan beri yazılım hazırlıyor, hayatını böyle kazanıyor. Fakat bir süre sonra hobisi olan bilgisayar kodlarından sıkılmış, yeni bir hobi aramış.
Bu arada, 12 yıl önce Hürriyet Pazar’da Vikingler’in run alfabesiyle yazdığı bazı "runik" yazıların çözülememesiyle ilgili bir
haber okumuş. O gece "Bu yazılar niye okunamıyor" diye gözüne uyku girmemiş. Haberde gördüğü sembolleri Göktürk Alfabesi’ne benzettiğinden, "Acaba bu alfabeyi öğrenirsem, Viking yazısını okuyabilir miyim" diyerek bir yıl çalışmış. Göktürk Alfabesi’ni öğrenmiş. Sonuçta, Vikingler’in o güne kadar çözülemeyen yazılarını okumayı başarmış. Türk ve İskandinav akademisyenlerin büyük çoğunluğu kendisine destekçi. Hatta geçen hafta Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı’nın İstanbul’daki Süleymaniye Külliyesi’nde düzenlediği, "Runik Yazının Tarihçesi ve Türk Runik Yazısının Önemi" konferasında iki Türkolog İsmail Doğan ve Cengiz Alyılmaz’la birlikte o da çalışmalarını anlattı. Turgay Kürüm’ün (47) hikayesi gerçekten çok ilginç ve meraklarının peşinden gidenleri gıpta ettirecek cinsten.
Niçin pek çoklarının varlığından bile haberdar olmadığı bir yazıyı okumayı kafaya taktınız?
- Bilgisayara hobi olarak başlamıştım, mesleğim oldu. Hobim kalmadı. 1993 sonunda Hürriyet Pazar’da okuduğum bir yazıda runik faldan bahsediyordu.
Aaa biz sebep olmuşuz yani?- Evet. Runik denilen şey, Vikinglerin yazı sistemi. Haberde gördüğüm semboller bizim Orhun Yazıtları’na çok benziyordu. Bunları niye okuyamıyorlar, diye meraktan uyuyamadım.
Orhun Yazıtları’ndaki sembollere aşinalığınız nereden?
- Lisede gördüğüm kadarıyla aklımda kalmıştı. Orhun Yazıtları’ndaki sembolleri kütüphanelerden gittim buldum, gerçekten benziyordu. Bu runik yazıyı okuyabilirim, dedim. Bunun üzerine İsveç’teki bir tanıdığımdan, runik yazıyla ilgili bana resimli kaynaklar göndermesini istedim. Tesadüfen bir profesörün akademik kitabını gönderdi. İncelediğimde bu yazıların bir kısmını okuduklarını, büyük bir kısmını da çözemediklerini gördüm. Zaten runik fal da oradan çıkıyor. Okuyamadıklarını büyü yazısı zannediyorlar. Bilgisayardan bunaldığım zamanlarda kafamı dağıtmak için, onların okuyamadıklarını, Göktürk Alfabesi’nin okuma sistemine göre okumaya çalıştım.
Nasıl yani? Bir de Göktürk Alfabesi’ni mi öğrendiniz?
- Evet. Kütüphanelerdeki kaynaklardan, Göktürk Alfabesi’ni bir yılda öğrendim.
Antalya’da yaşıyorsunuz. Dalmak, tırmanmak, rafting gibi hobiler yerine niye runik, niye Göktürk alfabesi?
- Çünkü onların hiçbiri okumak kadar bana keyif vermiyor.
Yani bütün bunlara sırf merak ve okumak sevdasından mı kalkıştınız?
- Evet. Bu kitabeler okunamıyor. Niye okunamıyor, diye merak ettim. Bilimin temelinde de merak yatar biliyorsunuz.
Peki yazıları karşılaştırdığınızda ne gördünüz?- Onlar yazıları soldan sağa okumuşlar, ama bunlar sağdan sola yazılmış.
Nereden anladınız?
- Çünkü tabletlerdeki yazılar sola doğru sıkışmış. Soldan başlasaydı daha rahat boşluklarla yazılırdı. Orhun Yazıtları da sağdan sola yazılmış. Neticede Göktürk Alfabesi’yle benzeşen kelimelerin altına ses değerlerini koyduğum zaman Türkçe kelimelerle karşılaştım. Sonra yaptığım bu çalışmayı makaleleştirdim. Bilimsel bir konuydu, altyapım yetersizdi. İşin erbabı bir akademisyenle görüşmek istedim. Sordum soruşturdum, Akdeniz Üniversitesi’nde Türkolog Fuat Bozkurt’u buldum. Makaleyi görünce çok heyecanlandı, bana destek verdi. İnternet yaygınlaşınca bu makalemi siteme koydum ve özellikle İskandinav akademisyenlerden büyük ilgi gördü.
BEN BİR OTODİDAKTIM
Türk ve İskandinav akademisyenlerden ne tepkiler geldi?
- Bu yazıyı ben okudum, demek için yapmadım ki. Kendimi tatmin ettim. Bilim adamlarından da ilgi görünce sevindim. İnternetle benimle irtibata geçtiler. Götebourg Üniversitesi’nden bir antropolog ve bir etnoğrafya uzmanı Antalya’ya ziyaretime geldi. Onlara beş saat Viking tarihini ve kültürünü anlattım, çok etkilendiler.
Tereciye tere sattınız yani?
- Yoo. Yazıları tek başına okumak önemli değil ki. O yazıları o dönemin etnografik ve kültürel bağlamı içinde göstermem gerekiyordu. O yüzden Vikinglerin adetlerinden kıyafetlerine, kelimelerine kadar her şeylerini araştırdım. Mitolojilerini bilmemek olmazdı. Bir yıl boyunca sadece Viking, Aztek, Kızılderili, Hint mitolojisi çalıştım. Ve Viking mitolojisiyle Uygur mitolojisinde inanılmaz benzerlikler buldum. Bunları da o akademisyenlere anlattım. Mesela Vikinglerde büyü prensi olarak geçen Odin’in iki kargası var. Bu kargalar yabancı ülkelerden istihbarat yapar ve her sabah Odin’e bilgi verir. Uygur mitolojisinde de Büyüteg’in, yani büyü prensinin üç kargası var. Görevleri Odin’inkilerle aynı. Yani demek ki bu kadar yakın bir iletişim var.
Yapmaya çalıştığınız şeylere burun büken, köstek olan akademisyenler olmadı mı hiç?
- Hep olumlu tepkiler aldım. Bunun yanında suskunlukla karşılayanlar da oldu ama kimse, yanlıştır, demedi. Kaldı ki, olumsuz karşılayanlar da olacaktır. Bilim, tezler ve hipotezlerden oluşur, böyle gelişir. Makalelerimi, yayın kurulunda Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu, Halil İnalcık, İlber Ortaylı, Şerif Mardin gibi hocaların olduğu 21 ciltlik Türkler Ansiklopedisi’nde yayınladılar. Ansiklopedide akademik unvanı bulunmayan birkaç kişiden biriyim.
Akademik unvanınız yok diye hayıflanıyor musunuz?
- Alman fizikçi Otto von Guericke hukukçuydu. Manyetik ile elektriği ilişkilendiren Faraday, ciltçi olarak hayata atılmıştı. Enerjinin korunumu kanununu bulan Julius Robert von Mayer doktordu. Benjamin Franklin liseyi bile bitirmeden siyasetçi ve önemli bir bilgin olmuştu. Say say bitmez. Bunlara "Outsider" veya "Otodidaktlar" deniyor. Yani konuyla alakası olmayıp, sırf meraklarından dolayı keşifler yapan. Bunu C. W. Ceram’ın "Tanrılar, Mezarlar ve Bilginler" kitabında da görebilirsiniz. Ben bir otodidaktım. Ama diğer otodidaktlardan farkım, akademisyenlerle de temasta olmam.
JAPONLARIN İPEK YOLU BELGESELİ EKSİKTarihi anlamak için ticaret yollarının iyi incelenmesi gerekir. Japonların yaptıkları meşhur İpek Yolu belgeseli eksiktir. Hazar Denizi’nin güneyinden inen yolu takip ederek belgesel hazırlamışlar. Ama bir de kuzeyinden giden yol var ki, buradaki ticari yollara Hunlar döneminde Türkler ve Vikingler hakim. Dolayısıyla Türkler ve Vikingler sıkı ilişki içinde. Meselá Hazar’ın kuzeyinde tam 400 yıl hüküm süren Türk-Hazar İmparatorluğu var. Ama bundan çok haberdar değiliz. Çünkü bu devlet politik sebeplerden Yahudi dinini seçmiş. Dini paganmış ama batıda Roma, doğuda Abbasiler, onları baskı altına almış. Roma, Hıristiyan, Abbasiler, Müslüman olmalarını istemiş. İkisinden birini seçip tahakküm altına girmek yerine her iki dinin de saygı duyduğu Musa peygamberin dinini seçip bağımsızlığı korumuşlar. Hazar’ın kuzeyinden geçen yolun belgeselini çekebilirsek, Türk dili ve tarihi de hak ettiği yere oturacak.