Güncelleme Tarihi:
Bu röportajı sizinle uzaklardan yapıyoruz. Ne zaman dönüyorsunuz İstanbul’a?
- 1 Haziran’dan bu yana neredeyse 5 bin kilometre yol yaptık ve şu anda 13. durağımız Eskişehir’deyiz. Otobüste sizden gelen soruları cevaplandırıyorum, diğer taraftan kulağım sahnede, sıramı bekliyorum. 28 Haziran’da İstanbul’da olacağım.
Parçalarınızda daha önce de kahraman ve kurtarıcı figürleri vardı. Bu albümde ise size yardım için gönderilen bir melek figürü var. Gerçekten de var mıdır en dibe vurduğumuz noktalarda karşımıza çıkacak bir melek ya da bir kahraman?
- Mucize genellikle gerçekleşmesi imkansız olarak algılanır. Ben ise birçok küçük mucizenin hayatın kuytularında, kenarında, köşesinde saklı olduğuna inanıyorum. Mucizeleri gerçeğe dönüştüren bizleriz. Bazen doğru yapılmış bir adres tarifi veya durmamız gereken kırmızı ışığa 15 dakika sonra varmak ya da kapkaranlık bir günde bir anda yüzümüzde parlayan güneş ışığı... Bence hepsi mucize.
‘Bana dair ipuçlarını şarkılarımda bulabilirsiniz’ demiştiniz. Bu nasıl bir Candan Erçetin?
- Hayat, çıktıkça yükünüzün ağırlaştığı bir merdiven gibi. Tecrübelendikçe başınız daha yukarıya kalkıyor ama bilgi yükünden omuzlarınız çökmeye başlıyor. Daha az konuşur oluyor insan, daha kısa cümleler kuruyor, hatta bazen sadece susarak anlatmayı tercih ediyor. İşte o sessiz geçen zamanlarda gözler ve kulaklar devreye giriyor ve kayıt etmeye başlıyorlar. Bu albümdeki şarkılar da böyle, daha az sözcükle daha çok şey anlatmaya çalışıyorlar. Hayatın oyunlarının farkındalar ve bu farkındalıktan mutluluk çıkartmaya çalışıyorlar.
Bu kaosun ve kirliliğin içinde nasıl bu kadar sade, yalın ve şık kalmayı başarıyorsunuz?
- Sadelik ve yalınlık, üreten herkesin ulaşmaya çalıştığı en üst nokta. Tabii ki hedef en basit biçimiyle duyguyu ifade etmek. Bunu becerebiliyor muyum ya da becerebilecek miyim bilmiyorum ama inanın bunun üzerine çok kafa patlatıyorum.
Şüphesiz aşk da bu kirlilikten payını alanlardan. Siz nasıl koruyorsunuz aşkı hayatınızda ve şarkılarınızda?
- Sadece aşkı değil sahip olduğum tüm değerleri yalın halleriyle korumayı seviyorum. Ana dilimi yabancı kelimeler katmadan konuşmayı, dostlarımı ve dostluklarımı kayıtsız şartsız korumayı, aşklarımı süssüz püssüz en doğal ve ilkel haliyle yaşamayı seviyorum. Etrafta olup bitenlere biraz kendimi kapatıyor olabilirim ya da ne bileyim modası geçmiş ilişkiler yaşıyor olabilirim ama ben böyle daha mutluyum.
BİR SÜRÜ HATA YAPTIM NEDEN İNKAR EDEYİM Kİ
Nasıl güçlü kalıyorsunuz hayatın karşısında?
- Aslında her şeyin anahtarını ‘Elbette’de vermişim. Tüm anahtarlar doğada gizli. Doğa kendini yeniliyorsa, ben de onun bir parçası olarak öyle yaratılmış olmalıyım. Bazen öğrendiklerimiz yüzümüzü yanlış yönlere çevirmemize neden oluyor ama kendi kendimi yenileyebildiğimin farkındayım. İşte bu yüzden yeni güne heyecan içinde ve erkenden uyanıyorum. Sakın bu anlatımdan bunu çok kolay başardığım ya da hiç acılardan geçmediğim zannedilmesin. Bu sadece bir hayat görüşü, inandıkça gerçekleşiyor.
‘Meğer’ şarkısında ‘Ne çok hata yapmışım meğer’ diyerek hatalarınızı kabul ediyorsunuz. Çok zor değil midir insanın kendi ile bütün çıplaklığı ile yüzleşmesi?
- Bir sürü hata yapmışım, neden inkar edeyim? Bir dost veya bir sevgili kaybedildiğinde bunun tüm günahı karşı tarafa yüklenirse, o kişiler hatıralarda bile dost ya da sevgili olmaktan çıkmaz mı? İnsan kendinden nereye kadar kaçabilir ki? Ben hiç kaçmamaktan yanayım.
Bir röportajınızda yalnızlıkla aramdaki mesafe sıfır demiştiniz.
- Mesafe sıfır olmasına sıfır da, bunu taşımak başka, sevmek başka. Taşımak yalnız kalabilmeyi bilmek ya da bunu doğal karşılamak, sevmek ise gidenin yerine başka birini koymaya gerek duymamacasına derin ve uzun yalnızlıklara hazırlanmakla ilgili.
KADINLIĞIN KEDİ HALLERİ
‘Kedi’ parçasında kadınların ilişkide kedi olma hali ne güzel resmedilmiş. Sizin bir ilişkinin içindeki duruşunuz da böyle midir?
- Gitmesini istemiyorsam ‘Gitme kal’ derim. Bu beni yenik düşürmez. Ama artık kalmasını istemiyorsam ‘Kalma git’ diyebilme gücüm de vardır. ‘Hadi dön artık’ demenin ise bence en güzel hallerinden biri, evdeki kedinin üzerinden bunu dile getirmek. Çünkü o kedi zaten ortak bir kedi. Belki gidenin kedisi, belki de ‘Dön’ diyenin ta kendisi.
Albümde her şarkının başka bir yolculuğu var ve kendi değerini kendi takvimi içinde bulacak demişsiniz. Hangi kapılara açılacak yolumuz bu şarkılarla?
- Şarkıları yazanların kastettikleri ve hissettikleri ile dinleyenlerinkilerin aynı olmayabildiğini fark ettim bir konserde. Her dinleyicinin her şarkıya başka bir anlam yükleyebileceğini öğrendim. Bu yüzden bu sorunun cevabı her bir dinleyicide saklı.
Müziğinizi neler etkiliyor? Kimleri dinlemek size keyif veriyor?
- Bugüne kadar öğrendiğim her şey etkiliyor. 6 yaşında mandolinle çaldığım Macar dansları, Hıdrellez’de çalınan davul-zurna, konservatuvarda söylediğim Mozart Lied’ler, lisede tanıştığım Fransız Chanson’ları, Rembetikolar, bayılarak izlediğim eski Türk filmlerinde kullanılmış şarkılar...
Bu albümde alaturkadan hip hopa uzanan bir yelpaze var. Bu renklilik nereden kaynaklanıyor?
- Şarkıların hepsini çok severek söyledim. Hiçbiri albüme tuz ya da biber olarak girmediler. Sanırım bu çok renklilik benim ruhumdan kaynaklanıyor.
Ceza ile nasıl bir araya geldiniz?
- İki yıl önce Ceza’nın albümü çıktığında nice ozanlar yetiştirmiş olan Türkiye’nin de bu türün iyi bir sözcüsünü yarattığını düşünmüştüm. Albümde aşık olduğum, ama bir o kadar da kaçmaya çalıştığım; kısacası ‘Ne senle, ne sensiz’ ilişkisi yaşadığım İstanbul ile ilgili bir şarkı söylemek istiyordum. Şarkının söz ve melodisini oluşturduktan sonra Ceza’yı arayıp, benimle bir çalışma yapmanın sonra da bu konunun ona heyecan verip vermeyeceğini sordum. Karşıma çalışkan, üretken, müzik için heyecan duyan pırıl pırıl bir yürek çıktı. Müthiş bir çalışmaydı.
‘Hayat, çıktıkça yükünüzün ağırlaştığı bir merdiven gibi. Gittikçe daha az konuşur oluyor insan, daha kısa cümleler kuruyor, hatta bazen sadece susarak anlatmayı tercih ediyor. Bu albümdeki şarkılar da biraz böyle, daha az sözcükle daha çok şeyi anlatmaya çalışıyorlar.’ Candan Erçetin’in yeni albümü Melek’i böyle özetliyor. Pembe tonları ile bu hafta raflarda yerini alan albüm Erçetin’in yeni şarkılarını özleyenlere armağanı. Mucizeleri hayatın kuytularında arayan ve hep daha sade, yalın olmanın peşine düşen Erçetin, bir kez daha, hayatın sert gerçeklerine rağmen her yeni güne iştahla uyanmanın kanıtı olarak yapmış bu albümü. Aşık olduğu, ama bir o kadar da kaçmaya çalıştığı İstanbul’a da Ceza düeti ile selam yolluyor. Albümdeki her parçanın ayrı bir yolculuğu olduğuna inanıyor ve her birinin kendi yolunu çizeceğinden emin. Halen turnede olan Erçetin’le Eskişehir’de başlayan, Bursa’da bir otel odasında biten bir röportaj yaptık. Telefonu kapatmadan keyifli olup olmadığını sordum, şöyle dedi: ‘Mesela şu anda Bursa’da bir otel odasındayım. Balkon kapısı açık ve müthiş bir yağmur başladı. Odanın içi toprak kokusu doldu. Bir yandan röportajınızı cevaplandırıyorum, diğer yandan ise yüzüme yayvan bir gülümseme yerleşti. Şu anki keyif neredeyse 23 günün tüm yorgunluğunu alacak gibi.’
HANGİ AŞIK KONTROLLÜ OLABİLİR?
Aşık olan kim kontrollü olabilir ki ya da olmalı ki, ben olayım? Aşk kontrolün hemen elden bırakılması gereken müthiş bir heyecandır. Bir gün biterse de acımı da çekerim, bedelimi de öderim. Sanırım yüz kaslarıma olan hakimiyetim içimde kopan fırtınaları lüzumundan fazla örtbas ediyor.
CANDAN ERÇETİN MARKASI
Candan Erçetin markası sadece sahnede var. Onun dışında ben her yerde Candan’ım. Stüdyoda kayıt ederken de, marketten alışveriş yaparken de, dost sohbetlerinde de. Ben, ailem ve dostlarım ortaya çıkan markanın olası getirilerini yok saydık sanırım. Her şey doğal akışında devam ediyor.