Çalışan kadın, erkek ceketi giymek zorunda değil

Güncelleme Tarihi:

Çalışan kadın, erkek ceketi giymek zorunda değil
Oluşturulma Tarihi: Şubat 14, 2009 00:00

Moda dünyasında sözü en çok geçen kadınlardan biri. Modayı terzi olan annesinden öğrendi. 18 yaşında açtığı butik onun okulu oldu. Kendi adını taşıyan markasını 1974’te yarattı. O zamana kadar erkek ceketlerine benzeyen ceketlerle işe giden kadınlara feminenliği hatırlattı. Kadının yönetim kurulunda da kadın olabileceğini kanıtladı.

Romantik ve uçuşan elbiseler markanın kimliğini çok iyi özetliyor. Alberta Ferretti 2001’den beri Türkiye’de satılan markasını bir Türk gazetesine ilk kez anlattı.

Tasarım ve moda gibi kavramlarla nasıl tanıştınız?

-Bir kıyafet üretmeden önce yaratıcı bir fikir belirlemek gerektiğini çok çabuk anladım. Bir elbise hazırlamadan önce bir plan yapmalısınız.

18 yaşında Jolly Shop adlı bir butik açarak ticarete atıldınız. Siz ticari zekası iyi çalışan tasarımcılardan mısınız?
/images/100/0x0/55eb312df018fbb8f8b1502e

-O sırada yaptığım işten çok duyduğum coşku cesaret verdi bana. Elbise seçimimi başkalarıyla paylaşma fırsatı da çok çekiciydi, iş bilincim sonradan gelişti. O zamanlar etrafımda stil okuyacağım bir okul yoktu. Mağazam benim okulum ve müşteriler de öğretmenim oldu, çok mutluyum bundan.

Jolly Shop’da satılacak markaları nasıl seçtiniz?

-Kendi zevkime göre. Çok feminen bir zevkim vardı. Armani, Versace ve Krizia gibi markalar satardım.

Ne oldu da başka markaları satmayı bırakıp, kendi markanızı yarattınız?

-Zaten var olan şeyleri sunarak bir fırsat kaçırdığımı düşünmeye başladım ve kendime ait, daha kişisel bir zevk sunmak istedim.

Alberta Ferretti markasını nasıl bir içgüdüyle doğurdunuz? Nasıl bir marka olması gerektiğine nasıl karar verdiniz? Kendi giymek istedikleriniz mi etkili oldu?

-Tamamen kendi zevkimi sunmak için yola çıktım. Bir de değişen dünyayla ilgili gözlemlerimi aktarmak için. Tasarıma başladığımda, kadınlara yönelik kıyafet ve tarzlar çok kısıtlıydı. Önemli organizasyonlar için tayyörler, takımlar ve trikolar vardı. Ben ciddi bir alternatif oldum.

ÜNLÜLER SAYESİNDE

YÜKSELMEDİM

Alberta Ferretti markasının yıldızının yükselmesine ne vesile oldu? Ne oldu da siz ünlendiniz? Bir gazete haberi mi? Bir kraliçe mi, bir film yıldızı mı sizi keşfetti?

-En önemli an, 1983’te Milano moda haftasında ilk kez sahneye çıkmaktı. Çünkü tasarıma yeni bir kadınlık anlayışı getirmiştim. O zamanlar kadının görüntüsü, yeni kadın yönetici figürü üzerine kurulmuştu ve kadınların giydiği ceketler erkek ceketlerine benziyordu. Ben yönetim kurulunda bile feminiteyi koruyan kıyafetlerin giyilebileceğini kanıtladım. Ünlüler sayesinde meşhur olmak kadar önemliydi bu.

1984’de daha genç marka olan Philosophy di Alberta Ferretti markasını tanıttınız. Neden? Alberta Ferretti çok mu yaşlandı?

-Yok. Alberta Ferretti feminen bir marka ama Philosophy di Alberta Ferretti iki kat daha feminen. En önemli fark bu. Yoksa aralarında bir yaş farkı olduğunu düşünmüyorum.

2001’de de aksesuvar, iç çamaşırı ve plaj koleksiyonlarını sundunuz. Bunlar bir moda markası için olmazsa olmaz hamleler değil mi?

- Tabii. Aksesuvarlarla hikaye tamamlanıyor ve görüntü bütün hale geliyor.

Alberta Ferretti tutkunları arasında Christina Ricci, Natalie Portman ve Uma Thurman gibi birçok ünlü yer alıyor. Onlar markanıza ne katıyor?

-Medyanın ünlülere ilgisi son yıllarda çok arttı. Onlar her kadının içinde varolan çekici olma isteğinin gerçek hayattaki temsilcileri.

TASARIMCININ KADIN YA DA ERKEK OLMASI ÖNEMLİ DEĞİL

Moda için yaratıcılık yeteneğinin cinsiyete bağlı olduğunu düşünmüyorum. Yves Saint Laurent gibi zeki bir adam da vardı, Coco Chanel gibi mükemmel bir kadın da. Kadınların diğer kadınlara karşı daha duyarlı olduğu fikri, tüketilmiş bir fikir. Her şey tasarımcının kişiliğine bağlı, kadın ya da erkek olmasına değil.

RIFAT ÖZBEK VE FERZAN ÖZPETEK’İ TANIYORUM

Uzun yıllardır Türkiye’de Beymen’de satılıyor ürünleriniz. Türkiye, Türk kadını ve bu pazar hakkında ne düşünüyorsunuz?

- Türkiye dünyanın en eski kültürlerine sahip mükemmel bir ülke. Ülkesinin gelişim sürecindeki rolünün farkında olan Türk kadını için de aynı şeyi söyleyebilirim.

Takip ettiğiniz, tanıdığınız Türk tasarımcısı var mı?

- Aeffe Grup Rıfat Özbek’le uzun yıllar çalıştı. Onu çok iyi tanıyorum. Çok yetenekli, çok azimli, büyük bir hayal gücüne sahip. Ayrıca Londra’daki Bora Aksu gibi yurtdışında çalışan Türk tasarımcılar da tanıyorum. Tabii Türk-Kıbrıs kökenli Hüseyin Çağlayan’ı da.

Hiç bir Türk dostunuz, arkadaşınız var mı?

-Ferzan Özpetek var. İtalya’da çok önemli bir yönetmen. Onu gerçekten takdir ediyorum.

2009 yazında bizi neler bekliyor?

Doğal renkler ve parlak renkler birbiriyle karışıyor. Önümüzdeki yazın ana trendi bu güçlü kontrastla özetlenebilir. Bu sezon, yazın çoğunlukla unutulan şıklık geri geliyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!