OluÅŸturulma Tarihi: Ekim 09, 2004 00:00
Haluk Akakçe (34) çağdaş sanatın genç isimlerinden biri. Çalışma alanı geniş: Video performansları, duvar resimleri, yağlıboya resimler, kağıt üzerine çalışmalar. Sanat eğitimine Bilkent Üniversitesi’nde başladı. Ardından Londra’daki College of Arts ve The School of the Art Institute Chicago’da iki ayrı lisansüstü yaptı. 1997’de ilk kişisel sergisini Chicago’da açtı. Sonra New York’a taşındı. İlk başlarda günde 14 saat çalıştığı normal bir işi vardı. Bir noktadan sonra işi gücü bıraktı ve bütün enerjisini sanata verdi. ‘Ben biraz şanslıydım’ diyor ‘ilk sene sonunda birkaç önemli galeri beni bünyesine aldı. O zaman işler çözülüyor zaten. Hemen sana bir stüdyo buluyorlar. Kirasını ödüyorlar. Devamlı sizinle ilgilenen birisi var. Gece yarısı başınıza bir şey geldi, hastalandınız, galerinin adamını arıyorsunuz.’ 2001’de her yıl çeşitli ülkelerden 6 sanatçıya verilen bir bursu kazanarak Londra’ya gitti. Aslında planı bir sene kalıp New York’a dönmekti ama 11 Eylül’den sonra New York’ta oluşan korku ve baskı, sanat ortamını da hayli etkilemişti: ‘Sabah 8 akşam 5 tipi bir işte çalışıyor olsanız, sizin için hayat devam ediyormuş gibi olabilir ama sanatçı için olmuyor. Bir metroya biniyorsunuz, askerler var. Kapalı bir mekana girerken her tarafınız aranıyor. Pasaport soruyorlar, Türk pasaportunu gösteriyorsunuz. Bunların hepsi bir baskı. Üretkenliğinizi etkiliyor.’ New York’taki bu ortam nedeniyle Londra’da kalmaya karar verdi. Şu anda Londra’daki galeriler tarafından en çok aranan genç sanatçılardan biri olan Haluk Akakçe, New York’ta Deitch Project, Londra’da The Approach ve Paris’te Cosmic Gallery ile çalışıyor. En son ünlü moda dergisi Tatler için bir moda çekimi yapması istendiğinde kabul etti. Dünyanın önde gelen sanat merkezlerinde bir çok sergi açan Akakçe’nin Haluk Akakçe’nin Değişken Zihinler-Soyut Hisler başlıklı sergisi Galerist’in Beyoğlu Mısır Apartmanı’ndaki yeni yerinde açıldı. 6 Kasım’a dek sürecek sergide sanatçının daha önce New York’taki Whitney Müzesi’nde gösterilen üç kanallı video projeksiyonu ‘Illusion of the First Time-İlk Seferin İllüzyonu’, Londra’daki Drawing Room’da ve Madrid’teki Casa Encendida’da gösterilen ‘Snow Black-Kar Karası’ ve ilk defa bu sergide gösterilecek olan ‘Benimle gel ve dünya bu gece bizim olacak’ adlı eserleri ile üç boyutlu panelleri yer alıyor.Son dönemde New York’un, Londra’ya göre çağdaş sanatta daha tutucu hale geldiği söyleniyor. Bu sizce de doğru mu?-Aynen öyle. New York son 10 senede sanatı kategorize etmeye başladı. Müzik,
sinema ve plastik sanatlar dünyası hep birbirinden kopuk. Şu anda New York’un en popüler çağdaş sanatçılarından Matthew Barney bile bir gazetenin ancak kültür sanat sayfasında yer alabiliyor. Ya da eğer Guggenheim Müzesi’nde retrospektif sergisi varsa New York Times Magazine’in bir sayfasında çıkacaktır. Björk gibi bir dünya starının sevgilisi olmasına rağmen New York’un bir tabloid gazetesinde onunla ilgili
haber okuyamazsınız. Çünkü halk ilgilenmiyor.Ama mesela Londra’da sanatçılar sansasyon yaratabiliyor deÄŸil mi?-Hem de nasıl. O iÅŸ şöyle baÅŸladı. Young British Artists (Genç Ä°ngiliz Sanatçılar) denilen bir grup sanatçı var. Çok popülerler. Aslında Londra hiçbir zaman çaÄŸdaÅŸ sanatın merkezi deÄŸildi fakat Saatchi gibi reklam devlerinin çaÄŸdaÅŸ sanatı desteklemesi ve bu sanata ayrılan paranın artması nedeniyle çok geliÅŸti. Bu sanatçıların çoÄŸu çok genç yaÅŸta çok büyük paralar kazandılar ve bir rock star gibi dolaÅŸmaya baÅŸladılar. Bir de Londra’da disiplinler arası iletiÅŸim çok yoÄŸun. Bir ressamın müzik dünyasından ve sinema dünyasından bir sürü arkadaşı ve çevresi var. Bu da popülerliÄŸi etkiliyor. New York’ta benim Tatler dergisi için yaptığım gibi bir moda projesi yaptığınız zaman eleÅŸtirilir. Halbuki Londra’da böyle deÄŸil. Tracey Emin çanta tasarlayabiliyor, Damien Hirst bir lokanta açıp, içindeki koltukları tasarlayabiliyor. Sınırı yok. Ve sokaktaki insan bu sanatçıların özel yaÅŸamlarına kadar her ÅŸeyi biliyor ve merak ediyor. HEM HEYKEL HEM VÄ°DEOÄ°stanbul’da açtığınız sergide neler var?-4 tane video art çalışmam ve panel iÅŸlerim var. Erken dönemdeki video art çalışmalarımın kurgusu daha geleneksel bir yapıdaydı, baÅŸlangıç geliÅŸme, sonuç ÅŸeklinde ilerleyen daha figüratif iÅŸlerdi. Son iki senedir videolarımda soyut bir dil kullanmaya baÅŸladım. Videolardan biri üç ekranlı. Üç projeksiyon kullanılıyor. Bir hikayeyi baÅŸtan sona izlemek yerine, üçe bölüyor ve aynı zamanda izletiyor. Oturup izlenecek bir filmden ziyade içinde bulunulacak bir ortam bu iÅŸ. Bu filmdeki ana karakter de iÅŸin kurulduÄŸu mekan ve mimari. Panel iÅŸi dedikleriniz heykeller mi?-Evet. Zaman içinde iÅŸlerimi mimariyle birleÅŸtirme isteÄŸimden dolayı, kanvasın veya duvarın iki boyutluluÄŸunu kırmaya çalışarak ve ahÅŸap kullanarak daha heykelsi üç boyutlu iÅŸler oluÅŸturdum. Videolarla beraber geliÅŸip oluÅŸtular. Hepsine beraber baktığınızda ortak biçimsel bir dil görüyorsunuz. Sergideki iÅŸlerin isimleri de çok güzel. Nasıl çıkıyor isimler?-Hepsi iÅŸin hayata geçme aÅŸamasında ortaya çıkıyor. O sırada dinlediÄŸim bir müzikten ya da okuduÄŸum bir kitaptan ilham alabilirim.Moda fotoÄŸraflarını podyumun kulisinde çektiHaluk Akakçe’nin modayla bir ilgisi yoktu. Ancak Kate Moss, John Galliano, Alexander McQueen gibi isimleri keÅŸfeden Londralı moda gurusu ve Tatler Dergisi’nin moda editörü Isabella Blow, ona bir moda çekimi için teklif götürdüğünde kabul etti. Akakçe bu çekimleri daha önce denenmemiÅŸ bir yöntemle gerçekleÅŸtirdi. John Galliano, Jean Paul Gaultier, Versace ve Valentino gibi ünlü tasarımcıların haute couture kıyafetlerini çekecekti. Ancak bunlar defileden önce sır gibi saklandığı için Haluk Akakçe bütün defilelere ayrı ayrı gitti, mankenleri podyumda görerek seçti. Kuliste mobil stüdyosu hazırdı. SeçtiÄŸi mankenleri hemen oraya götürüp fotoÄŸraflarını çok kısa bir sürede çekti. Daha sonra arka fonları bilgisayarda ekledi. Â
button