Güncelleme Tarihi:
* 20 yıl aradan sonra sizi yeniden beyazperdede görmek çok güzel... O süre boyunca elbette birçok film teklifi almışsınızdır ama hiçbirine “evet” demediniz. “Tamam mıyız?”ı kabul etmenizi sağlayan neydi?
- Çok yoğun bir tiyatro sezonunu bitirmiştim. Bodrum’da uzun bir tatil yapmayı planlarken Çağan Irmak’tan telefon geldi. Bir sinema filmi için arandığımı öğrendim. Sonra senaryo yollandı. Çok heyecanlandım. Çünkü Çağan Irmak uzun yıllar takip ettiğim, hemen hemen Türkiye’deki bütün oyuncuların çalışmayı arzu ettiği bir yönetmen. Senaryoyu okuduğum zaman çok farklı bir haz duydum.
* Neden?
- Tüm oyuncuların şu ya da bu şekilde kendilerini tatmin edebileceği bir senaryoydu. Bu senaryoyu oda orkestrasına benzettim. Oda orkestrasında her sazın bir solosu vardır ya...
BELLEKLERDEKİ ANAÇ KADIN İMAJINI YIKMAM GEREKİYOR
* Filmdeki karakterinizden biraz bahseder misiniz?
- Filmde Nilgün karakterini canlandırıyorum. Nilgün, aslında dominant bir kadın. Kocasıyla ilişkisinin pek parlak olduğu söylenemez. Evliliğinin başarısızlığından dolayı kendini yargılıyor. Oğlu Temmuz (Deniz Celiloğlu) heykeltıraş. Çocuğunun yeteneğinin farkında, bu nedenle de bazen güzel yalanlar da söyleyebiliyor. Mesela çocuğunun eserlerini kendisi almış gibi gösterip kendi alıyor. Güzel yerlerde okumuş, sosyal hayatı kuvvetli, çocuğuna sevgisi de çok kuvvetli bir kadın. Bu arada çocuğu alkol bağımlısı. Hepimizin bağımlılıkları ya da bir yumuşak karnı var. Önemli olan bunu kabullenmek. Buna karşı mücadele edebilmek. Onu bırakmayan insan da ne sevgilisi ne de arkadaşları. Annesi... O yüzden bu rol çok önemliydi benim için.
* Role nasıl hazırlandınız?
- Zihnimde hemen çalışmaya başladım zaten. Ama işim çok zordu. Televizyondan dolayı belleklerde anaç bir kadın olarak kaldığım için bu filmde bir kırılma yaşamamız gerekiyordu. O nedenle biraz araştırma yaptık. Ayrıca karakterin fiziksel özellikleri üzerine çalıştık, kostümleriyle, vücut diliyle, sesiyle, her şeyine çalıştık.
* Çekimler ne kadar sürdü?
- Altı iş günü çalışacağım söylenmişti. Ama Çağan hayatımda gördüğüm en süratli yönetmen. Dört günde benim sahnelerimin tamamını çektik.
ROLLERİMİ KENDİMDEN DAHA ÇOK SEVİYORUM
* Sinema filminde olduğunuzdan daha ince görünüyorsunuz... Rolünüz için kilo verdiniz mi?
- Ben rollerimi kendimden daha çok seviyorum. Rolüme yatırım yapmayı, rolümü parlatmayı seven oyunculardan biriyim. “Yabancı Damat”ta bu kilomdan daha da zayıftım ve çok daha gençtim. Ama rolüm öyle gerektirdiği için üst üste fanilalar giyiyor, daha toplu görünmeye çalışıyordum. Bu rolümde ise ona gerek yoktu. Hakikaten fit bir kadın olması gerekiyordu. O yüzden gerçek görünümümü kullandım. Özellikle kilo vermedim.
* Saçlarınızdaki biçim ve renk değişimi rolünüzle mi ilgiliydi?
- Evet. Saç rengi nasıl olsun, kıyafeti nasıl olsun diye epey düşündük. Baktığım örneklerde ağırlık sarıydı. Benim de hiç denemediğim bir renkti. Sarı bana yakışır mı diye hiç düşünmemiştim. Saçlarımı kestirip sarıya boyattım, bir anda Çağan’ın yüzü aydınlandı. “İşte kadın bu” dedi. Benim için de güzel oldu. Ezber bozduğum için rahatladım açıkçası.
YÖNETMEN 'İŞİN BİTTİ' DEDİ, OMUZLARIM DÜŞTÜ
Tamam mıyız?’daki rolüm asında sevinci, hüznü, duygusallığı, komediyi, bunların hepsini içinde barındırıyor. Hani adettendir, sete gidilip beklenir. Beklediğiniz zamanlar için de size para ödenir zaten, çoğu oyuncuda böyle bir algı vardır.
Ben ilk gün gittim, hemen set hazır dediler. Seti koklamak için kamera arkasına geçtim, beş dakika sonra hemen oynadım. Çağan “Bitti işin” dedi, şaşırdım. Omuzlarım düştü. Çağan’ı bir köşede yakaladım.
“Gerçekten oldu mu, bak bir daha oynayabilirim olmadıysa” dedim. “Sen ne istiyorsun canım?” dedi bana (gülüyor). Öncesinde iyi hazırlanmaya çalıştım, o yüzden sette sorun olmadı. Aktı gitti.
OKAN BENİM ÖĞRENCİM
* Okan Çabalar’la ilgili aşk dedikodularını da sormak istiyorum. Bu konuda açıklama yaptınız ama hâlâ konuşulmaya devam ediyor. Son bir şey söylemek ister misiniz?
- Herkesin bir tercihi olabilir. Ben aşka inanan bir insanım. Ama Okan ile aynı karede olmama olanak yok. Yaş falan değil sorun, o benim öğrencim. Hem de çok sevdiğim bir öğrencim. Söyleyeceklerim bu kadar.
ÖNYARGILAR İNSANA ÇOK ŞEY KAYBETTİRİYOR
* Filmin basın gösterimine katılan bütün eleştirmenler çok iyi yorumlarda bulundu. Siz ne diyeceksiniz?
- Benim toplam altı tane sahnem vardı. Dediğim gibi dört gün ziyaret edebildim seti. Gördüğüm şey Çağan’ın nokta atışları yaparak bütün işi çok güzel bir şekilde çözdüğüydü. Bütün arkadaşlar çok heyecanlıydı. Hepimiz filme ve Çağan’ın dünyasına hizmet etmek için bütün duyargalarımız açık bir şekilde setteydik. Bütün arkadaşlar işini çok güzel yapan oyunculardı. Yeniden böyle bir ekiple çalışmak beni çok heyecanlandırdı, kendimi ait hissettim. Hikaye zaten çok güzel. Hüzünlü olduğu kadar umut verici bir hikaye.
* Filmin ana karakterleri, toplum tarafından dışlanan iki genç... Birinin kolları ve bacakları yok, diğeri babası tarafından bile kabul görmeyen bir eşcinsel... Toplumun bu insanları ötekileştirmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Aslında filmde, toplum tarafından antikahraman ilan edilmiş iki insanın hayatına bakıp empati kurmaya çalışıyoruz. Onların anlaşılmaya ve deşifre edilmeye ihtiyaçları var. İnsana en fazla önyargıları kaybettiriyor. Önyargıdan kurtulduğumuzda aslında kendimiz beslenir, kuvvetleniriz. Bu da zaten öyle bir hikaye. İki kişi birbirinden beslenmeye, birbirlerini kurtarmaya çalışırken aslında etraflarını da onarıyorlar. Çevrelerindeki insanlar biraz kibirli. Temmuz’un babası mesela... Sadece çocuğuna hesap sorabiliyor. Ama onu bir baba olarak karşımıza aldığımızda çok eksikleri olduğunu fark ediyoruz. Filmin alt metninde çok felsefi bir anlatım var. Bana Mevlana’nın bir sözünü hatırlattı hatta: “Dost vardır seni sen eder, dost vardır seni senden eder...” Genelde toplumda bazı insanları görmezden geliriz. Onlar yokmuş gibi yaşarız. Bir yere bakıyorsanız, orada bir şey vardır. Ama bir yere bakmıyorsanız, orada çok şey vardır. Bizimki o “çok şeyler”in hikayesi aslında. Eşcinsel de engelli de çok fazla insan var. Kimse yalnız değil.
BU OYUN BENİM İÇİN BYPASS OLDU
* “Kimsenin Ölmediği Günün Ertesiydi” adlı tek kişilik tiyatro oyununuza da övgüler yağıyor... Sanırım yakında turneye çıkacaksınız...
- Evet... Belçika, Berlin, Essen, Frankfurt, Londra, Paris, Amsterdam turnesi olacak. Orada da trans bir bireyin hayatını oynuyorum. Ben derdi olan karakterleri çok seviyorum. Oyunun kahramanı, gerçek umudu insanlarla buluşturmaya çalışıyor. Çok memnunum. İlgi büyük. Her gece sahnedeyim. Tiyatro yapamamıştım uzun zamandır, benim için bypass oldu.
* Sizi neden artık ekranlarda göremiyoruz?
- Dizi yapmam zor çünkü koşulları çok ağır. Dizi çekerken başka bir şey yapmak imkansız oluyor. Çok güzel bir proje geldiğinde “neden olmasın” derim normalde ama açıkçası bu sezon bana çok ağır roller geldi. O yüzden kabul etmedim.