Güncelleme Tarihi:
Babasıyla bir hara (at çiftliği) ziyareti sonrasında, Deniz yeni projeler geliştirmiş mesela:
- Ben büyüyünce, sen de dede olacaksın, demiş babasına, anne de babanne olacak. Ben de üç tane at alacağım. Anne at, baba at, bir de Deniz at...
(Deniz, hayvanların yavrularını genellikle bu şekilde tanımlıyor, “yavru” anlamına “Deniz” diyor: Deniz ördek, Deniz at, Deniz süpermen...)
- Atları ne yapacaksın?
- Onları sevicem, onlara yemek vericem, onlarla oynicam
- Peki atlar nerede yatacak?
- Deniz at benim odamda yatacak. Anne atla baba at da sizin odanızda...
- Hepimiz aynı odaya sığmayız ki!
- O zaman anne atla baba at otele gider, orada kalırlar.
- Deniz at ne olacak o zaman?
- O benimle kalır. Annesini babasını özlerse, uyuyamazsa, ben ona kitap okurum, uykusu gelir...
*
Deniz, öğrencilerin her işi kendilerinin yaptığı bir okula gidiyor, sınıfta yaptıkları pisliği kendileri temizliyorlar mesela...
- Hem bana çok iş yaptırıyorlar, hem de hiç para vermiyorlar, diye şikayet ediyor Deniz. Sen onlara kız baba!..
*
Evde de rahat, huzur yok arkadaşıma. Hatır sormak için arayan babasına şikayet ediyor bir gün.
- Nasılsın oğlum?
- İyiyim baba...
- Ne yapıyorsun?
- Hamurla oynuyorum.
- Aferin! Ama yaramazlık yapıp, anneyi üzme sakın!
- Ben yaramazlık yapmıyorum, anne yapıyor.
- Anne nasıl yaramazlık yapıyor oğlum?
- Ben oynarken hamurlar yere dökülüyor, anne de onları toplamıyor, bana toplattırıyor.
Ardından koskocaman bir kahkaha, telefonu bırakıp kaçıyor...
*
- Sen büyüyünce ne olacaksın oğlum?
- Ben büyüyünce büyük olucam.
- Başka ne olacaksın peki?
- Bi de çocuk olucaam...
Çocukluk hayallerimi hep anlattım size. Sonra, hayatta başarıyı “Çocuklukta hayal ettiklerini, büyüyünce gerçekleştirebilmek” diye tarif ettim. Ama, Deniz arkadaşımın formülü hepsinden iyi... Büyüyünce çocuk olmak!
*
Deniz, annesi ve babasıyla akvaryum gezmiş, balina, yunus, fok filan görmüş ilk defa.
Dönüşte, babasıyla oynuyorlar. Deniz’in elinde bir plastik yavru ördek, babasının elinde de bir balina. Oyuncak ya bu, yavru ördek balinadan büyük.
Aynı havuzda yüzdürülen sarı ördek yavrusu, balinayı bir güzel yutuyor.
Babası itiraz ediyor:
- Deniz oğlum, yavru ördek balinayı yiyemez, balina çok büyüktür.
- Balina büyük olsun, yavru ördek kahvaltısını yaptı, çok güçlendi. Onun için yutabilir.
- Ama balina, yavru ördeğin içinde havasızlıktan ölür.
- Ölmez, yavru ördek ağzını açınca, balina da hava alır.
- Ağzı kapalıyken ölür...
- O zaman da ördeğin altındaki delikten hava alır.
- Balina o karanlıkta yolunu bulamaz ama.
- Bulur, yavru ördek ağzını açınca içerisi ışık olur.
- Yavru ördeğin içindeyken karnı acıkırsa ne yapacak balina?
- Acıkmaz, yavru ördek kocaman bir balık yedi, ikisine de yeter.
Deniz bütün bu söylediklerinin “masusçuktan” olduğunu bilmez mi?
Bilir mi acaba? Biz çocukların küçük beyinlerinde nelerin olduğunu, neyi ne kadar anladıklarını, neyi nasıl algıladıklarını bilemeyiz ki...
Küçüktüm, Yeşilköy’de, salonda duran lambalı radyonun ısınmasını bekler, sonra “içinden” konuşmalar gelince, belki de her çocuk gibi, kafamı uzatıp arkasına bakardım, “içinde konuşan insanları” görmek için.
Yine o yaşlardaymış, babam anlatır. Bir akşam işten döndüğünde beni, sırtımda bir çuval, “dere tepe dümdüz gezerken” (yani bir koltuktan inip, öbürüne tırmanırken) bulmuş. “Afrika’da ava çıktığımı” anlatmışım babama, sırtımdaki torbada da “öldürüp parçaladığım” bir fil varmış. Çocuk mantığıyla, fili parçalayınca, torbaya sığdırmışım demek ki...
Dedem koyu Beşiktaşlı’ydı. Halalarım bana yemek yedirmeye çalışır, ben ağzımı açmamakta direnirsem, Ruhi Dedem, bir “balina masalıyla” yetişirdi imdada.
Kocaman bir balina vardı, karnında bir futbol sahası olan. O kadar büyüktü ki, Boğaz’dan geçerken, bazen yan döner, sıkışıp kalır, gemiler geçemezdi. Ve karnında Beşiktaş’la Fener maç yapar, nedense her zaman (Dedem mızıkçılık yapar, ben kızınca da göbeğini hoplata hoplata gülerdi) Beşiktaş kazanırdı maçları...
*
Büyüyünce çocuk olsaydım keşke...