Oluşturulma Tarihi: Eylül 23, 2007 00:00
Emir Kıvırcık’un dedesi Behiç Erkin’in anılarından yola çıkarak yayımladığı "Büyükelçi" kitabı bir hayli ilgi görmüş ve çok satanlar listesinde uzun süre kalmıştı.
Behiç Erkin, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye’nin Paris büyükelçisiydi ve bu sırada Türk vatandaşı olan ve olmayan pek çok Yahudi’yi, Türkiye Cumhuriyeti kimliği düzenleyerek Nazi soykırımından kurtarmıştı.
Erkin’in torunu Emir Kıvırcık dedesinin hatıratından yola çıkarak oluşturmuştu Büyükelçi kitabını.
Kitabın yayımlanmasından sonra Behiç Erkin’in hatıratının serüveni gündeme gelmişti.
Emin Çölaşan, Hürriyet’te 16 Şubat 2007 tarihli Bir İbret Belgesi başlıklı yazısında Emir Kıvırcık’ın verdiği bilgiler ışığında, Erkin’in ölümünden sonra yayımlanmak üzere Türk Tarih Kurumu’na bıraktığı 900 defterden oluşan notlarının nasıl kötü şartlar altında saklandığını yazmıştı.
Hatta Behiç Erkin hatıratının yayını için kuruma o dönemin parasıyla 10 bin lira da para bırakmıştı. Neyse, Büyükelçi’nin yayını sırasında yaşananları kısaca böyle özetleyerek bugüne geleyim.
Emir Kıvırcık dedesinin hatıratından yola çıkarak yeni bir kitap hazırlamış ve bu da özel bir tarihte 29 Ekim’de kitapçılarda olacakmış.
Cepheye Giden Yol adını taşıyan bu kitapta Kurtuluş Savaşı lojistiğinin nasıl gerçekleştiği anlatılıyormuş. Behiç Erkin, İstiklal Harbi sırasında demiryollarını yönetiyordu ve cepheye gidecek asker ile mühimmattan sorumluydu. Yani cephe gerisiyle ilgili çarpıcı belgeler ve bilinmeyen gerçekler ilk defa ortaya çıkacak bu anılarla.
Büyükelçi piyasaya çıktığında Tarih Kurumu orijinali kendisinde bulunan Behiç Erkin hatıratını usulüne uygun şekilde yayımlamadığı için suçlamış Kıvırcık’ı.
O dönem dedesinin hatıratının ancak yüzde beşini kullanan Kıvırcık bu kez yüzde yetmişe kadar hatırattan yararlandığını, bakalım kurumun kendisini bu kez nasıl suçlayacağını merak ettiğini söylüyormuş.
ÖDENEĞİMİZ YOK DEMİŞLER
Bu arada Emir Kıvırcık 2003’te ilk kez dedesinin hatıratı için Tarih Kurumu’nun kapısını çaldığında aldığı cevap, "Bu hatıratın tasnif edilmesi için hiç ödeneğimiz yok" olmuş.
Kıvırcık da bunun için gereken parayı kendisinin verebileceğini söyleyerek 2 bin YTL ödemiş. Yani Behiç Erkin’in eserlerinin yayını için bıraktığı para yetmemiş, torunu da tekrar ödeme yapmak zorunda kalmış.
Paranın veriliş şekli dikkatimi çekti. Tasnifi yapacak kurumda görevli bir profesörün kredi kartı hesabına yatmış para.
Evet, Büyükelçi’nin hatıratı hem içeriği hem de gün ışığına çıkış şekliyle daha çok ses getireceğe benziyor.
Bienal’in korsan eserleri
İstanbul Bienali’yle ilgili iki enteresan olayı anlatacağım. Bu yıl hazırladığı bienalin keyfini çıkarmakla meşgul olan küratör Hou Hanru açılıştan sonra Antrepo’da gezerken ilginç bir olayla karşılaşmış. Bienal ziyaretçilerinin Antrepo’daki demir merdivenlerin birinden ciddiyetle yukarıya tırmandığını fark etmiş.
Nereye gidiyor bu adamlar diye merak edince bir de ne görsün! Merdivenin hemen başında sanatçıların eserlerinin açıklayıcı etiketlerinden biri duruyor. Ama o küratör olarak ne böyle bir eser seçip buraya yerleştirmiş, ne de sanatçıyı tanıyor. Şöyle yazıyormuş etikette: "Cennete çıkan merdiven/Stairway to heaven 2007, Ready made."
Hanru bunu görünce gözlerinden yaşlar gelene kadar katıla katıla gülmüş ve bu korsan eylemi pek sevmiş. Birisi, zaten mevcut antrepo merdivenlerinin yanına bir eser etiketi koymuş ve aslında Antrepo’nun çatısındaki gerçekten görülmeye değer İstanbul manzarasına çıkan merdiveni bir sanat eseri olarak nitelemiş.
Hanru şimdi harıl harıl Alain Posteur isimli bu yaratıcı korsan sanatçıyı arıyormuş.
CHE HEYKELİNE NE OLDU
Aslında Bienal’deki ilk korsan eylemle açılış gecesi karşılaşmıştı sanatseverler.
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim üyelerinden Zafer Mintaş elinde silahıyla bir Che Guevara heykeli yapmış ve kimseye çaktırmadan Antrepo’nun bahçesine koymuştu.
Sanat-sermaye ilişkisini sorgulamak için hazırladığı bu heykele açılış gecesi ziyaretçiler hayli ilgi göstermiş ve yanına gelip bol bol fotoğraf çektirmişlerdi.
Bienal’e dahil olmasa da o gece alanda bırakıldı heykel ve İKSV yetkilileri bu protesto biçimine oldukça hoşgörüyle yaklaştı.
Ancak ertesi gün heykelin yerinde yeller esiyordu. Hem eserin sahibi Mintaş hem de İKSV yetkilileri köşe bucak her yeri aradılar ama Che’yi bir türlü bulamadılar.
Heykelinden artık ümit kesen Zafer Mintaş, "Heykelimin kaderi de gerçeğininki gibi oldu" diyormuş.