Güncelleme Tarihi:
Büyük şair ve bir o kadar da büyük aşık... Bu tek cümle bile onun kim olduğunu anlamanıza yeter. Söylenebilecek ne varsa bu konuda zaten kendisi söylemiş.
Söylediklerinin kanıtlarından biri elimde şimdi.
Ünlü şair Nâzım Hikmet’in ‘Karıcığıma geç kalmış bayram hediyesi...’ ithafıyla 1940 yılı Kasım ayında yazdığı mektuplardan oluşan defterin tıpkıbasımı bu.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları’nın 10’uncu yılı anısına çıkartıldı.
Bilgi’nin yayımladığı defter, şairin cezaevinde kullandığı kâğıt, cilt bezi ve kartona mümkün olduğu kadar yakın bir malzemeyle ve özel bir teknikle basılmış.
Turgay Fişekçi’nin hazırladığı ‘Şiirler Üzerine Notlar’ ve kitabın yayımlanma öyküsünün de sunulduğu föyle birlikte özel paketinde sunulan ‘Çankırı’dan Pirayeye Mektublar’ 120 liradan satılıyor.
Garip bir duygu. O büyük aşka dokunuyor, o tutkuyu hissediyor gibisiniz adeta.
Çankırı Cezaevi’nde yatarken kendi elyazısıyla ve dolmakalemle doldurduğu, çizgisiz bir defter. Nazım Hikmet defteri kendi elleriyle ciltlemişti. Tek nüsha olan bu eserin tıpkıbasımı Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından tek tek numarandırılmış ve belli bir sayıda basılmış. Tekrar baskısı da yapılmayacak.
CEVİZ SANDIKTA SAKLADI
Bakın, bu mektupların hikayesini daha önce yayına hazırlayan Piraye’nin oğlu Memet Fuat nasıl anlatıyor: “Nâzım’ın, 1933’ten 1950’ye kadar, 17 yıl boyunca, çeşitli cezaevlerinden kendisine yazdığı mektupları, Piraye bir tahta bavulda saklardı. Ceviz ağacından yapılmış, 41x26x14 santim boyutlarında küçük bir tahta bavul... Küçük olduğu için, belki ‘çanta’ demek daha doğru. Ceviz çantayı ona Nâzım sanırım Çankırı Cezaevi’ndeyken yapmıştı. 1975’te Nazım ile Piraye adlı kitabı hazırlarken o çantanın içindeki mektuplardan yararlanmıştım. Nâzım ile Piraye, biraz da ben yeterince üstünde durmadığım, açıklamadığım için, yanlış değerlendirilmiş bir çalışmadır. Ondaki mektupları, mektup parçalarını seçerken amacım, özellikle Nazım’ın şiiri ile yaşamı arasındaki iç içeliği vurgulamak, yaşamının şiirine nasıl yansıdığını, şiirini yaşamını yönlendirmede nasıl kullandığını göstermekti. Bu arada, aşk gibi yoğun duyguların çarşı pazar mantığıyla değerlendirilemeyeceğini de belirtmek istiyordum.”
Evet, tam da bu duyguyu veren bir defter var şimdi elimizde.
Bu arada yayınevinin 10’uncu yılı nedeniyle cuma akşamı, katılanlara bu özel kitabın hediye edileceği bir davet yapılacaktı Santralİstanbul’da ama hava muhalefeti nedeniyle iptal edilmek zorunda kalındı.
Bizi bu kötü havalar mahvetti anlayacağınız.
Haydarpaşa’nın havai fişekleri
Son zamanlarda İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın reklamları dönüyor televizyonlarda. Mutlaka görmüşsünüzdür.
Kentin önemli binalarının üzerine aksettirilmiş etkinlik görüntüleri...
Haydarpaşa Garı’nın üzerine de kutlama ve havaifişek patlamaları yansıyor.
İronik değil mi sizce de?
Kentin en simge binalarından birini beceriksizlik ve ihmal yüzünden yaktıktan sonra arkada kalıcı hiçbir şey bırakamadan harcadığımız koca yılın kutlamasını da yine sırtımızı ona dayayarak tamamlıyoruz.