Güncelleme Tarihi:
Yeni yaşının ilk günü. 24 oldun. Mutlu yıllar!
- Biliyor musun, doğum günüm olduğunu unuttum! Dün çekim vardı, iş yapıyorken başka bir şey düşünememek bu olsa gerek. Çekim bitti, üzerimi giyerken içeriden çağırdılar, “Bir şey göstereceğiz” diye. Bir baktım karşımda bütün ekip, “İyi ki doğdun Merve” diye alkışlıyor! Çok mutlu oldum. İki pasta vardı, biri Merve’ye, diğeri Ayşegül’e. Akşam da arkadaşlarımla Cihangir’deydik. En iyi doğum günümdü sanırım. Bir sürü insan vardı.
Eskiden çok arkadaşın var mıydı? Popüler miydin?
- Lisede hiç popüler değildim. Epey naif bir kızdım. Ne okulun en güzel kızıydım ne de en başarılısı. Kendi halimdeydim. Utangaç ve içe dönük.
Şimdi?
- Şimdi öyle değilim. Yavaş yavaş açılıyorum. Daha rahat ve dışa dönük bir karakterim artık.
Erkekler seni reddeder miydi mesela?
- Oldu. Özellikle biri vardı, çok hoşlanıyordum ondan. İstemiyordu beni. Ama o zamanlar pas vermeyenler, şimdi geliyor! (Gülüyor) Bu sefer de ben beğenmiyorum. İnsan değişiyor. “Nasıl beğenmişim bunları” diyorum. Bazılarıyla arkadaş olduk ama genelde komik geliyor.
AİLEMİ İKNA ETMEM BİRAZ ZAMAN ALDI
Nasıl keşfettin kendini?
- Aslında ben kendimi keşfetmedim. Başlarken, her şey tesadüflerle oldu. Lisenin son yılıydı. 18 yaşındaydım. Kuzenim, -bir ajansı var- fotoğraf çekimine beni de çağırdı. “Eğlenirim belki” diye düşünüp, gittim. Orada tanıştığım biri, beni kendi ajansına çağırdı, kartını verdi. Ama aklım hiç oralarda değildi. Bir gün karta baktım, ajans bizim sokaktaymış. Geçerken uğradım ve onlar beni bırakmadı. Önce reklam, sonra da filmler geldi. Oyuncu olabileceğimi düşünmüyordum. Ama sette iyi hissettiğimi anladım, serotonin seviyemin arttığını bile fark ettim. Yine de emin değildim.
Sonra bir anda mı emin oldun?
- Evet, “Keloğlan Kara Prens’e Karşı” filminin galasına gittiğim akşam, ışıklar karardı, beyazperdede kendimi gördüm ve “Tamam” dedim, “Bu işi yapmam gerek”.
Annen ve baban hemen “Tamam” dedi mi?
- Yok, ikna etmem biraz zaman aldı. Sunucu olmak istiyordum aslında, program sunucusu. Enerjisini seviyorum o işin, hâlâ da istiyorum. Oyunculuk işi ciddiye binince, konservatuvar sınavlarına girmek istedim ama geç kalmıştım. Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin sınavlarına yetiştim ve bir yıl sonra “Acemi Cadı” oldum.
Üniversite ne oldu?
- Kadir Has’ın hazırlık sınıfında kaldı! (Gülüyor)
ARADA YAŞ FARKI OLMASI ÖNEMLİ
Ne tür kızlara tahammül edemiyorsun?
- Şımarık, ukala, kibirli, saçıyla başıyla haşır neşir kızları hiç sevmem. Özgüveni olan, hayata dair konuşabileceğim ve duygularını kolay ifade edebilen insanları seviyorum. Erkeklerde de, kadınlarda da.
Gelecekteki sevgilin nasıl olsun?
- Biraz büyük adamlardan hoşlanıyorum. Yaş farkı olması önemli. Beş-altı yaş iyidir. Çünkü bir şeyler öğreneyim isterim. Zıpır adamlara dayanamam. Onlarla ilişki olmaz. Ağırlığı olmalı biraz. Çapkın da olmasın. Neyse ki acıyı değil, mutluluğu arayan biriyim. Konumu da önemli. İşini oturtmuş bir insanla, hayata yeni başlamış biri aynı değil.
Güzel adam mı olsun, karizmatik mi?
- Şeytan tüyü olan adamı severim. Güzel olmasa da olur. Ses tonu, hatta sigarayı tutuşu bile daha önemli. Öyle bir tutar ki, “Aaa!” dersin.
Sen de karizmatiksin. Özellikle poz verirken bakışların değişiyor...
- Fotoğraf makinesinin önünde kendimi kaybediyorum. Oyunculukta kamerayla bağın kopar ama objektifte bağlısın. Ona kendini sevdirmek zorundasın. Fotoğraf, içindeki karakterlerin hepsini sunmanı istiyor. Meydan okuma duygusu uyandıran bir iş. Benden neler çıkıyor görmek eğlenceli, bunalım, vamp, masum... Yapabileceklerin sınırsız gibi.
Kendini tanımasaydın, TV’de zapping yaparken “Vay be kıza bak!” diye durur muydun?
- (Gülüyor) İnsanın kendini öyle görmesi çok zor. Bilmiyorum ki. Erkek gözü ve uzaktan bir göz her zaman daha doğru. Ama kendimi beğenmiyor değilim. Elim kolum sağlam, iş yapabiliyorum. Bunlar gerçekten daha değerli benim için. Güzellikle ilgili kafamı fazla yormuyorum. Zaten o kadar az televizyon izliyorum ki, muhtemelen kendime denk gelemezdim. Bizim diziyi izlemeye bile zaman bulamıyorum.
SİNEM’LE SET DIŞINDA GÖRÜŞMEYE ZAMAN YOK
Sinem Kobal’la aranızda gerginlik olduğuyla ilgili haberlere ne diyorsun?
- O haberler çok saçmaydı. Bir iş başlayınca, gazetelerde hep böyle abuk sabuk şeyler çıkıyor: Ay bunlar beraber, yok kavga ettiler. Buna takılıp kalırsan çalışamazsın, sağlıklı bir ruh halin de olmaz. Sette iyiyiz, set dışında da görüşecek pek zaman yok.
DÜNYEVİ ŞEYLERLE İLGİLENMİYORUM
Bir dönem House Cafe’de çalışmışsın. O zaman bugünkü hayatını görsen ne derdin
- 19 yaşındaydım. Çok enteresandı, çünkü orada çalışırken bir sürü iş teklifi alıyordum. Müşteri profili yönetmenler, fotoğrafçılardı. “Hadi gel, çalış bizimle” diyorlardı. Bana da garip geliyordu. “Allah Allah” diyordum, “Ben buraya çalışmaya geliyorum, bunlar ne diyor”... Hayatın beni bir yöne doğru sürükleyeceğini anlamaya o zamanlar başladım. Yine de, bunu hayal etmem imkânsızdı.
Yolda geliyorlar mı yanına imza istemeye?
- Geliyorlar ama işin ünlü olmak kısmıyla pek ilgilenmiyorum. Öyle bir tavrım var. Aslında dünyevi şeylerle ilgilenmiyorum, en önemlisi iç huzurum. Yoksa ünlü olma psikolojisinin ucu bucağı yok, kendini kaptıramazsın. Bugün varsın, yarın yoksun. İnsanlar ne isterse, ne izlerse o tutunur, gerisi gider. Ben yaptığıma bakıyorum.
EN KÖTÜ ALIŞKANLIĞIM ALKOL
En kötü alışkanlığın ne?
- Alkol sanırım, çok içmem ama. En çok da şarabı severim.