Güncelleme Tarihi:
İstanbul doğumluyum. Tam bir balık kadınıyım. Çocukluğum Nişantaşı ve Etiler’de geçti. Yedi yaşında abla oldum. Kız kardeşim Bergüzar da ben de sevgi ve ilgi bolluğu içinde büyüdük. Çocukluğum deyince Belgrad Ormanı’nda yürüyüşle başlayan pazar programlarımızı, fanatik Galatasaraylı babamın televizyon karşısında maç izlemelerini, annemle babamın dönemin önemli yazar, çizer ve yönetmenleriyle kafa kafaya verip senaryo çalıştıkları anları, evimize sıklıkla gelen ve ‘hala’ dediğim Müjde Ar’ı, Aysel Gürel’i, Ertem Eğilmez’i, Bilge Olgaç’ı, Aliye Rona’yı hatırlarım. Bir de şampanya renkli pabuçlu annemle kolalı mavi gömlekli babamın Esin Engin müzikleriyle dans ettikleri anları hiç unutmam.
OYUNCU OLUNMAZ DOĞULUR BEN ÖYLE DOĞMADIM
Sinemaya kabiliyetim olduğunu ya da olabileceğini hiç düşünmedim. Bana göre oyuncu olunmaz, doğulur. Ben öyle doğmadım. Hatta bir ara Ayla Algan inat bile etmişti. Bana, “Kızım seni oyuncu yapacağım sen reddetsen de genlerin reddetmez” demişti. Ama olmadı tabii çünkü benim o taraklarda hiç bezim yok. Fotoğraf çekilirken bile kasılır, utanırım. İyi bir sinema izleyicisi olduğumu söyleyebilirim sadece. Günde iki film izlerim. Dünya yansa fark etmez, pazar günleri mutlaka sinemaya giderim.
Modaya babam ve babaannem çok meraklıydı. Babam bir erkek için çok hoş ve kaliteli giyinirdi. Bir cümlesi hiç aklımdan çıkmaz: “Kızım biz ucuz mal alacak kadar zengin değiliz.” Bu laf beni çok etkilemiştir. Babaannem de bir kadının en önemli aksesuvarının ayakkabı, çanta ve gözlük olduğunu söylerdi. Annemin çok çantası olduğunu hatırlamıyorum hatta marka düşkünlüğü bile yoktu. Bir tek Louis Vuitton seti vardır, hâlâ kullanır. Timsah derisi portföylerin koleksiyoneri babaannemdi.
BENİ BU İŞE KADINLARIN SAHTE MERAKI İTTİ
Boğaziçi Üniversitesi’nde otel yönetimi okudum. İyi bir otelci olmak istiyordum. Çırağan, Conrad’da çalışırken bir Amerikalıya aşık oldum ve evlenip Amerika’ya yerleştim. Sonra kızım doğdu. Bir taraftan onu büyüttüm diğer tarafta Rice Üniversitesi’nde iç dekorasyon okudum. Okulum bitince, eşimin işi dolayısıyla Londra’ya taşındık. Fırsatını bulmuşken St Martins’te moda üzerine kurslar aldım. Londra’dan sonra Peru’ya taşındık ve oraya aşık oldum. Türkiye’den sonra yaşayabileceğim tek yer orası. Biz Lima’da yaşadık. Çok fakir olmalarına rağmen o kadar mutlu ve pozitifler ki onlara hayran kaldım. Bu esnada iki roman yazdım. Ama bana ‘yazar’ denilmez. İlk kitap babamla ilgili, ikinci kitap bir aşk romanı.
Geçen yıl eşimden boşandım ve kızımla birlikte İstanbul’a taşındık. İstanbul’daki kadınların sahte çanta merakı yüzünden çanta işine girdim diyebilirim. Sahte çantayı kadınlara yakıştıramıyorum, onları bu illetten kurtarmak, alternatif olmak istiyorum.
Kumaşlarımı Peru’dan getirdiğim için markaya Peru’nun kuzeybatısındaki bir bölgenin adını verdim: Piura. Piura by Zeynep Korel etiketiyle satıyoruz. Yaz sezonu için yaptığım çantalarda Peru kumaşlarını, Türk derileriyle kombinlemeye başladım. Keçi derisi, süt kuzusu ve timsah kullanıyorum. Bu arada timsah falan dedim diye gözünüz korkmasın, fiyatlar 110-900 lira arasında. Tahta çantalar üretiyorum. Tahtaları marangozda kestiriyorum. Üzerini Mimar Sinan resim bölümü mezunu öğrencilerine boyatıyorum. El işi ve tığ işlerini babaannemin yakın arkadaşı Zuhal Yorgancıoğlu’nun yetiştirdiği elemanlar yapıyor. Onlar İzmir’den geliyor. Bunlar dışındaki her şey benim atölyemde özenle üretiliyor.
İSTEDİKLERİNİ BULSUNLAR DİYE İÇLERİNE IŞIK KOYUYORUM
Amacım sürüden ayrılmak isteyen kadınlara farklı çanta alternatifleri sunabilmek. Eğlenceli ve akıllı modeller üretiyorum. Kadınların içinde kaybolacağı kadar büyük çantaların içine ışık koyuyorum mesela. İstediklerini şıp diye bulmalarını istiyorum. Sokakta, restoranda gezerken bütün kadınların çantasına bakıyorum. Bilmeyen, yankesici olduğumu sanır. Sezon kaygım yok. Aklıma geldikçe üretiyorum.
Her çantanın her kadına yakışacağını düşünüyorum. Minyonlar küçük, uzunlar büyük çanta kullansın klişesinden nefret ediyorum. Bu bana topuklu ayakkabıyı yalnızca kısa boyluların tekeline vermek gibi geliyor. Ne münasebet! Uzunum ama topuklu giymekten çok hoşlanırım.