Güncelleme Tarihi:
Çok büyük bir acı yaşadım, iki saat önce bana “Baba, iyi geceler” diyen oğlum geçen kasım ayında pencereden düştü. 21 yaşındaydı. Hani kuzguna yavrusu derler ya, öyle değil. Baran hakikaten iyi bir gençti. Şimdi arkadaşlarının anlattıklarından fark ediyorum, çok merhametli, çok iyi birisiydi. Yani mesela Türkiye Komünist Partisi’ne hemen üye olsun istemedim. “Sempatizansın, git oğlum bir bak, acele etme” dedim. Sosyalist olmak zor bir iştir. Bir hafta sonra geldi, müracaatını yapmış. Ve bu seçimlerde helak oldu, gece-gündüz, sabahlara kadar çalıştılar. Sonra yaz dönemine kalıp okulu da bitirmişti, çok keyifliydi ama böyle büyük bir talihsizlik oldu. Adli tıptan daha raporu almadık, henüz çıkmadı. Ama savcının da kanaati düşme olduğu yönünde. Bir de biz çocuğumuzu tanıyoruz, intihar etmesine neden olacak hiçbir problemi yoktu.
KILIÇDAROĞLU’DAN BAŞSAĞLIĞI
Bundan sonra türkülerimi oğlumu düşünerek, oğlum için söyleyeceğim. Bir de ablası var, İlke, onu da kollayıp korumaya çalışıyoruz. Eşim, hayat arkadaşım Asuman ile birbirimize tutunmaya ve acıyı yenmeye çalışıyoruz, acının bizi yenmesine izin vermemeye uğraş veriyoruz. Bu süreçte dostlarımız da bizi yalnız bırakmıyor. Başsağlığı için Kemal Kılıçdaroğlu da geldi, Ertuğrul Günay da. Benim sınıf arkadaşım, mücadele arkadaşım idi Ertuğrul. Bağımız kopmadı, telefonlaşırdık eskiden. Kimsenin böyle bir acı yaşamamasını yürekten dilerim, hani derler ya “düşmanımın başına gelmesini istemem” işte son altı aydır bunu yaşıyoruz...
ÇOCUKLUĞUM
Saz çalmak aile geleneği
Ortaokulu Tunceli’de abim Mehmet Saltuk’un yanında okudum. Lise için Balıkesir’deki diğer abim Hüseyin Saltuk’un yanına geldim, o askeri hakimdi, çok ilgiliydi solla. Orada başladı siyasete ilgim. 1965’te İstanbul’a gelince TİP’e üye oldum. Önce General Motors oto montaj fabrikasında çalıştım. Kapı ayarcısıydım. Bir yıl çalıştım. Sendika hareketi başladı fabrikada, biz de öncülük ediyorduk. İşime son verdiler, fazla üstünde durmadım. 1966’da yedek listeden girdim hukuk fakültesine. Ailem, akrabalarım, çoğu saz çalar, deyiş söyler. Babam cem-cemaat yürütürdü Dersim’de. Sarı Saltuklu Seyit İsmail (Gekıl İsmail) derlerdi, yani Seyit’ti. Bir erkek kardeşim öldükten sonra babamın hiç saz çaldığını görmedim, sazla, cem-cemaatle ilişkisini kesti. Herhalde çok büyük üzüntü yaşadı. Amcalarım türkü söylerler, saz çalarlardı, bu aileden gelen bir şey. Kendiliğimden öğrendim saz çalmayı, yani ben alaylıyım.
“Hem şansım, hem şanssızlığım üniversitedeki işgallerden sonra birden bire çok tutulan Pir Sultan Abdal oyununda oynamam, öne çıkmamdır. O oyunla hayat yolum değişti. “Boş vermişim, boş vermişim dünyaya” şarkısı çok meşhurdu o zaman. Ajda Pekkan’ın sesi veriliyordu efekt olarak. Sonra ben diyordum ki, “Hayır dostlar biz boş vermeyeceğiz. Gelin canlar bir olalım”...Türkiye’yi dolaştık, hep kapalı gişe oynadı. Yıl 1969. Tunceli’de gözaltına aldılar, tutuklamalar oldu. Bize işkenceler yapıldı”
HUKUK
Avukatlık cübbesini bir kez giydim
Baroya kayıtlıyım fakat avukatlık hiç yapmadım.
Ama Ahmed Arif bana
çok güvendiği için vekaletini verdi, “Ben başka avukatlara vermem, sen tevkil
yoluyla güvendiğin başka avukatlara verirsin” dedi. Sembolik olarak DİSK davalarına girdim. Ahmed Arif’in yanında Fehmi Işıklar’ın da avukatı oldum ben, tutukluydular ya 12 Eylül’den sonra.
ALMANYA ACI VATAN
Devrimci türkücü seks filminde oynadı dediler
İki filmde oynadım. ‘Bebek’ ve ‘Almanya Acı Vatan’. Orada Hülya Koçyiğit’le başroldeydim. O dönemin önemli filmlerinden biri. İlk teklifte fazla sıcak bakmadım. Şerif Gören’in birkaç filminde alakasız yerlerde yatak sahnesi girdiğini görmüştüm. O nedenle çekindim. Rahmetli Demirtaş Ceyhun “Vay, ulan nasıl bunu reddedersin” dedi. Beni bir daha aradıklarında kabul ettim. Aktör olarak yönetmen ne dediyse yaptık tabii. Yine de belli sınırlar içinde. Berlin’de yapıldı çekimler. Yatak sahnesinin çekileceği gün Hafta Sonu manşet atmış: “Devrimci türkücü seks filminde mi oynadı.” Telefonlar geldi, O zaman kızmış, üzülmüştüm ama duruşum sağlam olduğu için önemsemedim.
KÜRTÇE
Şivan’ı yurtdışına ben gönderdim
Çocukken Zazaca bilirdim. Biraz gayret etsem bazı şeyleri anlıyorum. Babam hem Kürtçe bilirdi, hem Türkçe. Annem de Türkçe’yi konuşurdu. Zaten deyişleri hep Türkçe söylüyorlar. Fakat bizim Sarı Saltuklar, Kürtlüğü kabul etmezler ve galiba doğru da. 12 Eylül yönetiminin, darbenin Kürtçeyi yasaklama kararına karşı büyük mücadele verdim bu sahada, rahatlıkla söylerim. O yasaya karşı olmak üzere Kürtçe türkü söyledim. Albüm de yaptık. Ve mahkemeye verdiler, toplatıldı. Sonra yargılandım, beraat ettim. ‘Hoy Nare’ diye iki Türkçe, sekiz Kürtçe türküyle albüm şekline dönüştürdüm, çıkardım 1993’te. Şimdi artık herkes Kürtçe okumaya başladı. Legal, illegal her türlü yolla, yani ipin ucu kaçtı. Tabii bu kanalı açmaktı benim amacım. Ayrıca Şivan’ın (Perver) yurtdışına gitmesine en büyük yardımcı ben oldum, ben gönderdim.
SALTUK PLAK
Dostlarıma dolar ve Euro borcum var
İyi bir ses olduğumu, sahnemin iyi olduğunu biliyorum ve bu nedenle de hep profesyonellerle çalışmak istedim. Çok net söyleyeyim, müzik gelir getirmedi. İlk defa söylüyorum bunu. Herhalde ayıp etmiyorumdur, yakın arkadaşlarıma bayağı dolar, Euro borcum var. İşte beni seven dostlarımdan aldığım borçlarımı bir türlü ödeyemedim ama onunla yaşamışım. Saltuk Plak şirketini Mehmet abimin oğlu Hasan Saltuk askerdeyken onu düşünerek kurdum. Doğru tahmin etmişim, bu işi iyi yapacağını biliyordum ama işleri öğrenince bıraktı gitti beni.
AHMED ARİF
Mirasçılarıyla beni tokuşturmak istediler
Benim besteci yanım çok ağır değil ben sesimi kullanan birisiyim daha fazla. Ruhi Su, Hasan Hüseyin ve Ahmed Arif, sanat yaşamımda önemli isimler. Ahmed Arif’le Hasan Hüseyin ayrıca abim gibilerdi. Ahmed Arif’in, en güvendiği üç-beş adamdan birisiydim. Ahmed Arif’in kendi sesinden ‘Hasretinden Prangalar’ı kaydederken fark ettim ki ‘33 Kurşun’daki ‘Kürt’ün gelini’ ve ‘Şifre buyurmuş bir paşa, vurulmuşum hiç sorgusuz sualsiz’ dizeleri yok. Yapımcısı bendim, zaten benim dışımda kimseyle çalışmaz, okumazdı. Neden o dizeleri okumadığını sorunca “Darbeden sonra bunları çıkarttım” dedi. Ben dedim ki, “Ahh Ahmed Abi, nasıl yaptın? Eski haliyle olmazsa piyasaya çıkartmam, sana bu kötülüğü yapamam” dedim. Kabul etti eski haliyle okumayı. Ahmed Arif’le birlikte konser verecektik İstanbul Açıkhava’da. Yasaklandı. Ahmed Arif vefat edince o öyle yarım kaldı. Bu durum benim için kırılma noktasıydı çünkü o konserle ilgili büyük borcun altına girdim. Ahmed Arif şiirleri için MESAM yanlış yaptı bana. İlgili olan biliyor haksızlık yaptığını da, nasıl geriye döndüreceklerini bilemiyorlar. 14 yıldır yaptığım, piyasadaki ‘Hasretinden Prangalar Eskittim’ albümünü mirasçılarının itirazı üzerine durdurdular. Ahmed Arif’in mirasçılarıyla beni tokuşturacak, üstünde tepinecekler. Ben ona fırsat verir miyim?
DENİZ GEZMİŞ
Üniversite işgalinde bana türkü söyletti
Deniz Gezmiş’i, hukuk fakültesinden önce Türkiye İşçi Partisi üyesiyken tanımıştım. Ben Kadıköy ilçesi üyesiydim, Deniz de Üsküdar ilçesi üyesiydi. Daha sanat anlamında benimle ilgili ufukta bir şey görünmezken Deniz her gördüğü yerde sürekli bana türkü söyletmek isterdi. İşgal gecesi de öyle. Sazla bir süre söyledim profesörlerin toplantı masasının üstünde, öyle fotoğraflarım var benim. Sonra sabaha karşı beni yakaladı, saz yoktu yanımda. Belki 10 kez tekrar tekrar ‘15’lere Ağıt’ı söyletti. Çok seviyordu. Denizler idam edildiğinde Almanya’daydım. İçim kan ağlayarak izledim.
12 MART
İhbarı duyunca Almanya’ya kaçtım
12 Mart’tan sonra seyyar yaşamaya başladım. Bir evim vardı ama oraya fazla gitmiyor, arkadaşlarda kalıyordum. Sonra kaldığım bir arkadaşımın evini biz yokken bastı polis. O zaman tedirgin olmaya başladım. Rus asıllı bir arkadaşımız vardı Natali, Ankara’da avukatlık stajını yapıyordu. Mülkiyeliler Birliği’nde yemek yerken geldi beni buldu, “Bir vatandaş senin 45’liğini getirip savcıya ihbar etti, haberin olsun” dedi. Bir de giderek ağırlaşmaya başladı olaylar. Tanıdık, beni seven polisler vardı. Dediler ki, “Dosyana bakarlarsa sonra sana pasaport vermezler. Araya birini koy, dosyaya bakılmadan hızlıca pasaport al.” Öğlene kadar aldık pasaportu. Birkaç gün sonra Almanya’ya gider gitmez oradaki Komünist Parti’den arkadaşları bulduk ve onlarla beraber yürümeye başladım. Sonra konserler verdim, onların gecelerinde çaldım. Almanya’da, Fransa’da, mesela Nazım Hikmet’in 10. ölüm yılında anma toplantısı ki Güzin Dino ve Abidin Dino, Abidin Abi öncülük etmişti, ona katıldım. Doğu Almanya’da, Berlin’de yapılan 10. Dünya Gençlik Festivali’nde de konser verdim. Konserlerde ne veriyorlarsa onu alıyordum, profesyonel bir ilişki değildi tabii. 1974’teki seçimde ortam yumuşayınca döndüm Türkiye’ye. Fakat tespitlerim TİP ile aramda sıkıntıya neden oluyordu. Yalçın Küçük’e yapılanları kabul edemedim. 1979’da istifa ettim. Ve bir karar aldım; artık organik olarak politikayla ilgilenmeyeceğim. Sıcak siyasete bir daha girmedim. Hatta Fehmi Işıklar, HEP’e kurucu olmamı önerdi, çok ısrar etti. Aynı gerekçeyi söyledim. Ben bağımsız politika yaparım, yani sanatımla.