Güncelleme Tarihi:
Ama David Lachapelle son günlerde bir Türk’ün daha fotoğrafını çekebilmek için yanıp tutuşuyor. Bakın bize onu nasıl anlatıyor: “Transeksüel ve çok ünlü. Los Angeles’da Türk bir arkadaşım gösterdi. Youtube’da videosunu izledim. Çok cesur ve devrimci biri olduğunu düşünüyorum.” Evet, Bülent Ersoy’dan bahsediyor. 10 Aralık 2010-29 Ocak 2011 arasında Akaretler’de açılan Paul Kasmin Gallery’de David Lachapelle sergisi düzenlenecek. Lachapelle ‘Documents of Desire&Disaster’ adlı sergisinin açılışı nedeniyle önümüzdeki hafta İStanbul’da olacak. Gelmeden önce Bülent Hanım’a açılış davetiyesini göndermiş bile... Bakalım iştirak edecek ve David Lachapelle’e poz verecek mi?
Nasıl bir çocuktunuz siz?
- Yalnız bir çocuktum. Genellikle tek başıma vakit geçirirdim. Resim yapardım, parklarda bahçelerde çiçekle böcekle oynardım, küçük tahta parçalarından köyler kurardım, sürekli bir şeyler yaratırdım. Mutluydum ama... Kendimi eğlendirirdim. Bu durum okula başlayana kadar böyle sürdü. Okulla birlikte kabus günler başladı.
Aaaa neden?
- Taa en başından okuldan nefret ettim. Çünkü denemelerime rağmen sürünün bir parçası olamıyordum. Kara koyun gibi, ayrık otu gibi dışarıda ve tuhaf duruyorum. Liseye başlayınca her şey daha da kötüleşti. Ve 15 yaşında liseyi bıraktım. New York’a taşınıp orada yaşamaya başladım... Düşünsenize 80’li yıllar ve ben 15 yaşında New York’dayım.
Nasıl fotoğrafçı oldunuz?
- Okulu bırakmış olmama rağmen annem ve babamla çok iyi bir ilişkim vardı. Babam telefon açıp en azından liseyi bitirmeye çalışmamı rica etti. Ben de New York yakınlarında bir sanat okuluna kaydoldum. Bir sene devam ettim. Yeterince kredim olmadığı için mezun olamadım ama fotoğraf çekmeyi orada öğrendim. Çok güzel bir okuldu. Ressam, fotoğrafçı, dansçı ve müzisyen adayları hepimiz bir aradaydık.
Üniversiteye gidememek içinizde ukde mi?
- Hayır, benim için hiç sorun değil. Hatta ben bunun avantajlı bir durum olduğunu bile düşünürüm. 17 yaşımdan beri çeşitli galerilerde sergi açıyorum. İlk günden beri fotoğraflarla resim yapıyorum. İlk sergi yaptığım galeri 303’dü. Hatta 303’deki sergilerimden birini Andy Warhol da gördü. Ve o sergiden sonra onunla dönemin en önemli popüler kültür dergisi Interview’da çalışmaya başladım.
Andy Warhol sizin idolünüz mü?
- Çocukluğumdan beri Andy’nin eserlerini çok severdim. Onunla birlikte çalışmak büyük şanstı benim için… Onunla bir kulüpte tanıştık. Konuşabilirdin onunla, herkes konuşabilirdi. Sergime ise tanıştıktan birkaç ay sonra geldi. Factory’e gidip bizzat davet etmiştim.
Bugün dünyaca ünlü bir fotoğrafçıysanız bu herkesten çok kimin sayesinde? Andy Warhol mu?
- Hayır, ben fırsatlarımın hepsini kendim yarattım. Çok çalıştım bunların olması için… Hiçbir zaman boş gezenin boş kalfası değildim, hep işime konsantreydim…
ANDY WARHOL’UN SON PORTRESİNİ BEN ÇEKTİM
Sizin ilk ünlü fotoğrafınız hangisi?
- Eartha Kitt adlı bir şarkıcıydı. Çok güzel bir siyahi kadındı. Arkasından Interview için bir sürü ünlüyü fotoğrafladım tabii. Mesela Beastie Boys… Daha albümleri bile çıkmamıştı. Arkasından da Andy Warhol’un son portresini çektim. 1987 de ölmeden önce.
Sizin seveniniz kadar sevmeyeniniz de var. Tanıdık komposizyonlar kullandığınız, Rönesans tablolarından esinlendiğiniz için özgün olmamakla suçluyorlar sizi...
- İnsanların düşüncelerini kontrol edemem. Ayrıca Andy’nin başından geçenleri gördüm ben. New York’ta eleştirmenler ona çok acımasız davrandı. Amerika’nın sanatçılarına davranış şeklini beğenmiyorum.
MARJİNALLERLE DAHA KOLAY ANLAŞIYORUM
Çekmediğiniz çekmek istediğiniz ünlü kaldı mı?
- Evet, bir Türk şarkıcı var; Bülent Ersoy. Onu çok seviyorum.
Nereden tanıyorsunuz?
- Transeksüel ve çok ünlü. Los Angeles’da Türk bir arkadaşım gösterdi. Youtube’da videosunu izledim, orada gördüm. Bana onun hayat hikayesini anlattı. Kendisine ateş edilmiş. Suikast düzenlenmiş. Çok cesur ve devrimci biri olduğunu düşünüyorum. Bence kesinlikle bir kahraman. Son zamanlarda bir tek onun fotoğrafını çekmek için yanıp tutuşuyorum.
Amanda Lapore da birlikte çalıştığınız diğer bir transeksüel. Ona benzetiyor olabilir misiniz? Yoksa siz genel olarak mı transeksüelleri mi seviyorsunuz?
- Ben insanlarla hep iyi iletişim kuran biriyim. Özellikle de marjinal, çizginin dışında, toplumun dışladığı insanlarla çok empati kurabiliyorum. Onlarla standart insanlardan daha fazla ortak yönümüz var.
Kendinizi o çektiğiniz starlar kadar star hissediyor musunuz?
- Hayır.
Elton John, Norah Jones, Jennifer Lopez... Klip çekmediğiniz ünlü de yok. Klip çekmekle fotoğraf çekmek aynı şey mi sizin için?
- Liseyi bitirememenin yarattığı boşluğu her zaman daha fazla üreterek doldurmaya çalıştım. Bundan dolayı çok fazla projeye evet dedim. Para kazanamamaktan çok korkuyordum. Para kazanmaya başladığım zaman bu benim için özgürlük demekti. Ben sadece ihtiyacım olduğu kadar para harcadım. Lüks düşkünü olmadım, borca düşmedim. Paramla hep tutumlu, yaratıcılığımla da bonkör davrandım.
TARKAN POPSTAR GİBİ DEĞİL
Fotoğraflarınızda genelde cennet, cehennem, İsa ve melekler var. Dini inançlarınız kuvvetli mi?
- Günümüzde ne yazık ki dinler insanlar tarafından kullanılıyor. Dinin insanları kontrol etmek için başka insanlar tarafından bir araç olarak kullanıldığını düşünüyorum. Aslında bütün temel dinlerin aynı denize giden nehirler olduğuna inanıyorum.
Sizin gözünüzle uzaktan baktığınızda İstanbul nasıl görünüyor? İlk kez geliyorsunuz değil mi?
- Daha önce görmediğim şeyleri görmek için heyecanlanıyorum. Daha önce Ortadoğu’ya gittim ama Türkiye’ye hiç gelemedim. Her zaman gitmek istediğim bir yerdi. İnsanların Türkiye hakkında çok az şey bildiklerini düşünüyorum. Mesela Bülent Ersoy’u bilmeli ondan haberdar olmalılar. Bu yüzden onu çekmek istiyorum.
Peki Tarkan? Tarkan hakkında ne söyleyeceksiniz?
- Çok mütevazı biri… Çok iyi bir insan, alçakgönüllü. Popstar gibi değildi. Bana konserlerin videolarını gösterince anladım ne kadar ünlü olduğunu. Olduğu gibi sade bir insan olmasına çok şaşırdım. Los Angeles’ta olmanın ona verdiği tanınmama halini, isimsizlik duygusunu çok sevmişti. Sokaklarda serbestçe yürüdü, normal oldu. Çok mutlu ve şatafatsız günler geçirdi. Biz de o günlerin birinde birlikte çalıştık.
BİRİLERİ MASTÜRBASYON YAPSIN DİYE FOTOĞRAF ÇEKMİYORUM
Çok insanın çıplak fotoğrafını çektim ama bunların erotik olduğunu düşünmüyorum. Çıplaklık deyince akla seks gelmemeli sadece. Çünkü Rönesans ve Antik Yunan çağında çıplak vücuduna böyle bir anlam yüklenmiyor. Birileri mastürbasyon yapsın diye fotoğraf çekmiyorum. Michelengelo’nun heykellerine bakınca insan vücudunun çıplak haliyle nasıl mükemmel olduğunu görebilirsiniz. Artık internetle birlikte porno çok yaygın oldu. Üzerinde kıyafet olmayan insanların hepsi satılık ya da bize bir şey satmaya çalışıyor. Bakınız parfüm reklamları filan… Ben insan vücudu fotoğrafını bundan uzaklaştırmak istiyorum.
İŞİMLE EVLİYİM
16 yaşında hem erkek hem kadın sevgiliniz olduğu doğru mu? Ve bu hala böyle mi sürüyor?
- Evet.
Biz hetoroseksüller tek cinsiyete yetişemezken siz nasıl bunu başarıyordunuz.
- Zaten uzun süre yapamadım. Hele ki son zamanlarda sadece işimle evliyim.
MICHAEL JACKSON KENDİSİNİ İSA YAPMAMI İSTEDİ
En unutamadığı en keyifle çalıştığınız ünlü kim? En kaprissizi, en ünlü gibi olmayanı kim?
- Çok fazla insanla çalıştım gerçekten. Ama Michael Jackson gerçekten inanılmazdı. Birisine kredi vermem gerekirse bu odur.
Onu İsa olarak fotoğraflama fikri nereden çıktı?
- Fikir Michael’dan çıktı. Ama o öldükten sonra yapabildim. Fotoğraflar kendileri her şeyi anlatıyor üzerinde çok konuşmaya gerek yok. Söyleyecek laf bulamıyorum.
İSTANBULLULAR’A MESAJIM
Lütfen sergime gelin. Fotoğraflarımı görülmesi gerektiği gibi büyük formatta görün. İnternette falan ufak haline bakınca büyük halinde gördüğünüzde çoğu detayı kaçırıyorsunuz. Ve bana bir söz verin, sergimi açık görüşlü ve açıkgözlü bir şekilde gezin olur mu?
İSTANBUL’DA YENİ GALERİ
1989 yılından bu yana New York’ta özel işleri, özel kurgularla sunan ve sanatla buluşmayı başkalaştıran Paul Kasmin Gallery, İstanbul’da şube açıyor. Sanat çevresinin özel takibinde olan, seçtiği isimler ve sunum farkıyla her zaman kendi sanat gündemini yaratmış galerinin İstanbul’da bir şube açması bile İstanbul’un çağdaş sanat ve tasarımın yeni çekim merkezi olduğunun kanıtı.